BIODESULF
HANASU
SAKA ARITIM

Küresel Isınma ve 2015 BM Paris İklim Zirvesi (COP21)

Küresel Isınma ve 2015 BM Paris İklim Zirvesi (COP21)

1 Şubat 2016 | YORUM
90. Sayı (Ocak 2016)

Prof. Dr. Ahmet Samsunlu İTÜ İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi 44. Hükümet İmar ve İskân Bakanı

İklim ile İlgili Sözleşmeler

Dünya küresel ısınma kavramıyla 19. yüzyılda tanışmış olmasına rağmen ülkemizde bu kavram 20. yüzyılın sonunda çevreciler dışında kalanlar tarafından da konuşulmaya başlandı. Belki de bunun nedeni, ülkemizin özel koşullarından dolayı, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü’nü 12’şer yıllık gecikme ile imzalaması idi. İklim Değişikliği Çerçeve sözleşmesi, 1992’de Rio’da imzaya açıldı ve 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girdi. 1997’de Kyoto’da yapılan 3’üncü taraflar toplantısında ise, sözleşmenin eki olan Kyoto Protokolü hazırlandı ama yeterli sayıda ülke imzalamadığı için ancak 2005’te yürürlüğe girebildi.
Türkiye 2004 tarihinde “BM İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi (BMİDÇS)”ne, 2009 tarihinde ise Kyoto Protokolü’ne taraf oldu. Türkiye, Kyoto Sözleşmesi’ne 2009 yılının Şubat ayında, “2013 yılına kadar Ek 2 ülkeleri içinde yer almak ve karbon salım azaltımına bu tarihe kadar gitmemek” kaydı ile taraf olmuştu. Türkiye Kyoto Protokolü’nü başlangıçta imzalamadığı için 2008-2012 yılları arasındaki 1. yükümlülük döneminde sayısallaştırılmış sera gazı azaltım veya sınırlama yükümlülüğü bulunmuyordu. Protokolün 2013-2020 yılları arasındaki 2. yükümlülük dönemi için de herhangi bir yükümlülüğü bulunmuyor. Bu nedenle Türkiye, Kyoto Protokolü’nün Temiz Kalkınma Mekanizması, Emisyon Ticareti ve Ortak Uygulama olarak adlandırılan esneklik mekanizmalarından da yararlanamıyor (Birpınar, 2015).

