İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. İsmail Toröz: 'İstikrarlı Olunmalı!..'
Çevre sektörü, kamu kurumlarının faaliyetleri ve akademik çalışmalar hakkında görüşlerini aldığımız İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. İsmail Toröz, Türkiye’nin çevre yatırımları alanında gerek yurtiçi gerekse yurtdışı firmalar açısından son derece cazip bir konumda olduğunu vurguluyor; ancak genel anlamda kontrol ve denetimin eksik olduğu her ülkede olduğu gibi ülkemizde de olumsuz durumların yaşanması halinde, çevre sektöründe faaliyet gösteren firmaların gelişiminin de yeterli seviyede olamayacağı uyarısında bulunuyor. Kontrol ve denetimin yetersizliğinin, arıtma firmalarının kirletenin talebine göre projeler hazırlamasına sebep olacağını, bu durumunsa yatırımlardan beklenen faydayı sağlayamayacağını söyleyen Toröz, çevre alanında yapılacak yatırımların ancak doğru mühendislik çözümleriyle gerçekleştirilmesi halinde çevre kalitesi konusunda önemli kazanımlar elde edileceğini ifade ediyor. Kirlenmenin önlenmesi için her şeyden önce kirleten tarafından bir maliyet ödenmesi gerektiğinin altını çizen Toröz, “Ne yazık ki kirletenler, alıcı ortamları kendi malları gibi kullanma alışkanlıklarını uzun yıllar devam ettirmiş, rekabet, maliyet vs. gibi sebepleri bahane ederek, arıtma yükümlülüklerini yerine getirmekten imtina etmişlerdir. Bunun yanısıra, gelişmekte olan bir ülke olarak bazı dönemlerde, idarenin kontrol ve denetiminde yaşanan zafiyet, kirletenleri, kirletme konusunda adeta teşvik etmiştir. Ancak, günümüzde artan çevre duyarlılığı, kirlenme/kirletme konusundaki hassasiyeti artırmış, arıtma, bertaraf, geri kazanım vb. konularda önemli gelişmeler kaydedilmiştir.” ifadelerini kullanıyor ve şu yorumlarda bulunuyor: “Bu hassasiyet ve duyarlılığın, ilgili tüm kesimlerde aynı derecede olmadığı da bir gerçek. İdari yapılanmada son zamanlarda görülen değişikliğin, ülkemizde çevre konusunda idareden beklenen hizmetlerin eskisine göre gerilere gitmesine sebep olduğu biliniyor. Bu noktada çevre konusunun halâ çiçek, böcek, peyzaj düzenleme gibi algılandığı, oysa Çevre başlığı altında en önemli konunun ‘Kirlilikle Mücadele’ olduğunun, bu anlamda da kirlenmeyle mücadelenin ‘nesilleri geleceğe sağlıklı bir şekilde taşıma mücadelesi’ olduğunun anlaşılmadığı görülüyor.” Firmaların önemli sorumlulukları var!.. “Çevre sektörünün son yıllarda artan bir ivmeyle büyüdüğünü, ağırlıklı olarak atıksu başta olmak üzere su arıtımı, katı atıklar, hava kirliliği kontrol ve ölçümü konularında başarılı mühendislik hizmetlerinin verilmekte olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, ülkemizde mevcutta 150 civarında bakanlıktan lisans almış çevre laboratuvarı bu alanda hizmet veriyor. Lisanslı geri kazanım tesisi sayısı ise 181 civarında. Yerli firmalarımızın yanısıra birçok uluslararası firma da çevre sektörünün farklı alanlarında olmak üzere ülkemizde faaliyet gösteriyor. Şehirlerimizde artan nüfus ve buna bağlı olarak ortaya çıkan atıkların, doğru mühendislik çözümleriyle kontrol altına alınması gerektiği dikkate alındığında, çevre sektöründe faaliyet gösteren firmaların önemli sorumlulukları olduğu anlaşılacaktır. Kamu adına yaptırılacak çevre yatırımlarının, baştan sona doğru verilmiş kararlarla proje ve inşa edilmeleri halinde, istenilen kamu menfaati sağlanmış, çevre kirliliği kontrol altına alınmış ve kirlenme önemli ölçüde kontrol edilmiş olacaktır. Ancak, kamu yatırımlarının bir de ihale kısmı var ki, özellikle çevre yatırımları söz konusu olduğunda üzerinde mutlaka durulması, konuşulması gerekiyor. Kamu İhale Kanunu (KİK)’na göre ihale