
Davos Dünya Ekonomik Forumu ve Mühendislik![]()
Dünya Ekonomik Forumu (DEF) son yıllarda dünyanın ilgisini çekmekte olan bir buluşmadır. “Dünya para ve iktidar elitlerinin yıllık buluşması” olarak da adlandırılan Davos Zirvesi, aynı zamanda küreselleşmenin getirdiği problemlerin de ele alındığı bir forum haline gelmiş olup, Zirve’nin gündeminde çevre kirliliği, refah dağılımındaki eşitsizlik, iş güvensizliği ve sosyal sigortaların geleceği de yer almaktadır. İsviçre’nin doğusunda, Graubünden kantonunda bir kasaba olan Davos, Davos Vadisi’nde, denizden 1,560 metre yüksekte, Landwasser Irmağı üzerinde yer alır. Davos-Platz ve Davos-Dorf adlı iki köyden oluşan bir kayak merkezidir. Davos her yıl Dünya Ekonomik Forumu’na ev sahipliği yapmaktadır. Bu zirveler şehrin turizm açısından da tanınırlığını artırmaktadır. Ayrıca İsviçre ulusal kültür miras listesinden 7 eserin bulunduğu şehir, her yıl dünyanın farklı ülkelerinden gelen ziyaretçileri ağırlamaktadır. Bu yıl 23-26 Ocak 2018 tarihinde gerçekleşen buluşmada açık ve yarı açık toplantıların yanı sıra ilk kez olmak üzere kapalı toplantılar da yapılmıştır. “Diplomatik Oturum” olarak adlandırılan bu buluşmalarda Suriye, Kore, Orta Doğu ve Afrika Boynuzu gibi kriz bölgelerinin durumu da ele alınmıştır. Nitekim bu seneki 48. Dünya Ekonomik Forumu’nda 70 ülkeden devlet başkanları, cumhurbaşkanları, başbakanlar ve bakanların yanında tanınmış bankacılar, ekonomistler, akademisyenler ve gazeteciler ile dünyanın tanınmış bütün markalarının yöneticileri dahil olmak üzere üç bine yakın katılımcı yer almıştır. Bunların yanı sıra Forum’da Birleşmiş Milletler, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası, Greenpeace, Oxfam da dahil olmak üzere kırkın üzerinde uluslararası kuruluşun temsilcileri de bulunmuştur (1). Küçük bir dağ kasabası olan Davos’ta, dünyada söz sahibi olanlar, geleceğin dünyasını inşa etmek üzere müzakerelerde bulunmuşlardır. Bu seneki toplantının açılışını Hindistan Cumhurbaşkanı Modi yapmış ve ilk özel konuşmacı ise Brezilya Devlet Başkanı Michel Temer olmuştur. Temer, ülkesinin yıllar süren kriz ve ekonomik gerilemesinin ardından ekonomisinin iyileşmeye başladığını söylemiş ve Davos’un bu yılki “Parçalanan Dünyada Ortak Bir Gelecek Yaratma” teması ile paralel olarak korumacılık politikasına karşı çıkan görüşlerini belirtmiştir. Forum’un kapanış konuşmasını yapan Trump’tan iki gün önce Alman Başbakanı Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron da Dünya Ekonomik Forumu’na seslendiler. Merkel, “İzolasyon, yani tecrit politikasının bizi hiçbir yere götürmeyeceğine inanıyoruz. İşbirliği yapmak zorunda olduğumuzu ve korumacılığın doğru bir cevap olmadığını düşünüyoruz. Ve biz işlerin adil yapılmadığı ve mekanizmaların karşılıklı olmadığı görüşünü paylaşıyorsak, çok taraflı çözüm aramalıyız. Nihai olarak yalnızca tecrit ve korumacılığı geliştiren tek taraflı çözümlerden uzak durmalıyız” diye konuşmuştur. Angela Merkel’in görüşlerine Emmanuel Macron da katılmış ve konuşmasında, “Bazıları daha iddialı olmak için, bu küresel çevrede bir güç olarak egemen olanların entegrasyon ve hırslarını aşarak daha ileri gitmek için hazırlarsa, bu küresel