io Çevre Çözümleri'nin Tek Şanssızlığı, 'İlk Olanı' Yapmak!..
Su&Çevre: io Çevre Çözümleri ne zaman kuruldu ve ne gibi faaliyetler yürütüyor? Dr. Ercan Çitil: io Çevre Çözümleri, çevre teknolojileri konusunda doğru, çağdaş ve bilimsel, çevreye ve insana saygılı çözümler üretmek amacıyla 2004 yılında İTÜ Çevre Mühendisliği Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erdem Görgün ve Kamile Akıncı Ünal tarafından kuruldu. Problemin tanımlanmasından çözüm üretimine kadar tüm adımlarda io Çevre Çözümleri olarak disiplinler arası koordinasyon sağlayarak akıllı çözümler bulmayı hedefleyen, üniversitenin bilgi birikimini, deneyimini ve altyapı olanaklarını ihtiyaç sahibine taşıyarak teknoloji transferini sağlayan bağımsız bir firmayız. Çalışmalarımızı İTÜ ARI Teknokent bünyesinde yürütüyoruz. Teknokentler, Teknoloji Gelişme Bölgeleri Kanunu’na göre kurulmuş organizasyonlardır. Burada özel firmalar faaliyet gösteriyor ve söz konusu kanun kapsamında öğretim üyelerine de faaliyet hakkı tanınıyor. Özellikle endüstrilerin ve belediyelerin çevre konularındaki sorunlarını çözmeye odaklanıyoruz. Bunu yaparken, akademik altyapımızın olmasından ötürü Ar-Ge’ye ve butik işlere çok yöneliyoruz. Kamu ve endüstri sektörüne yüzün üzerinde proje hazırladık. Esas olarak odaklandığımız alanlar su ve atıksu projeleri. Bunun yanında katı atık ve çevresel değerlendirme de ana başlıklarımız diyebilirim. Firmalara ve belediyelere, ihtiyaç duydukları alanlarda projeler hazırlayarak destek veriyoruz ve fizibilite raporları hazırlıyoruz. Zaman zaman uygulama projeleri de yaptığımız oluyor. Ama daha çok sorun çözme ve endüstrilerin zorlandığı alanlardaki sorunların çözümüne odaklanmış durumdayız. Yarı zamanlı ve tam zamanlı olmak üzere toplam 18 çalışanımız var. Projelerin yoğunluğuna göre bazı dönemlerde bu sayı 30’a kadar çıkabiliyor. Su&Çevre: Projelerinizden bahseder misiniz? Dr. Ercan Çitil: Çevre ve Orman Bakanlığı için Ergene Havzası Endüstriyel Atıksu Yönetimi Ana Plan Çalışması’nı hazırladık. Bu projenin amacı, havzada yer alan endüstrilerden kaynaklanan atıksular için yönetim sistemi geliştirerek, havzanın mevcut su kalitesini iyileştirmekti. Orman ve Su İşleri Bakanlığı için yaptığımız Tehlikeli Maddelerin Kontrolü Projesi ise havzalarla ve bunun sonucunda da tehlikeli maddelerin su ortamında olması gereken standartlarının belirlenmesiyle ilgili ve Türkiye’de bir ilk olmasından dolayı çok önemli. Bunun yanı sıra Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın danışmanlığını yapıyoruz. Bu projede de 18 termik, 27 hidroelektrik santralin özelleştirilme sürecindeki danışmanlıklarını sürdürüyoruz. Nahçivan’da ise 7 farklı şehre altyapı oluşturuyoruz. Proje altyapı tesislerinin su alma yapıları, içme suyu depoları, isale hatları, içme suyu arıtma tesisleri, içme suyu şebeke boruları, kanalizasyon hatları ve atıksu arıtma tesislerinin en uygun tasarımlarını ve detay projelerini üstlendik. Bunun yanında örneğin Robert Lisesi’ne yaptığımız gibi, atıksuyun arıtılıp geri kazanılarak sulama amaçlı kullanılması benzeri özel projeler de üretiyoruz. Ayrıca endüstride kullanılan suların minimize edilmesi vb. projelerimiz de bulunuyor. Özellikle Ergene Havzası gibi suyun çok önemli olduğu havzalarda temiz üretim ve su minimizasyonu konularında danışmanlıklarda bulunuyoruz. Ergene Havzası’nın endüstriyel atıksu master planını