Antalya Expo 2016 ve Çevre Boyutu (1)
Bu “Yorum” yazımda teorik konular üzerinde durmayacağım... Antalya’da çevre boyutu da olan ve dünyanın farklı ülkelerinde dört yılda bir gerçekleştirilen Bahçecilik (Botanik) EXPO’suyla ilgili izlenimlerimi sizlerle paylaşacağım. Yüz yılı aşkın bir süredir düzenlenen diğer EXPO’lar evrensel nitelikte olup, dünya üzerinde gerçekleşmiş olan son dönem buluş, yöntem ve fikirlerin paylaşımını küresel bir buluşma noktası kurarak sağlamaktadırlar. EXPO’lar uluslararası diyalog, halk diplomasisi ve uluslararası işbirliğine yönelik eşsiz platformlardır. Bu nokta da “EXPO nedir” sorusunu sormak gerekir diye düşünüyor ve aşağıda açıklıyorum. “EXPO” kültür, tarih, eğitim, sanat, eğlence ve ticaret alanlarında bir olimpiyattır. Uluslararası Sergiler Bürosu (BIE) şu anda 4 tür EXPO düzenlemektedir: - Dünya EXPO’su - Uluslararası özel temalı EXPO - Bahçecilik EXPO’su - Milano Trienal (Milan Trienal Dekoratif Sanatlar ve Modern Mimari Sergisi). Dünya EXPO’ları, beş yılda bir düzenlenen ve evrensel EXPO olarak tanımlanan EXPO’lardır ve süreleri 6 aydır. Bu tür EXPO’lar son yıllarda 2000 Hannover (ben de ziyaret ettim), 2005 Aichi, 2010 Şanghay’da düzenlenmiş olup, 2015 yılında Milano’da yapılmıştır. Dünya EXPO’ları bugüne kadar düzenlendikleri tüm kentleri köklü bir şekilde değiştirdikleri gibi, bu kentlere görkemli anıtsal yapılar da kazandırmışlardır. EXPO tarihine göz attığımızda, bir kente kalan EXPO mirasının nitelik ve niceliğinin ne kadar zengin olduğunu görmek mümkündür. İlk dünya fuarı, 1851 yılında Londra’da düzenlenirken, kente ünlü Kristal Palas’ı kazandırmıştır. Meşhur Eyfel Kulesi ise 1889 Paris EXPO’su için inşa edilen, yüz yılı aşkın süredir Paris’e hem maddi getiri sağlayan hem de şehrin hafızalardaki yerini sağlamlaştıran eşsiz bir yapı olmuştur. Belçika’nın başkenti Brüksel’de 1958 yılında gerçekleştirilen “Barış için Demokratik Talep” temalı ve benim de ziyaret ettiğim dünya fuarının Atomium yapısı halen kente gelenlerin ziyaret ettiği bir yapıdır. Ayrıca, 1992 yılında EXPO düzenlenen Sevilla’da, EXPO kapandıktan sonra EXPO alanı Teknopark’a dönüştürülmüştür. Bu alanda yıllık olarak 1.7 milyar dolarlık artı değer elde edilmekte, söz konusu alanda 20 bin kişi istihdam edilmektedir. 2015 yılında dünya EXPO’su için final yarışması Milano ile İzmir arasında geçmişti. İzmir’le yarışan Milano, BIE bünyesinde yapılan oylama sonucu İzmir’in aldığı 65 oya karşı 86 oyla seçimi kazanmıştı. Uluslararası özel temalı EXPO’lar, “Tematik Expo”lardır. Bu türdeki ilk EXPO’ya 2008 yılında Zaragoza (İspanya) ev sahipliği yapmıştır. Zaragoza’da gerçekleştirilen söz konusu EXPO’nun teması “Su ve Sürdürülebilir Kalkınma” idi. 2012 yılı için ise Yeosu (Güney Kore) “Yaşayan Okyanus ve Sahil: Kaynakların Çeşitliliği ve Sürdürülebilir Faaliyetler” temasıyla EXPO düzenlemiştir. Üç ay süren bu EXPO’lar iki evrensel EXPO arasındaki