çevrede bir güç olarak değer ve çıkarlarını savunmaya hazırlarsa, hadi birlikte hareket edelim” demiştir (2). ABD Başkanı Donald Trump ise konuşmasına, “Dünya ile daha iyi bir işbirliği için buradayım. ABD çıkarları, Amerikalı çocukların şiddet görmemesi, yoksul olmaması için buradayım. Geçtiğimiz yıl her Amerikalının daha iyi bir ev, çocukları için daha iyi bir eğitim hayallerini ileriye götürdükleri bir yıl oldu. ABD ekonomide büyüyor, borsa rekor kırıyor. Tüketici güveni çok iyi. İktidara geldiğimden beri 2.4 milyon yeni iş yaratıldı. Afrikalı Amerikalı işsizliği azaldı” şeklinde başladığı sözlerine daha sonra “Amerika’ya inanıyorum. Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanı olarak önceliğim her zaman Amerika olacak. Diğer tüm ülkelerin yöneticileri de ülkelerini aynı şekilde savunmalıdır. Ama ‘Önce Amerika’, ‘Yalnızca Amerika’ anlamına gelmez. Amerika Birleşik Devletleri büyüdükçe dünya da büyür” diyerek devam etmiştir (3), (4). Trump’ın konuşmasına hiçbir Avrupalı lider katılmamıştır. Bu liderlerin Donald Trump’ın “Korumacılık” ve “Serbest Ticaret” karşıtı görüşlerine karşı olduğu dikkati çekmiştir. Avrupalı liderlerin hepsi korumacılık riski konusunda uyarılarda bulunurken, Trump’ın korumacılığa önem verdiği bariz bir şekilde görülmüştür. Başkan Donald Trump’ın “Önce Amerika” gündemi Çin, AB ve diğer büyük ticaret ortaklarına karşı tavrını sertleştireceği yorumlarına yol açmıştır (4). Davos’tan sonra İngiliz ITV kanalına verdiği röportajda Trump, bilim dünyasının büyük bir kısmınca kabul edilmiş iklim değişikliğinin gerçek olmadığını savunmuştur. ABD’nin Trump döneminde imzasını çektiği Paris İklim Anlaşması’na geri dönebileceğini ifade ederek, bunun için anlaşmanın şartlarının değişmesi gerektiğini söylemiştir (5). 11 Ocak 2018 tarihinde ABD’yi ziyaret eden Norveç Başbakanı Era Solberg ile Beyaz Saray’da ortak bir basın toplantısı düzenleyen Donald Trump, Paris Anlaşması’nın, ABD adına kötü bir anlaşma olduğunu savunmuş ve bu kaygılarının giderilmesi durumunda ABD’nin anlaşmaya geri dönebileceğini, kendisinin de çevreci bir kişi olduğunu söylemiştir. Ayrıca Paris Anlaşması’nın, ABD’ye çok büyük cezalar öngören maddeler içerdiğini, ticari kurumları çok zor duruma soktuğunu ve varlıklarının değerini düşürdüğünü savunan Trump, “Anlaşma ABD’ye karşı adil olmayan maddeler içeriyor. Bizim gaz, kömür ve petrol kaynakları zengin olan bir ülkemiz var. Anlaşmada bunları kullanmaya yönelik ağır cezalar öngörülüyor. Ticaret ve üretimi engellemeye yönelik kurallar içeriyor, ki bunları 2025’e kadar anlaşmaya uydurmazsak da kapatılmaları söz konusu. Benim bu tür bir anlaşmayla sorunum yok, ama imzalanmış anlaşma ile ilgili sorunum var” demiştir. Bu iki açıklama, iklim konusunda yürütülecek çalışmaların en önemli dayanağı olan Paris Anlaşması’nın geleceği hakkında insanları şüpheye düşürmektedir. Ülkemizi ise bu toplantıda Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek temsil etti ve kendisine Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi ve Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya eşlik etti. Temsilcilerimiz, ülkemizin büyüme potansiyelini, mali disiplin ve ekonomi politikalarını açıkladıkları toplantılara katıldılar ve Türkiye’ye yatırım çekmeye çalıştılar. İçeride devlet adamlarının fikirlerini ortaya koyduğu bu toplantı esnasında geçmişte dışarıda küreselleşmeye ve toplantıya karşı olanların aşırı gösterileri yapılıyordu. Bu sene bu tip gösteriler, Davos yetkilileri, zirve süresince yapılacak protesto gösterilerini yasakladığından, gerçekleşmedi. 