edilen işlerin, kamu menfaati gerekçesiyle, en düşük teklifi verene verilmesi, kanuni bir zorunluluktur. Ucuz işten nasıl bir sonuç çıkacağı konusunda fazla bir şey söylemeye gerek olmadığı, toplumun her kesiminde yaşanmış tecrübelerden anlaşılacaktır...” Gerekçeler hazır “Çevre sektörünü doğru değerlendirebilmek için sektörün beklentilerini iyi tahlil etmek gerekiyor. Sektör bileşenlerinin her biri her şeyden önce ticari, ekonomik hedeflerle yola çıkar. Bu amaçla eleman istihdam eder, gerekli makine ekipman vs. gibi ilk yatırımlarını yapar. Firma, aynı zamanda kâr etmek durumundadır. Bu arada da rekabet söz konusudur. Serbest rekabet ortamında bir ürünün ucuzu alınabileceği gibi, pahalısı da alınabilir. Herhangi bir ürün için geçerli olan bu ticari hususların acaba çevre yatırımları için de aynı şekilde olması gerektiğini söyleyebilir miyiz? Yani, KİK’e tabii olan bir ihale ile yaptırılacak bir arıtma tesisinin akıbeti hakkında ne düşünebiliriz? Denetim ve kontrolün zayıf veya hiç olmadığı zamanlarda, kirleten için hiçbir getirisi olmayan bir arıtma tesisine niçin kaynak ayrılsın?.. Bir de, ‘zaten rekabet var’ denilerek, yapmama için gerekçe de hazır!..” İdare, istikrar içinde olmalı “Çevre sektörünün gerçekten hak ettiği yere gelebilmesi için kamu adına yapılan kontrol ve denetimlerin gerçekten yerine getirilmesi, bunun olabilmesi için de idarenin istikrar içinde olması gerekir. Bunun yanısıra çevre konusunu çiçek, böcek veya peyzaj düzenleme şeklinde anlamayan, kirletmenin veya kirlenmenin önemli birer konu olduğunu, üzerinde hassasiyetle durulması gerektiğini bilen, çevre konusunda gösterilen çabanın ‘insan neslinin geleceğe sağlıklı taşınma mücadelesi’ olduğunun farkında olan idarecilere ihtiyaç var. AB müktesebatı uyum kapsamında ülkemizde çok sayıda yönetmelik yayımlandı. Ancak bunların halihazırda ne ölçüde hayata geçirilebildiğine dair sağlıklı bir envanter mevcut değil. Bu anlamda, çevre sektöründe faaliyet gösteren firmaların önemli sorumluluklar taşıdığı, yapacakları mühendislik yapılarının, çevre kirliliğinin önlenmesinde önemli fonksiyonları olduğu unutulmamalıdır. Sonuç olarak çevre sektörü, eleman, altyapı, tesis vs. gibi her şeyiyle hazırken maalesef idaredeki görev, sorumluluk ve yetki dağılımında görülen karmaşa, sektörün gelişmesini engelliyor. Bu dağınıklığın, çevre adına iyi niyetlerle kurulmuş firmaları da istemedikleri şekilde hareket etmeye zorlamayacağını kimse garanti ve iddia edemez...” Çözüm, mühendislik yatırımlarında “Çevre kirliliğinin önlenmesinde sonuç alıcı çözümün mühendislik yatırımlarında olduğu akıldan çıkarılmamalı. Bu anlamda ülkemizde çok sayıda arıtma firması, geri kazanım tesisi vb. faaliyet gösteriyor. Su ve atıksu arıtma, katı atık toplama/ayırma/bertaraf, hava kirleticilerinin arıtımı, geri kazanım gibi çevre kirlenmesini önlemeye yönelik her türlü faaliyet çevre sektörü başlığı altında toplanabilir. Bu noktada sağlık, gıda veya enerji başlıklı sektörlerle, çevre sektörünü aynı kriterlerle değerlendirmemek gerekiyor. Çevre sektörü, idarenin, yönetmelikleri etkin bir şekilde uyguladığı dönemlerde gelişme, aksi durumda küçülme (hatta sektörün birçok alt bileşeni yok olma) durumundadır. Ayrıca, Avrupa Birliği uyum sürecinin gereği olarak idare tarafından yerine getirilmesi gereken yatırımların hayata geçirilip geçirilmemesi de çevre sektörünün gelişimini etkileyen önemli bir faktördür.” “Ülkemizde 2007-2023 yılları arasında çevre sektöründe 60 milyar euro değerine yaklaşan miktarda bir yatırım olacağı öngörülmüş, bu ihtiyacın yüzde 58 kadarının su sektöründe olacağı belirtilmiştir. Özellikle, yerleşim alanlarında