Dünyanın Isınma Göstergeleri 
19. yüzyılın sonlarında sanayi devrimi ile birlikte enerji üretimi için kömür gibi fosil yakıtların kullanımı önemli ölçüde arttı. Bunun neticesinde yanma ürünü olarak çıkan CO2 ve SO2, partikül gibi kirleticilerin atmosferdeki  konsantrasyonları da ormanların yok edilmesi nedeniyle giderek artış gösterdi. 1950-2010 yılları arasındaki küresel CO2 değişimi Şekil 1’de görülmektedir. Bu süre içinde CO2 miktarı 320 ppm’den 400 ppm’e yükselmiştir (ppm, parts per million/milyonda bir birime verilen isimdir). Bu ise dünyanın ısınmasına neden olmuştur.
Sera gazları atmosferde doğal olarak bulunuyorsa da, bu gazların oranının artması sera etkisine yol açmakta ve küresel ısınmaya sebep olmaktadır. Sera gazları olarak tanımlanan en önemlisi karbondioksit (CO2), metan (CH4), kloroflorokarbonlar (CFC) ve azotoksit (N2O)’teki bu artışa paralel olarak dünyanın ortalama sıcaklığı Şekil 2’de görüldüğü gibi 1850 yılından günümüze kadar 0.9˚C artmıştır. Bu artışın 0.6˚C’lik kısmı 1950’den sonra gerçekleşmiştir.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (Intergovermental Panel on Climate Change-IPCC) raporuna göre iklim sistemindeki ısınma, özellikle 1950’den sonra çok açık şekilde görülmektedir. Atmosfer ve okyanusların ısınmasının yanında, kalıcı kar örtüsünde ve buzullarda azalmalar, deniz seviyesinde yükselmeler de sera gazları konsantrasyonlarındaki artışlardan kaynaklanmıştır. Bilindiği gibi bu gazlar, elektromanyetik spektrumda gösterdikleri özelliklerden dolayı, dünya iklimi üzerinde önemli bir etki yaratırlar.
Sera gazlarının  bu özelliği, kısa dalga boyundaki güneş ışınlarını (solar radyasyon) geçirirken, buna mukabil yeryüzünden gelen uzun dalga boyundaki infrared (kızılötesi) radyasyonu absorbe eder. Bu sera gazları vasıtasıyla atmosferde tutulan sıcaklık dünyanın ısınmasına sebep olmaktadır.
Son yıllarda dünyanın birçok bölgesinde ve Türkiye’de meydana gelen iklimsel değişiklikler, anormal yağış rejimleri sonucunda sel, kuraklık gibi olağan dışı (ekstrem) meteorolojik olayların artmasına yol açmıştır. Bu olaylar doğal salınımlar neticesinde de görülmekle birlikte, söz konusu olayların hem frekansında hem de şiddetinde önemli ölçüde artış meydana gelmiştir. Ayrıca kasırgaların sayısında ve şiddetinde de önemli artışlar olmuştur.
Dünya Bankası tarafından iklim değişikliği sebebiyle 2030 yılına kadar 100 milyondan fazla insanın daha yoksulluk tehdidi altında olduğu açıklandı. İklim değişikliğinin özellikle fakir ülkelerin başlıca geçim ve yaşam kaynağı olan tarım sektörü ile birlikte gıda güvenliği, beslenme, istihdam ve ihracat gelirleri gibi unsurları da etkileyeceği belirtildi.


Şekil 1: Küresel CO2 Değişimi, (1950-2010), (IPCC, 2013) - (üstte)
Şekil 2: 1850 yılından günümüze kadar dünyadaki yüzey sıcaklığı değişimi
(Anomalileri), (IPCC,2013) - (ortada)
Şekil 3: Türkiye’nin uzun yıllar ortalama sıcaklık anomalileri (TR2013-CC) - (altta)


İklim Değişikliğinin Türkiye’de Yaratacağı Etkiler
İTÜ Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mithat Kadıoğlu 2013 yılında yaptığı bir açıklamada, yakın bir zamanda iklim değişikliği nedeniyle  “Antalya Kahire, Trabzon ise Antalya gibi olacak!” dediğinde, ülkemin geleceği açısında çok endişelenmiş ve etkilenmiştim... Bu konuşmasında, “Bilimsel tahminlere göre Samsun’dan Adana’ya bir hat çizildiğinde, 2071-2100 yılları arasında bu hattın batısında kalan bölüm 3-4 derece, doğusunda kalan bölüm 4-5 derece ısınacak. 2030’da Türkiye’nin büyük kısmı oldukça kuru ve sıcak bir iklimin etkisine girmiş olacak. Deniz seviyesi yükselerek tatlı su kaynaklarını ve deltalarındaki tarım alanlarını yok edecek” diyerek tehlikenin ülkemiz açısından korkunç boyutunu ortaya koymuştu.
IPCC tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye, iklimin yaratacağı etkiler bakımından dünyadaki en riskli 5 bölge arasında yer almaktadır. IPCC’nin küresel ölçekteki bulgularına paralel olarak Türkiye’de de ortalama yüzey sıcaklıklarında artış eğilimleri gözlenmektedir. Şekil 3’te görüldüğü gibi 1990’lı yıllardan itibaren sıcaklıkların önemli ölçüde arttığı görülmektedir. 1994-2012 periyodunda 1997 yılı ve 2011 yılları hariç bütün yıllarda anomaliler (belli bir ölçüye, belli kurala uymama durumu) gözlenmiştir.