dönemde düzenlenmektedir. Bir diğer dikkat çekici EXPO türü de Bahçecilik (Botanik) EXPO’larıdır. Bahçecilik EXPO’larını diğer EXPO’lardan ayıran en önemli özellik, Uluslararası Çiçek Üreticileri Birliği (AIPH) ile BIE’nin müştereken onaylamalarıyla hayata geçirilmeleridir. Başka bir deyişle, süreçte tek bir kurum değil, iki farklı kurum yetkilidir. Uygulamada, AIPH Konseyi projeyi benimsediği takdirde, BIE Genel Kurulu’nda ev sahibi ülkeye ve şehre Bahçecilik EXPO’su düzenlenmesi hakkı verilmektedir. Uzun dönemli Bahçecilik EXPO’larının amaçları, “Uluslararası tanınırlık”, “Şehrin ve ülkenin imajını kuvvetlendirmek”, “Kentsel alanda yeşil yaşam alanları yaratmak”, “Eko ve yeşil turizmi desteklemek”, “Kente yeni altyapı kazandırmak”, “Bahçecilik ve peyzaj sektörlerini desteklemek”, “Çevre ve sürdürülebilirlik konularında farkındalığı artırmak”, “Uluslararası ilişkileri kuvvetlendirmek”, “Uluslararası ve kültürlerarası büyük etkinlikler düzenleme kapasitesini artırmak” ve “Bahçecilikle ilgili yeni gelir kaynakları yaratmak”tır. 1960 yılından itibaren farklı yıllarda farklı ülkelerin ev sahipliğiyle düzenlenen bahçecilik (botanik) EXPO’ları bütün dünyada büyük ilgi görmektedir. Bahçecilik EXPO’ları bir amaca hizmet etmekle birlikte dünyanın daha yeşil olabilmesi için tüm insanlığı bu amaçla bir araya getirmeye çalışan bir organizasyonlardır. Antalya EXPO’su da yukarıda belirttiğim gibi bir Bahçecilik (Botanik) EXPO’sudur. Antalya EXPO 2016’nın tanıtım ve turizme büyük katkı sağlaması planlanmasına rağmen ülkemizin içinde bulunduğu şartlar nedeniyle bu konudaki gelişmeler beklenen düzeyde olmamıştır. Buna karşılık Antalya’da yatırımlar yapılmasını sağlamış, altyapıları ve hizmet alanlarını geliştirmiş ve gelecek için içindeki yapılarla büyük bir yeşil alan yaratmıştır. Temenni ederim ki bu alan yukarıda anlattığım yurtdışı örneklere benzer şekilde değerlendirilir. Türkiye’de ilk kez gerçekleştirilen bu EXPO etkinliğinde “Çiçek ve Çocuk-Gelecek Nesiller için Yeşil Bir Dünya” teması seçilmiş, tarih, bio-çeşitlilik ve yeşil şehirler perspektifi üzerinden güçlü bir diyalog platformu oluşturulmasına çalışılmıştır. Bu sergi için bu temanın seçilmiş olması, ülkemizin hem yeşilin ve çevrenin hem de geleceğimizin teminatı olan yeni nesillerin korunmasına verdiği önemin bir ifadesi olarak yorumlanmalıdır. Dünyadaki 11 bin endemik bitki türünden 4 bininin sadece Türkiye’de bulunduğunu, Avrupa’da ise sadece 2 bin endemik türe rastlandığını bilginize sunmayı isterim. 2013 yılında, EXPO 2016’nın sembol çiçeği olarak “şakayık” seçildi. 