yaptık ve proje oldukça ilerlemiş bir aşamada. Su&Çevre: Türkiye’de bir ilk olan Tehlikeli Maddelerin Kontrolü projesini biraz daha açabilir misiniz? Prof. Dr. Erdem Görgün: Bugüne kadar yaptığımız en önemli projelerden biri olduğunu söyleyebilirim. Bu proje aslında ülkemizi ve bütün sektörleri çok ilgilendiriyor. AB uyum süreci içerisinde, endüstrilerin su ortamlarına yaptıkları atıksu deşarjlarında bugüne kadar hep konvansiyonel parametreleri izliyorduk. Bundan sonra çok spesifik parametreleri de izleyeceğiz. Ülkemize uygun olan parametrelerin tespit edilmesi için Orman ve Su İşleri Bakanlığı bir ihale açtı. İhaleyi biz kazandık. Projede 8 ayı aşmış durumdayız. Çok yoğun bir çalışma temposu geçirdik. Konya Kapalı Havzası, Susurluk ve Ergene havzalarında endüstrileri tespit ediyoruz. Tespitimizde bölgedeki endüstriler, firmaların üretim prosesleri, üretim proseslerinde kullanılan kimyasallar, kimyasal maddelerin deşarjından sonra alıcı ortamda bulunan spesifik maddeler ve risk düzeylerini kontrol ediyoruz. Çok ciddi ve zor bir iş. Bunları tespit edebilirsek, o derelerde alıcı ortam standardı veya çevresel kalite standardı dediğimiz yeni standartlar çıkacak ve proje sonuçları kanun haline gelecek. Yani biz, bir mevzuatın altyapısını oluşturuyoruz. Genellikle çevre konusunda ve başka konularda da hep “mevzuat çıkıyor, altyapısı yok, uygulanamıyor” şeklinde bazı şikayetler vardır. Bu mevzuatın da böyle olmaması için Bakanlık ciddi bir altyapı hazırlığı yaptı. Çok da yerinde bir karardı. 2013 yılının Aralık ayında raporlarımızı teslim etmiş olacağız. Konya Kapalı Havzası, Susurluk Havzası ve Ergene Havzası’nda yaptığımız tespitlerden “Tehlikeli Madde Veri Tabanı” isimli endüstriyel bir veritabanı oluşturarak Türkiye’de bir ilki gerçekleştirmiş olacağız. Böylece alıcı ortam standartlarını belirleyeceğiz. Buna dönük olarak da endüstriyel deşarj standartları tespit edilecek. Bu proje bittiğinde çok kısa bir süre içinde çevre mevzuatında önemli bir değişiklik olacak. Endüstriler bu tehlikeli maddeleri de kontrol etmek zorunda kalacak. Bizim amacımız endüstrilerin önünü açmak. Bir ülkenin endüstri üretimi güçlüyse o ülke de güçlüdür. Ne biz, ne kamu kuruluşları endüstrilere karşıyız. Endüstrisi güçlü olmayan ülkelerin durumlarını etrafımızdaki komşularımızdan görüyoruz. Dolayısıyla endüstrimiz mutlaka güçlü olmalı. Hem endüstri güçlü olmalı, hem de sağlıklı bir ortamda yaşamalıyız. Kanser vakaları bu kadar çok artmamalı. Halk gıda ürünlerinden bu kadar çok korkmamalı. Dolayısıyla endüstrilerimizin, tarımsal sulama olarak kullandığımız nehirlerimize yaptıkları deşarjları da kontrol etmek zorundayız. Kurumsal endüstriler buna karşı değiller; bu da sevindirici. Biz inanıyoruz ki ülke geliştikçe endüstri bilinci de artacak, endüstri bilinci arttıkça toplum bilinci de yükselecek. Bizim en önemli ihracat müşterimiz; AB ve AB de bunu istiyor. Dolayısıyla çok iyi bir projeye imza attığımızı düşünüyoruz. Su&Çevre: Proje şu an ne durumda? Prof. Dr. Erdem Görgün: Proje pilot bölge seçilen üç havzada son hızıyla devam ediyor. Eğer o kirletici parametreyi gideremiyorsak, ki bazıları arıtılarak giderilemiyor, bu durumda üretim prosesine bakacağız. Arıtılamayan kimyasal hammaddelerin yerine başka kimyasal maddeler kullanacağız. Veya üretim proseslerinin revize edilmesine olanak sağlayacağız. Projemizin temiz üretimi tetikleyici