Türkiye’nin İklim Değişikliğindeki Yeri
2010’da dünyamızda toplam sera gazı emisyonu yıllık 42.9 milyar ton idi. Tablo 1’de görüldüğü gibi bunun % 61’ini beş ülke (bölge) gerçekleştiriyor. Çin, ABD, AB ülkeleri (28 ülke), Hindistan ve Rusya. Fert başına sera gazı emisyonunun dünya ortalaması 6.2 ton olarak hesaplanmakta. Burada ABD açık farkla birinci sırada; kişi başına 22 ton. Türkiye’nin toplam emisyonlar içindeki payı %0.8, fert başına emisyonumuz da dünya ortalamasını yakalamış durumda (Yeldan, 2015).

Tablo 1. Sera Gazı Emisyonları - En Kirletici Beş Ülkenin Payı (Yeldan,2015)


Tablo 1’de belirtilen değerler ve Türkiye’nin durumu hakında Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar daha kapsamlı bir değerlendirme yapmış: “Türkiye, Dünya Bankası sınıflandırmasına göre gelişmekte olan üst-orta gelir grubu ülkesi, 2012 yılı itibariyle 75,6 milyon olan nüfusumuz, 1990 yılından beri %30 artış göstermiş, Türkiye’nin sera gazı emisyonları ise 1990-2012 yılları arasında 187 milyon tondan 440 milyon tona yükselmiş. Buna rağmen 1950 yılından beri Türkiye’nin kümülatif sera emisyonları içindeki payı %0,7 düzeyinde. Bu rakamlara karşılık Çin’in sera gazı emisyonları 2012 yılında yaklaşık 10 milyar ton, ABD’nin sera gazı emisyonları ise 5,5 milyar tona ulaşmış. Dünya genelinde bakıldığında küresel emisyonların %55 payına sahip üç bölge; Çin, ABD ve AB ülkeleri olarak karşımıza çıkıyor. Bu %55’lik pay içerisinde Çin’in payı %29, ABD’nin %15 ve AB’nin ise %11. 2012 yılı verilerine göre Türkiye’nin kişi başı sera gazı emisyon miktarı 5,9 ton. Bu değer 0ECD ortalamasının yaklaşık üçte birine, AB ortalamasının yarısına tekabül ediyor. Türkiye ekonomisinin karbon yoğunluğu 1990-2010 yılları arasında 0,61 den 0,3’e düşerek yaklaşık %50 düzeyinde azalmış. (Bu azalmada birim imalatta havaya atılan CO2 düşürülmesi yanında enerji üretiminde kömür yerine doğal gaz kullanımı, enerji tasarrufu, atıklardan istifade, verimlilik ve dikkatli işletme gibi faktörler etkili / A. Samsunlu). Enerji talebi ise yıllık %6-7 düzeyinde artış göstermiş. Dünya Bankası verilerine göre Türkiye’de kişi başı elektrik tüketimi 2854 kw/saat olup, bu değer de OECD ortalamasının oldukça altında.”
Tablodaki sera gazı emisyonlarını ve açıklamaları dikkate aldığımızda, küresel ortama sıcaklık artışını 2 derecenin altında tutmak için 1870’ten beri toplam sera gazı salım miktarımızı 2 bin 900 gigaton ile sınırlandırmak zorundayız. Bu karbon bütçesinin 2/3’ünü 2011 itibariyle tüketmiş bulunuyoruz. Bu durumda 2050 sonrası küresel sera gazı emisyonlarının net olarak sıfıra ulaşması gerekiyor. Güvenli limit olan 2 °C ve altında kalabilmek için 2030’a kadar, düşük karbonlu elektrik ve enerji verimliliğine yıllık olarak 100 milyar dolar yatırım şart.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Zirveleri 
Benim çalışma alanım dışında olmasına rağmen son yıllarda konuyu ve BM İklim Değişikliği zirvelerinin neticelerini daha dikkatle takip etmeye başladım. İlki (COP1), 1995 yılında Almanya’nın Berlin şehrinde yapılmış ve her yıl dünyanın farklı ülkelerinde gerçekleştirilmiştir. Bu toplantılarda, insan faaliyetleri sonucu atmosferde artan sera gazlarının, sera etkisine yol açtığı ve küresel ısınmaya sebep olduğu tartışılmakta ve bu sözleşmeye bağlı olarak küresel ısınma sorununa küresel ölçekte önlemler almaya ve çözüm getirmeye çalışılmaktadır.
2014 yılında Peru’nun başkenti Lima’da yapılan 20. BM İklim Değişikliği Zirvesi’nde (COP20), yeni bir küresel iklim paktına zemin hazırlayan anlaşma, gelişmekte olan ülkelerin küresel ısınmayla mücadelede “ortak, ancak farklılaşmış sorumlulukları” bulunduğu ifadesine yer verildikten sonra büyük zorluklarla kabul edildi. Bir önceki taslak, gelişmekte olan ülkelerin itirazları nedeniyle reddedilmişti. Katılan ülkeler, 2015 yılında Paris’teki Zirve’ye kadar ülkeler tarafından açıklanması gereken iklim eylem planlarının çalışmasını yürütmek  ve 2015 yılında Paris’te tüm ülkeler tarafından kabul edilecek ve 2020’de Kyoto Anlaşması’nın yerini alacak taslak bir anlaşma metni üzerinde çalışma kararı vererek dağıldılar.
Paris’te iki hafta süren COP21, Taraflar İklim Zirvesi’nde 196 ülkenin onayıyla küresel ısınmanın sonunu getirecek hukuken bağlayıcı olan tarihi Paris Anlaşması oybirliği ile kabul edildi. 2020 yılında yürürlüğe girecek olan Yeni İklim Anlaşması ile ilgili olarak Fransa Cumhurbaşkanı Hollande, “12 Aralık 2015, insanlık adına önemli bir gün. Herkes kendi çıkarını düşünse, bu anlaşma mükemmel olamaz, ancak hepimizi bir araya getiren gezegen için bu büyük bir başarı. Bugün ayrıca insanlık için önemli bir yaşam mesajı” diye konuştu.