ortaya çıkan evsel atıksuların arıtılma ihtiyacı, kamunun bu konudaki payının daha fazla olacağını gösteriyor...” Çevre konusunda güvenilir verilere ulaşılamıyor “Çevre konusunda yapılacak tüm çalışmalar sonuç itibariyle ülkemizin su, hava ve toprak şeklinde ifade edilebilecek doğal kaynaklarını koruyarak, gelecek nesillere sağlıklı bir biçimde aktarılmasını sağlayacaktır. Bunun için herhangi bir sürecin içinde olmaya veya onu beklemeye gerek olmadığını düşünüyorum. Ancak halihazırda uzun yıllardan beri devam eden, girip girmeyeceğimizi de bilemediğim AB yolculuğunun ülkemiz için önemli bir kılavuz olduğu da bir gerçek. AB sürecinde, gerek önceki bakanlık olan Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından, gerekse şimdiki iki bakanlık tarafından, çevre kirliliğini önlemeye yönelik birçok proje yaptırılıyor. Ancak, bu projelerde çoğunlukla karşılaşılan en önemli sorun, ülkemizin çevreyle ilgili konularına dair sağlıklı, güvenilir verilere ulaşılamamasıdır. Bunların temin edilmesinin önemli bir zaman kaybı olacağı açıktır. Kaldı ki bu projelerde toplanan verilerin sağlıklı ve güvenilir olduğunu söylemek de zordur. Buna rağmen gerek nüfus bazında gerekse OSB’ler ölçeğinde atılacak somut adımlar var. Bu anlamda, yerleşim alanlarında ortaya çıkan atıksuların arıtılması, katı atıkların toplanarak düzenli depolanması konularında öncelikli olarak yatırımlar tamamlanmalıdır. Benzer şekilde, kuruluş amaçlarına uygun olarak OSB’lerin de kendi atıklarının ortak arıtma, toplama, bertaraf konularında sorumluluğu yerine getirmeleri konusunda üzerlerine düşeni, kamu otoritesinin baskısını görmeden yapması beklenir! Bu şekilde, atıksu ve katı atık problemlerinin önemli bir kısmının kontrol altına alınmış olacağı söylenebilir. Bu arada, çevre eğitimi veren bölümlerin de mezunlarını mühendis formasyonuyla mezun edebilme konusunda gerekli altyapılarını sağlamış olması gerekir. Yatırımların önemli bir maliyet gerektirdiği açıktır. Ülkemizin, geçmiş yıllarda yönetim zafiyetinden dolayı kaybettiği milyarlarca doların yanısıra yıllardır teröre ödediği bedeller dikkate alındığında, halihazırda çevre sorunlarını kontrol altına almış olması gerekirken, alınacak daha epey bir mesafe olduğu da bir gerçektir...” Araştırmalar, ülke gelişimine katkı sağlıyor mu? “Üniversitelerde çevre alanında çok sayıda araştırma yapılıyor. TÜBİTAK KAMAG, TEYDEB, DPT projeleri ve Bilimsel Araştırma Merkezleri tarafından desteklenen projeler gözönüne alındığında, araştırmacılarımız için önemli destekler olduğu görülüyor. Akademik çalışmaların uluslararası saygınlığı olan bir dergide yayınlanabilmesi için hakem incelemesinden geçmesi gerekir. Veya bir yüksek lisans veya doktora tezinin yine savunulması da bir komisyon karşısında yapılıyor. Dolayısıyla, akademik araştırma ve çalışmaların kalitesi, yeterliliği vb. konularda bir tenkitte bulunmak doğru olmaz. Ancak, şu sorgulanabilir: Ülkemizde çevre alanında yapılan araştırmaların, ülke gelişmesinde bir katma değeri var mıdır, varsa nedir? Yoksa, sadece araştırmacının unvan almasına mı yaramaktadır? Burada, yapılan araştırmaları kim değerlendirmektedir? Örneğin, arıtma tesislerinde yapılan bir uygulamanın zararlı sonuçlara yol açtığının bir araştırmada tespit edilmesi durumunda, bu sonucun ülke genelinde kullanılabilir bir değer olmasını, kim veya hangi kurum sağlamaktadır?..” “Çevre alanında yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçların farklı alanlarda, örneğin kimya sektöründe bir ürün elde edilmesinin getireceği sonuçlarla bir tutulmaması gerektiği hatırlanmalıdır. Örneğin kimya sektöründe yapılan bir araştırmada elde