70’li yıllarda başlayan bu foruma ilk defa Başbakan Turgut Özal’ın 1988 yılında katılması ülkemizde insanların dikkatlerini çekmişti. Bu toplantıda Turgut Özal, çeşitli sorunlar yaşadığımız ve halen yaşamaya devam ettiğimiz Yunanistan Başbakanı Andreas Papandreu ile mühendis ve işadamı Şarık Tara’nın gayretleriyle biraraya gelmişti. Buradan görüldüğü gibi toplantıya katılanlar arasında mühendisler de bulunmaktadır. Ve onlardan birisinin gayretiyle, aralarında büyük gerilim bulunan ve yıllardan beri devlet adamları biraraya gelmeyen iki ülkenin yakınlaşması sağlanabilmiştir. Mühendislik tahsili sırasında “Ekonomi” konusuna pek fazla ağırlık verilmiyor. Örneğin, öğretim üyesi olduğum İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü’nde yalnız bir sömestre zorunlu Çevre Ekonomisi dersi, haftada 2 saat olarak ve seçmeli Ekonomi dersi haftada 3 saat olarak okutulmaktadır. Halbuki hayata atıldığından bir müddet sonra mühendislerin önemli bir kısmının firmalarda idareci olarak üst düzeylere yükseldiği bilinmektedir. Bilhassa bu eksikliği hisseden genç mühendisler kendi dallarında yüksek lisans yapmak yerine ekonomi ve işletme dalında MBA (Master of Business Administration- İşletme Yüksek Lisansı) yapmaktadırlar. Ben de Almanya’daki tahsilim esnasında bu konunun önemini hissettiğim için mühendislik eğitimimin bitiminden sonra dört sömestre Ekonomi okumuştum. Bu nedenle mühendislik tahsil edenlerin lisans seviyesinden başlayarak ekonomi konularına özel bir ilgi göstermelerinin gerekli ve faydalı olduğunu düşünüyorum. Öğrencilerin eğitimleri esnasında ekonomik konularla ilgili diğer bölümlerde verilen dersleri takip etmelerinin, kendilerinin gelecekleri açısında çok faydalı olacağına inanıyorum. Bu toplantıları tertipleyen Dünya Ekonomik Forumu’nun Yapay Zeka, Blockchain (Bitcoin-blok zincir), Nesnelerin İnterneti, Drone, Sürücüsüz Otomobiller, Kişisel Tıp ve Robotik alanlarında dünya çapında konseyler kurduğu ve çeşitli sektörler ile fabrikaların 4. Sanayi Devrimi’ne hazırlanmasına katkı sağladığı bilgisine de ulaştım (6). Davos’ta oturumların pek çoğunda 4. Sanayi Devrimi, yapay zeka gibi teknoloji ile ilgili konular da tartışıldı. Türkiye’de 4. Sanayi Devrimi’ne hazır bir sektör olup olmadığını, Dünya Ekonomik Forumu’nun Teknolojiden Sorumlu İcra Kurulu Üyesi, DEF’in San Francisco’daki 4. Sanayi Devrimi Konseyi’nin başında bulunan Murat Sönmez, “Türkiye’yi bir yana bırakın, dünyada henüz kimse 4. Sanayi Devrimi’ne hazır değil. Zira henüz ne olacağını kimse bilmiyor. Teknoloji iş dünyasının çok önünde gelişiyor. İş dünyası bu yapboza değişik açılardan bakıyor. Örneğin sürücüsüz bir aracın şehre etkisi ne olacak; insanlara etkisi nedir henüz bilmiyoruz” demiştir. Bu yıl Davos’ta en fazla “Yapay Zeka”nın konuşulduğunu belirten Sönmez, “Yapay zeka şu anda insan zekasının çok üstünde. 