Dünyayı Kurtaracak Uzlaşma
Paris Anlaşması’nın en önemli başlıkları şunlardır:
• Ülkeler küresel sıcaklık artışını 2100 yılına kadar 2 santigrat derecenin oldukça altında tutmayı taahhüt edecek, hatta artışı 1.5 santigrat derecede sınırlandırmak için “çaba” sarf edecek.
• Tüm ülkelerin karbon salımlarını azaltması öngörülüyor. Sera gazları emisyonunun düşürülmesi ile ilgili ulusal düzeydeki planlar, beş yılda bir gözden geçirilecek.
• Gelişmekte olan ülkeler, bu alandaki mücadele için yılda en az 100 milyon dolar fon aktarılacak. Bu rakam 2025 yılında yeniden güncellenecek.
Paris İklim Anlaşması’nın bir başka büyük ekonomik etkisi ise enerji yatırımları üzerinde olacaktır. Fosil yakıtlara dayalı yatırımlar ve bilhassa kömüre dayalı yatırımlar çok daha riskli durumdadır. Zira katılan ülkeler, fosil yakıtların döneminin sona ermesi ve su, güneş, termal, rüzgar kaynaklı temiz enerji kullanılması gerektiği konusunda fikir birliğine varmışlardır. Ayrıca Paris’te karbon gazı salımını düşürecek ve karbon ayak izini azaltacak yeni üretim teknolojileri ve uygulamaları ile çeşitli kotalara kadar birçok tedbir tartışılmıştır. AB, 1990 seviyesine göre 2030 itibariyle % 40’lık azaltım, ABD 2025 itibariyle 2005 seviyesine göre % 28’lik azaltım taahhüt ettiler. Bu noktada Almanya’nın 2035 yılına kadar enerji ihtiyacının yüzde 60’ını temiz (yeşil) enerjiden temin etmeyi planladığını da bilginize sunmak isterim.