bir unsur olması da sevindirici. Bakanlığın bu konuda bazı politikaları var. Hatta geçen sene Aralık ayında tekstil endüstrisinde temiz üretim konusunda bir tebliğ yayımlandı. O tebliğ ile tüm tekstil sektörü, temiz üretim planlarını yapmakla yükümlü tutuldu. Bizim projemiz de bunun devamı sayılabilir. Ergene’de en büyük çevre felaketlerinden biri yaşanıyor şu anda. Ergene göz göre göre tükeniyor. Ancak bu konuda sanayiciyi çok fazla suçlayamıyoruz. Bunlar endüstriyel bilinçsizliğin sonuçları. Oralar çok verimli tarım arazileri ve endüstri kurmak için ülkemizde daha uygun alanlar var. Böylesine verimli bir alana endüstri kurulmuş da olsa, en azından planlı kurulması gerekirdi. Plansız kurulmuşsa bile en azından denetlenmesi gerekiyor. Sonuç olarak Ergene Havzası kirlenmiş bir şekilde akıyor. Şimdi ise Türkiye’nin en büyük çevre sorunlarından birine karşılık Türkiye’nin en büyük çevre projesi tasarlandı. Umarım başarılı olacak. Oradaki her kesim, her paydaş bunun başarılı olması için iyi niyetle uğraşıyor. Bizler de elimizden geldikçe çalışmalara katkı sağlıyoruz. Su&Çevre: Ergene’de ne gibi çalışmalar yaptınız? Prof. Dr. Erdem Görgün: Öncelikle bir master plan çalışması yaptık. Bakanlık 2010 yılında bize Ergene Havzası’nın alarm verdiğini, bundan ötürü orada çalışmalar yapmamızı istedi. Biz de hedefe yönelik, oluşturulan tüm raporları aldık. Raporlardaki hiçbir şey tam olarak eyleme geçmemiş. Gördük ki endüstrilerin yaptığı deşarjlar tek tek kontrol edilemiyor. Çünkü kontrol edilmesi için gerekli kapasite yok. Rekabet koşulları gereği en ucuzuna kaçıyorlar ama bilgiyi toplama konusunda pek isteksizler. Böyle olunca bu endüstriler çok sayıda ucuz ve uygun olmayan arıtma tesisi kurmuş. Su&Çevre: Ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Prof. Dr. Erdem Görgün: Arıtma tesisini işletmek, tasarlayıp yapmaktan daha zordur. Bu yüzden sanayici arıtma işiyle uğraşmıyor. Arıtma sistemleri bozulduğunda arıtmacıyı arıyorlar fakat arıtmacı gelmiyor bile. Durum böyle olunca biz de, “arıtma sistemlerinin hepsini kapatalım, tüm bölgenin atıksularını bir boruyla toplayalım ve modern, büyük bir arıtma sistemi kurarak hepsini orada arıtalım” dedik. Şanslıyız, çünkü orada endüstriler dağınık değil. Hepsi adeta OSB gibi kümelenmiş durumda. Bunun yanı sıra Bakanlığın arıtma tesislerini denetlemesi de çok kolay olacak. Tek tek tesislere gitmeden sadece bir tesisi denetleyecek. Projedeki bir sıkıntı, yapılan büyük arıtma tesisine kimin sahip olacağıydı. Endüstrilerin yerleştiği alanların ıslah organize sanayi bölgesi ilan edilmesini önerdik. O zamanki Çevre ve Orman Bakanımız da bu fikre sıcak yaklaştı ve bu proje bir yasa doğurdu. Tabi bunlar bizim tek başımıza önerdiğimiz fikirler değil. Tarafların hepsinin olumlu görüşlerinin biraraya getirilerek oluşturulan fikirler. O bölgedeki herkesle konuştuk, uygun olan fikirleri toplayıp derleyerek bir eylem planı haline getirdik. Islah OSB’lerin kuruluşuyla ilgili yasa, Nisan 2011’de kabul edildi. Hemen başvurular yapıldı. Nisan 2012’ye gelindiğinde yaklaşık on bölge başvuru yaptı. Şu an 6 tanesi kabul edilmiş durumda ve resmen 6 OSB kuruldu. Bunların yönetim kurulları oluşturuluyor. Valilikler, İl Özel İdaresi ve kaymakamların çok önemli rolleri de var. Yasanın uygulanıyor olduğunu görmekten dolayı da gururluyuz. Bunların OSB olmasının amacı Ergene’nin temizliği içindi ama sanayiciye başka faydaları da var. Şu anda yatırım aşamasına gelindi, müteahhitlerle görüşülüyor. Finans kaynakları bulunma aşamasında. Yakın bir zamanda orada ortak arıtma tesislerinin kurulduğunun haberini alacaksınız. 