16 tür çiçeğin aday olarak getirildiği seçim 4’ü arasında yapıldı. Latince ismi “Paeonia Turcica” olan ve Anadolu’da farklı isimlerle yaban gülü ve şakayık diye bilinen çiçek sembol çiçeği oldu. Seçilen bu tür Antalya, Burdur ve Denizli illerinde yetişmektedir. Antalya’nın Aksu ilçesi sınırları içinde kurulan EXPO 2016 bin 121 dönümlük sergi alanına sahip olup, sergi alanında 650 dönümü yeşil alan, 300 dönümü “ayak basılacak alan”, 80 dönüm de göl alanı bulunmaktadır. Bu alanda insanın ilgisini çeken çok sayıda müze, Türkiye Bio-çeşitlilik tema parkuru, çocuk bilim ve teknoloji merkezi de dâhil olmak üzere görülecek çok yer vardı. EXPO alanında EXPO Kulesi, EXPO gölü, EXPO serası, çocuk adası, Osmanlı Bahçesi, ayrıca sergi alanına gelecek nesiller için yeşil bir dünya temasına uygun olarak 120 türde dikilen 25 bin ağaç, 5 milyon çiçek 700 bin bitki kullanılarak yapılan bitki heykelleri, ülke bahçeleri, EXPO 2016 ziyaretçilerinin ilgisini çeken yerlerin başında geliyordu. ANTALYA EXPO’nun giriş bölgesinde bulunan kule tasarımında Antalya’yı temsil eden ve EXPO temasından izler taşıyan simgesel bir yapı oluşturulması esas alınmıştır. Bilindiği gibi Antalya’yı gezmeye Üç Kapılar (Hadrian Kapısı)’dan başlanılmaktadır. EXPO alanını gezmeye ise EXPO kulesinden başlanacağı için kule tasarımında 3 Kapılar’dan ilham alınmıştır. Kulenin 3 ayrı terası 3 ayrı kapıyı temsil etmektedir. EXPO 2016 Antalya “Çiçek ve Çocuk” teması ve “Gelecek Nesiller için Yeşil Bir Dünya” sloganı ile tüm dünyayı kucaklaması hedef alındığından, Antalya’nın diğer bir simgesi olan palmiyeler, bu tasarımda ilham kaynağı olmuştur. Palmiyelerin gökyüzünü kucaklayan dalları, çocukların sevinçle açılan kollarını andırırken tasarıma yön vermiştir. Palmiyenin açılan dalları üç kapı teraslarına farklı açılar vermiştir. Böylelikle Antalya Seyir Kulesinden Antalya’nın 360 derece seyredilebilmesi hedeflenmiştir. 53 ülkenin katıldığı EXPO’da bir ziyaret gününde tüm ülke stantları ile bahçelerini ve ülkemize ait tüm sergilenenleri görmem mümkün olmadı. Gördüklerimin hepsini bu yorum yazımda sizlerle paylaşmam mümkün olamayacağı için çevre konularında ilgimi çeken üç standa yaptığım ziyareti sizler için değerlendirmek istiyorum. Bunlardan biri Burdur Lisinia Yaban Hayat Rehabilitasyon Merkezi’nin hazırladığı Burdur göllerinin sorunlarının açıklandığı Burdur standı, ikincisi insana huzur veren Çin Bahçesi, üçüncüsü ise doğada yetişen bitkilerin güncel hayatta nasıl değerlendirildiğini ve bitkilerle neler yapılabileceğini en iyi şekilde ortaya koyan Almanya pavyonu idi. Burdur Gölü Burdur standında çok sayıda Burdur ile ilgili konu ve anti-kanser projesi görsel ve yazılı ortaya konulmasına rağmen ben yalnızca Burdur Gölü’nün giderek su seviyesinin düşmesi ve kuruması nedeniyle bunun yörenin geleceği ve canlı hayatı bakımından yaratacağı sorunları ortaya koyan görsel ve yazılı belgeleri inceleyerek bilgi aldım. Burdur Gölü, Göller Bölgesi göllerinden Burdur ve Isparta illeri arasında yer alan bir göldür. Durumunu değerlendireceğim göl büyüklüğü açısından Türkiye’de yedinci sıraya sahiptir. Burdur şehir merkezine çok yakındır. Güneybatısına doğru Burdur’un diğer göllerinden Salda Gölü ile Yarışlı Gölü vardır. Burdur