Türkiye’nin Anlaşma’ya Katkı Hedefi
Tüm dünya ülkelerinin bu anlaşmayı uygulaması beklenmektedir. Türkiye Kyoto Protokolü’nü son anda imzalamış olmasına rağmen Paris Anlaşması çalışmalarında baştan itibaren aktif olarak yer aldı. Paris’teki Zirve’ye Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı başkanlığında 150 kişilik bir heyet katıldı
Paris’te Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 21. Taraflar Konferansı Üst Düzey Oturumunda konuşan Çevre ve Şehircilik Bakanı Fatma Güldemet Sarı, “İklim değişikliği, günümüzde insanoğlunun karşı karşıya bulunduğu en önemli problemlerden biridir. İklim değişikliğinin olumsuz etkileri sınır ve gelişmişlik düzeyi tanımamaktadır. Küresel düzeyde acil önlemlerin alınması ve işbirliğinin güçlendirilmesi gerekmektedir” dedi. Bakan Sarı, finansmanın, gelişmiş ülkelerin üstlenmesi gerektiğini vurguladı ve Türkiye’nin hızla kalkınan bir ülke olarak emisyon azaltımında yüksek potansiyele sahip olduğunu ve azaltım yapabilmek için Yeşil İklim Fonu da dahil olmak üzere iklim finansmanı mekanizmaları ve teknoloji desteklerinden yararlanmak istediğini kaydetti. Ayrıca sera gazı emisyonlarını 2030 yılında yüzde 21’e kadar azaltmayı hedeflediklerini söyleyen Bakan Sarı, Türkiye’nin 2020, 26. Taraflar Konferansı’na (COP26) ev sahipliği yapmak istediğini de ifade etti.
Birleşmiş Milletler Teşkilatına, Türkiye tarafından sunulan Ulusal Katkı Niyet Belgesine göre Türkiye, 2030 yılına kadar sera gazı emisyonunu %21 azaltmayı taahhüt etmiştir. Bununla ilgili değerler Şekil 4’te görülmektedir. TUİK verilerine göre 2013 toplam sera gazı emisyonu 459 milyon ton olup, 2030 yılında 1 milyon 175 bin tona ulaşacak. Türkiye bunu 929 milyon tonla sınırlandıracak.


Şekil 4: Türkiye’nin Toplam Sera Gazı Emisyonu Projeksiyonu (Özbuğday, 2015)

Türkiye'nin Sunduğu Ulusal Katkı Hedefi
Paris İklim Anlaşması’nın 4. Mad-desi'nde, taraf olan her ülkenin iklim değişikliği ile mücadelede ulusal katkı hedefini hazırlayacağı ve ilan edeceği belirtilmiştir. Türkiye de ulusal katkı hedefini 30 Eylül 2015 tarihinde Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS-UNFCCC) sekretaryasına sunmuştur. Buna göre Türkiye, her şeyin şu andaki gibi seyrettiği olağan senaryoya kıyasla 2030 yılında sera gazı emisyonlarını toplamda % 21 azaltmayı hedeflemektedir. Bu hedefe ulaşmak için kullanılacak araçlardan bazıları şu şekildedir:
• Güneş enerjisinden elektrik üretimi kapasitesini 2030 yılına kadar 10 GW’a çıkartmak
• Rüzgâr enerjisinden elektrik üretimi kapasitesini 2030 yılına kadar 16 GW’a çıkartmak
• Hidroelektrik potansiyelinin tamamını kullanmak
• 2030 yılına kadar bir nükleer santrali devreye almak
• 2030 yılına kadar elektrik iletimi ve dağıtımındaki kayıpları %15’e indirmek
• Elektrik üretiminde mikro-üretim, birlikte-üretim ve yerinde üretimi tesis etmek
• Endüstriyel kurulumlarda enerji verimliliğini artırmak ve enerji verimliliği projelerine finansal destek sağlamak
• Karayolu taşımacılığının payı azaltılırken, deniz ve demiryolu taşımacılığının paylarının artırmak
• Yüksek hızlı demiryolu projelerini gerçekleştirmek
• Şehir içi raylı sistemleri artırmak
• Tünel projeleri ile yakıt tasarrufu sağlamak
• Eski araçları trafikten çekmek
• Yeni konutları ve servis binalarını mümkün olduğunca enerji verimli inşa etmek.
Bunlara ilaveten ulaştırma, tarım, ormancılık, atık, binalar ve kentsel dönüşüm alanlarında daha birçok tedbir alınması öngörülmüştür.
Yazıma, iklim değişikliğini durdurarak gelecek nesillerin daha iyi koşullar içinde yaşaması ve gezegenimizin korunması temennisi ile son vermeyi istiyorum.