2010’daki Ana Plan raporumuzda her ne kadar sadece endüstrilerle ilgilendiysek de tespit ettiğimiz önemli bir sorun da belediyelerdi. Belediyelerin hiçbirinde arıtma tesisi yoktu. Bunu yapabilecek ekonomik güce de sahip değillerdi. Orman ve Su İşleri Bakanlığı DSİ üzerinden belediyelere çok ciddi bir fon ayırdı. Devlet Su İşleri bu görevi üstlendi. DSİ’de Atıksu Dairesi oluşturuldu. DSİ burada, belediyelere hem proje hem de yatırım desteği veriyor. Projeler bitti sayılır, sıra yatırım sürecine geliyor. Bu vesileyle belediyeler de aradan çıkmış oldu. Yakında endüstrilerin de ortak arıtmalarının ihalelerini duymaya başlarsak çok büyük bir adım atmış olacağız. Biz OSB’lerde çalışmaya çok alışığız, OSB’lerde nasıl bir yaklaşım izlenmesi gerektiğini iyi biliyoruz. Ne hatalar yapıldığını da biliyoruz. O birikimi, üst üste koyduk ve bir saha çalışması yaptık. Çıkan debiyi ve kirlilik miktarını tahmin ettik, ardından arıtma tesisi tasarımını oluşturduk. Kanalizasyon sisteminin projesini yaptık. Arıtma tesisinin fizibilite boyutunda projeleri yapıldı. Maliyetler hesaplandı. Şimdiki aşama ise ihalelerin yapılması ve uygulama projelerinin hazırlanıp yatırımın gerçekleşmesi. Son olarak da işletme evresi. Şu an biz bu süreçte master planı ve fizibiliteyi bitirdik, ihale dokümanları aşamasındayız. Su&Çevre: Başka ne tür projeleriniz var? Prof. Dr. Erdem Görgün: Türkiye’de tehlike atıklar büyük bir sorun. Yaklaşık 2 milyon ton/yıl tehlikeli atık çıktığı tahmin ediliyor. 2008’de Türkiye Maden Sanayicileri Sendikası (MESS) için tehlikeli atık envanter değerlendirmesi yaptık. Bu proje kapsamında MESS Entegre Geri Kazanım Projesi’ne girdi oluşturmak üzere mevcut MESS envanterini güncelleştirdik. Tehlikeli atığın miktarını ve kalitesini belirledik. Bursa genelinde oluşan tehlikeli atıkların miktarında tespitler yaptık. MESS üyelerinin kendi ürettikleri tehlikeli atık envanterini de çıkarttık. Ardından o envanter bize bir yakma tesisinin kapasitesi hakkında bilgi verdi. Ülkemizde bir yakma tesisine ihtiyacımız olduğunu anladık. Türkiye’de ilk defa Türk mühendisler bir yakma tesisi fizibilitesi yaptı. Fizibiliteyi bitirdikten sonra da yatırımın projelerini yabancılar oluşturdu. Biz o arada yakılacak atıkların menüsü ve karakteriyle ilgili bir etüt yaptık. ÇED’ini de şu anda İTÜ olarak yapıyoruz. ÇED de çok zor ve sıkıntılı bir süreç. Ne yazık ki bilgi kirliliği bizde önemli bir faktör. Yakma tesisi, çok tehlikeli bir tesis zannediliyor. Halbuki tehlikeli atıkların sağa sola atılması, denizlerden varillerle çıkması doğa için büyük bir risk. Bir cinayet aslında. Biz cinayeti önleyecek tesislerin kurulmasından yanayız. Yakma tesisleri de iyi kontrol edilirse doğaya zarar vermeyecek tesislerdir. Yurtdışında bunun birçok örneği var. Bu tesisler şehirlerin meydanlarında bulunuyor. Paris’te şehrin ortasında yakma tesisleri var. Böylece oradan çıkan atık ısı etraftaki evlere sıcak su olarak yönlendiriliyor ve ücretsiz kullanılıyor. Ayrıca o ısıdan elektrik enerjisi de üretebiliyorlar. Su&Çevre: io Çevre Çözümleri’ni gelecekte nasıl konumlandırmayı düşünüyorsunuz? Dr. Ercan Çitil: Bizim bir şanssızlığımız