edilen sonucun ticari bir değeri varsa, sanayici bunu kullanır, ekonomik bir kazanca dönüştürebilir. Oysa, çevre araştırmalarında elde edilen sonuçlar esas olarak alıcı ortamın, yani suyumuzun, havamızın, toprağımızın korunmasına yöneliktir. Bunu arıtma firmaları kendi açılarından ticari bir değere dönüştürerek kullanmak isterler; ancak karşılığını, kirletenden tahsil etmeleri gerekir. Kirletenin ana kriterinin de maliyet olacağı dikkate alındığında, çevre araştırmalarında elde edilen sonuçların her zaman karşılığını bulabildiğini söylemek mümkün değildir...” Kamu yararı gözetilmesi, bazen kamu aleyhine sonuçlar doğuruyor “Çevre araştırmalarından elde edilen sonuçların, kamu yararı (alıcı ortamların korunması) adına değerlendirilmesinde, kamu yönetiminin devrede olması beklenir. Bu noktada, yapılan akademik araştırma ve çalışmalardan elde edilen sonuçların, gerçekten kamu yönetiminin beklentilerine cevap verecek nitelikte olup olmadıklarının da sorgulanması gerekiyor. Elbette, yapılan araştırmaların uluslararası boyutları da vardır ve bunlar, ilgili birimler tarafından verimli şekilde değerlendiriliyor. Bazı araştırmalardan elde edilen sonuçların önemli faydaları olmakla birlikte bazı araştırmacılar tarafından yapılmış birtakım çalışmalara da anlam verilmesi mümkün olmuyor. Örneğin, ‘gelişmiş ülkelerde şimdiye kadar hiç yapılmamış’ gerekçesi ileri sürülerek yapılan araştırmalar var. Oysa, bu çalışmalardan elde edilecek sonuçların, mühendislik anlamında uygulanması zaten mümkün olmayacaktır. Bu amaçla harcanmış emek ve maliyet de ülke kaynaklarının heba olması anlamına geliyor. Herhangi bir konuda yayınlanmış bilimsel verilerin, bilim adamları tarafından uzun araştırmalar sonucu elde edildikleri bilinmektedir. Bu hususun herkes tarafından bilinmesine rağmen, günümüzde kamu kurumları tarafından doğrudan yaptırılacak Ar-Ge nitelikli araştırma projelerinin ihale ile verildiği (ihalesiz olarak sadece TÜBİTAK’a verilebildiği!), bu ihalelere üniversitelerin de özel sektörle birlikte girmesinin istendiği de bilinmektedir. Esasen bir araştırma kurumu olan üniversitelerin, özel sektör gibi davranmaması gerektiği, ‘kamu yararı’ adına bir düşünceyle en düşük teklifi veremeyeceği dikkate alındığında, üniversitelerin kamu ihtiyaçlarına yönelik bir araştırma yapabilmeleri de mümkün olmamaktadır. Ülkemizde, kamu ihalelerinin, ‘kamu yararı gözetilmesi’ gerekçesiyle, sadece ekonomik değerlendirmeyle, en ucuz teklif sahibine verilmesinin hemen hemen zorunlu olmasının, çoğu zaman kamu aleyhine sonuçlar doğurduğu da ne yazık ki bir gerçek. Aynı anlayışın çevre kirliliğini önleme konularında yapılacak yatırımlarda da devam ettirilmesi, acaba hangi sonuçları doğuracaktır? Bunu hep birlikte düşünelim!..” İlginizi çekebilir... Deser Su ve Kimya Teknolojileri Genel Müdürü Tuğçe Öztürk: 'Uzmanlığımız Su Yönetimine Bütünsel Bir Bakış Açısı Sağlıyor'Hem arıtma hem de kimyasal şartlandırma konusundaki uzmanlıklarının suyun yönetiminde bütünsel bir bakış açısı sağladığını ifade eden Deser Su ve Kimy... Gif Plastik Çevre Mühendisi Yağızhan Ünver: 'Arıtma Tesisleri Doğru Projelendirme ile Daha Verimli Hale Gelebilir'Atık su arıtma tesislerinin projelendirme aşamasında yapılacak doğru tercihler ile daha az maliyetle daha verimli hale getirilmesinin mümkün olduğunu ... Forsa Grup Yönetim Kurulu Başkanı Cem Şenoğlu: 'Su Şartlandırma ile Yüzde 20 Tasarruf Sağlamak Mümkün'Dergimizin sorularını yanıtlayan Forsa Grup Yönetim Kurulu Başkanı Cem Şenoğlu su şartlandırma sistemlerinin kurulmasıyla %20'ye varan oranlarda t... |
||||
©2024 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.