Kaynaklar
- Akçakaya.,A, Eskioğlu.,O, Atay.,H, Demir.,Ö, (2013) “Yeni Senaryolarla Türkiye için İklim Değişiklikleri Projeksiyonları”, TR2013-CC, Orman ve Su İşleri Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Ankara 
- İklim Değişikliği2013”, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli, WMO ve UNEP yayını
- IPCC,2013,”Climate Change 2013: The Physical Science Basis”, Stockholm, 2013
- Öztürk.,F. (2004), “Hava Kirliliğinde Özel Konular/Çevre Bilimleri”, Çevre Gönüllüleri Derneği Yayını, İstanbul (Editör Prof. Dr. Ahmet Samsunlu)
- www.milliyet.com.tr/-dikkat-tropikal-iklime-dogru...01...
- Yeldan.,E, “Paris2teki İklim Değişikliği Mücadelesi”, Cumhuriyet Gazetesi, 9 Aralık 2015
- Birpınar., M.E., (2015), “Vizyonumuz Sıfır Enerjili Binalar ile Sürdürülebilir bir Çevre” Küresel Isınma ve Yalıtım, İzocam Dialog, Temmuz-Ağustos-Eylül sayısı
- Merve Erbil, “Paris İklim Zirvesi”, Hürriyet, 28.11.2015
- “Dünyayı Kurtaracak Uzlaşma”, Hürriyet Gazetesi, 13 Aralık 2015
- http://www.antoloji.com/iklim-degisikligi
- http://www.sde.org.tr/tr/newsdetail/paris-iklim-anlasmasi-kuresel-enerji-mimarisi-icin-ne-ifade-ediyor/4454 (Fatih Cemil Özbuğday)
- http://www4.unfccc.int/submissions/INDC/Published%20Documents/Turkey/1/The_INDC_of_TURKEY_v.15.19.30.pdf

 

İlginizi çekebilir...

Çevre Mühendisleri Odası Semineri

Erzurum DSİ teşkilatında çevre mühendisi olarak çalışan Hayati Ayık, Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nde 7.12.2019 tarihinde başlatılan Y...
8 Aralık 2020

İstanbul Dereleri ve Sorunları

İstanbul'da derelerin sahibinin kim olduğu kesin olarak belli değildir....
7 Ağustos 2020

İstanbul Dereleri ve Sorunları

Dünya Araştırma Enstitüsü, 2030 yılında dünya nüfusunun yarısının su sıkıntısı yaşayacağını; sellerin etkisinin 3 kat artacağını, 54 milyon insanın et...
30 Haziran 2020

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • Enerji & Doğalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yalıtım Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeşilBina Dergisi
  • İklimlendirme Sektörü Kataloğu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü Kataloğu
  • Yalıtım Sektörü Kataloğu
  • Su ve Çevre Sektörü Kataloğu

©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.