2016 yılında DeepMind’ın geliştirdiği Yapay Zeka’nın Çinli dama şampiyonunu yenmesi dönüm noktası. Ancak buradaki tehlike, Yapay Zeka verilere bakıp karar veriyor ve bu kararları neden verdiğini bilmiyoruz” şeklinde bir açıklama da yapmıştır (6). Bu toplantıda mühendislik konusunda neler konuşulduğu hakkında internette ve basında yaptığım aramada fazla bir bilgiye rastlamadım. Rastladığım bilgiler, daha çok insanın geleceğini ilgilendirdiğinden çevre, iklim değişikliği ve 4. Sanayi Devrimi konularıydı. Donald Trump’ın Amerika’yı İklim Anlaşması’ndan geri çekeceğini açıklamasından bu yana Fransız Cumhurbaşkanı, “Make our planet great again/Gezegenimizi yeniden büyük yapalım” sloganıyla İklim mücadelesinin öncülüğünü üstlenmek istediğini ortaya koymuştur. Fransa’yı iklim değişiklikleri ile mücadelede bir model yapmaya karar verdiklerini de belirten Macron, “Ve buna göre rekabet gücü ve çekicilik açısından büyük bir avantaj. Bir tarafta verimlilik, diğer tarafta iklim değişikliği konularına karşı çıkmaktan vazgeçmeliyiz” diyerek sözlerini bitirmiştir. Dünya Ekonomik Forumu’nda yayınlanan “4. Sanayi Devrimi’nden Topraktaki Yaşam için Yararlanmak” isimli rapor, Sanayi Devrimi’nin yeryüzündeki biyoçeşitliliğin korunması ve geliştirilmesinden nesli tükenen hayvanların korunmasına kadar birçok çevre konulu projede kullanılacağının müjdesini vermiştir. Ayrıca son 25 yılda insan faaliyetlerinin yeryüzündeki doğal sistemlere olan baskısının ciddi anlamda arttığına dikkat çekilen raporda, yeni teknolojiler sayesinde yeryüzünün biyoçeşitliliğin desteklenebileceği ve türlerin korunabileceği belirtilmiştir (7). Bilindiği gibi başta iklim değişikliği olmak üzere okyanus sularının asidik hale gelmesi, içilebilir su kaynaklarının kirlenmesi ve azalması, topraklarımızın verimliliğini yitirmesi, kirlenmesi ve erozyonlarla yitirilmesi, çevreye her yıl salınan milyonlarca ton kimyasal madde, biyoçeşitlilikte azalma ve hatta bazı türlerin tümüyle yok olması gibi devasa çevresel sorunlarla karşı karşıyayız. Bu sorunların insan sağlığı üzerine olan olumsuz etkilerini de her geçen gün daha iyi anlıyoruz. Bunların bir bölümü kendini kuraklık, seller, toprak kaymaları ve aşırı sıcak dalgaları gibi afetlerle gösteriyor. Afetler göçleri, göçler çatışmalar dahil çok sayıda toplumsal sorunu beraberinde getiriyor. Son 30 yılda 1.6 milyar insanın kuraklıktan, yaklaşık 700 milyon insanın da fırtınalardan etkilendiği; 2050 yılında 50 ile 350 milyon insanın iklim değişikliklerine bağlı nedenlerle göç etmek zorunda kalacağı tahmin ediliyor (8).
Kaynaklar İlginizi çekebilir... Çevre Mühendisleri Odası SemineriErzurum DSİ teşkilatında çevre mühendisi olarak çalışan Hayati Ayık, Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nde 7.12.2019 tarihinde başlatılan Y... İstanbul Dereleri ve Sorunlarıİstanbul'da derelerin sahibinin kim olduğu kesin olarak belli değildir.... İstanbul Dereleri ve SorunlarıDünya Araştırma Enstitüsü, 2030 yılında dünya nüfusunun yarısının su sıkıntısı yaşayacağını; sellerin etkisinin 3 kat artacağını, 54 milyon insanın et... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.