Gölü’nün suyu tuzludur. Son yıllarda gölü besleyen akarsuların göle ulaşmaması ve gölün buharlaşma ile su kaybetmesi tuzluluk oranını artırmıştır. Göl, denizden iki kat daha fazla tuzludur. Bu tuzluluk oranına rağmen gölde yaşamaya adapte olmuş Burdur dişli sazancığı (Aphaniussureyanus) dünyada sadece Burdur Gölü’nde yaşamakta ve gölün suyunun azalmasıyla birlikte nesli tehlike altına girmiştir. Bununla birlikte nesli küresel ölçekte tehlike altında olan dikkuyruk ördeğinin (Oxyuraleucocephala) dünya popülasyonunun büyük bir bölümü kışlamak için gölü kullanmaktadır. 1959 tarihinde yapılan ölçümde göl su seviyesi 851,32 metre iken 2015 yılında 841,82 metredir. 1970 yılında göl su seviyesi 857,62 metre ile en yüksek seviyesine ulaşmış, ancak bu tarihten sonra günümüze kadar su seviyesinde azalma olmuştur. Bunun en önemli nedeninin tarımsal sulama amacıyla besleyen akarsular üzerine inşa edilmiş baraj ve göletler olduğu tarafıma açıklanmıştır. Öte yandan yer altı sularının aşırı derecede açılan kaçak kuyular ve sondajlarla çekilmesi, göldeki su seviyesi düşüşünün en önemli nedenlerinden birisi olduğu belirtilmiştir. 1970 yılında göle fiili su girişi 243 hektometreküpken, 2000 yılında su girişi 34 hektometreküpe düşmüştür. 2009 yılında Karaçal Barajı’nın su tutmasıyla birlikte göle su girişi yok denecek kadar azaldığı vurgulanmıştır. Çözüm önerilerinden en önemlisi olarak, ilgililerin “hazırlanacak yeni yönetim planında göle buharlaşma miktarından daha fazla su girmesini sağlayacak faaliyetler belirlenmeli ve bu faaliyetler uygulanmalıdır. Ayrıca havzada sulu tarım alanlarında devam eden salma sulama yöntemi yerine kapalı taşıma basınçlı sulama yöntemlerine dönüş teşvik edilmeli ve bunun için DSİ başta olmak üzere ilgili kurumların gerekli yatırımları yapması sağlanmalıdır. Böylelikle tasarruf edilecek su barajlardan göle bırakılmalıdır” açıklamasıyla ortaya konmuştur. Bilindiği gibi ülkemizde mevcut suyun yüzde 74’ü tarımda kullanılmaktadır. Mevcut sulama tesislerinin %39 klasik kanal, %47 kanalet ve %14 borulu şebekeden oluşmaktadır. Son yıllarda ülkemizde buharlaşmayı engellemek ve su tasarrufu sağlamak için borulu su şebekelerinin inşasına ağırlık verilmiştir. Gelecek yazımda Çin Bahçesi ve Almanya pavyonu ile ilgili izlenimlerimi ve değerlendirmemi sizlerle paylaşacağım. İlginizi çekebilir... Çevre Mühendisleri Odası SemineriErzurum DSİ teÅŸkilatında çevre mühendisi olarak çalışan Hayati Ayık, Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Åžubesi'nde 7.12.2019 tarihinde baÅŸlatılan Y... İstanbul Dereleri ve Sorunlarıİstanbul'da derelerin sahibinin kim olduÄŸu kesin olarak belli deÄŸildir.... İstanbul Dereleri ve SorunlarıDünya AraÅŸtırma Enstitüsü, 2030 yılında dünya nüfusunun yarısının su sıkıntısı yaÅŸayacağını; sellerin etkisinin 3 kat artacağını, 54 milyon insanın et... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.