hep ilk olanı yapmak. Bu aslında ticari bir işletme için riskli bir şey. Ancak bizim de misyonumuz bu. Biz bu işi gönüllü olarak seçmiş değiliz ama ortada bir ihtiyaç var; ve bunu birilerinin iyi ve kaliteli bir şekilde gidermesi gerekiyor. Türk mühendislerin ve mezun olan arkadaşların düzgün şeyler üretecekleri bir ortam yaratılması gerekiyor. Şimdiye kadar hiç yapılmamış zor işleri tercih etmek zorunda kalıyoruz. Çünkü bizim yaptığımız işi bizden başkası tercih etmiyor. Genelde daha rutin, para kazanılabilecek standart işlerle uğraşılıyor; ancak bu, sorunu çözmüyor. Türkiye’de çevre sektörü henüz çok genç. Yeni mezun arkadaşlardan birçoğu mesleğini yapamıyor. Yapmaya çalışanlar da zor şartlar altında yapıyor. Yurtdışından gelen firmalarla rekabet etmek de zorlaştı. Türk firmaların ayakta kalması hiç kolay değil. Bir işi alabilmeniz için referansınız yeterli olmuyor. Konulan standartlar doğal olarak çok yüksek ve bu standartları karşılayabilecek Türk firmaların sayısı çok az. Bundan dolayı yurtdışından gelen firmalarla birlikte iş yapmak zorunda kalıyorsunuz. Bu kötü bir şey değil. İşi öğrenme adına belli bir süre yapılabilecek bir şey ama bir yerden sonra kendi ayağınız üzerinde de durmanızı zorlaştıran bir durum. Bundan dolayı da rekabet çok yoğunlaştı. Sektörde birçok ihaleye bir yabancı firma olmadan girmek çok zor. Öyle olunca rekabet ve müzakere gücünüz azalıyor. Bunu aşmak için çabalıyorsunuz. AB ihaleleri açılıyor, bir işin ilan edilmesinden sonuçlanmasına kadar uzun bir süreç geçiyor. Sonuç olarak da şirketi ayakta tutmak için bu riskleri göğüslemek gerekiyor. Bu kadar nitelikli iş yaparken de siz zorlanıyorsunuz. Fakat biz bundan şikayet etmiyoruz, sonuçta burada genç arkadaşlarımız yetişti ve yetişmeye devam ediyor. Gelecek açısından bizim sorumluluklarımızın yanında dünyadaki ekonomik durum da çok önemli bir faktör, sonuçta özel sektördeyiz. Bu şartlarda mücadele etmeye çalışıyoruz. Umarız ki her şey iyi olur. Çevre konusunda çözüm üretiyoruz. Türk mühendislerle çalışarak, bunun sürdürülebilir olması yolunda çalışıyoruz. Rekabete de elimizden geldiğince dayanmaya çalışıyoruz. Gelecekte arıtma tesislerinin işletilmesi konusunda da aktif olmak istiyoruz. Müteahhitlik yapmak veya bir ürünün/ekipmanın temsilcisi olma amacında değiliz. İşletmeciliğin bilgi birikimi gerektirdiğini düşünüyoruz. Daha çok yaratıcı çözümler üretmeye çalışıyoruz. Müşterilere özgü terzi işi çözümler üretmeye çalışıyoruz ve bu da kolay bir şey değil. İlginizi çekebilir... Deser Su ve Kimya Teknolojileri Genel Müdürü Tuğçe Öztürk: 'Uzmanlığımız Su Yönetimine Bütünsel Bir Bakış Açısı Sağlıyor'Hem arıtma hem de kimyasal şartlandırma konusundaki uzmanlıklarının suyun yönetiminde bütünsel bir bakış açısı sağladığını ifade eden Deser Su ve Kimy... Gif Plastik Çevre Mühendisi Yağızhan Ünver: 'Arıtma Tesisleri Doğru Projelendirme ile Daha Verimli Hale Gelebilir'Atık su arıtma tesislerinin projelendirme aşamasında yapılacak doğru tercihler ile daha az maliyetle daha verimli hale getirilmesinin mümkün olduğunu ... Forsa Grup Yönetim Kurulu Başkanı Cem Şenoğlu: 'Su Şartlandırma ile Yüzde 20 Tasarruf Sağlamak Mümkün'Dergimizin sorularını yanıtlayan Forsa Grup Yönetim Kurulu Başkanı Cem Şenoğlu su şartlandırma sistemlerinin kurulmasıyla %20'ye varan oranlarda t... |
||||
©2024 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.