
Devlet Su İşleri Genel Müdürü Prof. Dr. Veysel Eroğlu: "Türkiye Su Zengini Bir Ülke Değildir, Baraj ve Gölet Yapmaya Mecburdur"![]()
Ülkemiz su potansiyelinin de tamamının değerlendirilmesi ve bu yolda DSİ yatırımlarının mutlaka desteklenmesinin gerektiğini söylüyor. Su ve Çevre Teknolojileri: Ülkemizin bir su politikası var mı? Devlet Su İşleri Genel Müdürü Prof. Dr. Veysel Eroğlu: Su potansiyelimizin tamamının etkin bir şekilde değerlendirilmesi ülkemiz kalkınması ekonomik ve sosyal hayatının gelişmesi açısından hayati öneme haizdir. Ülkemizde yağış miktarının ve zamanın bölgelere göre farklılık göstermesi de suyun baraj ve göletlerde depolanmasını gerekli kılmaktadır. Diğer yandan Türkiye su zengini bir ülke değildir. Kişi başına düşen yıllık 1 500 m3 su miktarına göre ülkemiz "su azlığı yaşayan" bir ülke konumundadır. Bütün bunları göz önüne aldığımızda bir bakıma "Türkiye baraj ve gölet yapmaya mecburdur" diyebiliriz. Netice itibarıyla ülkemizin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynaklarını çok iyi koruyup, akılcı kullanması gerekmektedir. Hem dışa bağımlılığımızı engellemek için en temiz ve ucuz enerji çeşidi olan hidroelektrik kaynaklarımızın tamamının değerlendirilmesi hem de sulanamayan topraklarımızın tümünün modern kapalı borulu sulama sistemleri ile sulanması lázımdır. DSİ Genel Müdürlüğü bu çerçevede; su yatırımları için belirlenen 2023 yılı hedefini 10 yıl öne çekmiştir. Su ve Çevre Teknolojileri: Su fakiri bir ülke haline geldiğimiz doğru mu? Küresel ısınmanın ülkemize etkileri konusunda ne düşünüyorsunuz? Prof. Dr. Veysel Eroğlu: Su varlığına göre ülkeler şu şekilde sınıflandırılıyorlar: Su Fakiri: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1 000 m3’ten daha az. Su Azlığı: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 2 000 m3’ten daha az. Su Zengini: Yılda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 8.000 -10.000 m3’ten daha fazla. Ülkemizde kişi başına düşen yıllık kullanılabilir su miktarı 1.500 m3 civarındadır. Bu rakam ise Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığını, su azlığı yaşayan ülkeler kategorisine girdiğini göstermektedir. Devlet İstatistik Enstitüsü 2030 yılı için nüfusumuzun 100 milyon olacağını öngörmüştür. Bu durumda 2030 yılı için kişi başına düşen kullanılabilir su miktarının 1.000 m3/yıl civarında olacağı söylenebilir. Atmosferdeki sera gazı birikimlerinin artışına bağlı olarak önümüzdeki on yıllarda gerçekleşebilecek bir iklim değişikliğinin, Türkiye’de yol açabileceği muhtemel çevresel ve sosyoekonomik tesirlerin bazılarını şöyle öngörüyoruz: Sıcak ve kurak devrenin uzunluğundaki ve şiddetindeki artışa bağlı olarak, orman yangınlarının frekansı, etki alanı ve süresi artabilir. İklim kuşakları, yerkürenin jeolojik geçmişinde olduğu gibi, ekvatordan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabilecek ve bunun sonucunda da Türkiye, bugün Orta Doğu’da ve Kuzey Afrika’da egemen olan daha sıcak ve kurak bir iklim kuşağının etkisinde kalabilecektir. Doğal karasal ekosistemler ve tarımsal üretim sistemleri, zararlılardaki ve hastalıklardaki artışlardan zarar görebileceklerdir. Türkiye’nin kurak ve yarı kurak alanlarındaki, özellikle kentlerdeki su kaynakları problemlerine yenileri eklenebilir. İklimin kendi doğal değişkenliği açısından, Türkiye’de su kaynakları üzerindeki en büyük baskıyı, Akdeniz ikliminin olağan bir özelliği olan yaz kuraklığı ile öteki mevsimlerde hava anomalilerinin yağışlarda sebep olduğu yüksek rasgele değişkenlik ve kurak devreler oluşturmaktadır. Bu yüzden, kuraklık riskindeki bir olumsuz değişiklik, iklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkisini şiddetlendirebilir. Kurak ve yarı kurak alanların genişlemesine ek olarak, yaz kuraklığının süresinde ve şiddetindeki artışlar, çölleşme süreçlerini, tuzlanma ve erozyonu destekleyecektir. İstatistik dağılımın yüksek değerler yönündeki ve özellikle sayılı sıcak günlerin frekansındaki artışlar, insan sağlığını etkileyebilir. Kentsel ısı adası etkisinin de katkısıyla, özellikle büyük kentlerde, sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin bir biçimde artacak, bu da havalandırma ve soğutma maksatlı enerji tüketiminin artmasına sebep olabilecektir. Mevsimlik kar ve kalıcı kar-buz örtüsünün kapladığı alan ve karla örtülü devrenin uzunluğu azalabilir ve ani kar erimeleri ve kar çığları artabilir. Deniz seviyesi yükselmesine bağlı olarak, Türkiye’nin yoğun yerleşme, turizm ve tarım alanları durumundaki, alçak delta ve kıyı ovaları ile haliç ve ria tipi kıyıları sular altında kalabilir. Ayrıca iklim değişikliği, Türkiye’nin özellikle çölleşme tehdidi altındaki yarı kurak ve yarı nemli bölgelerinde (İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Ege ve Akdeniz bölgelerinde) ormancılık ve su kaynakları açısından olumsuz etkilere yol açabilir. Su ve Çevre Teknolojileri: Türkiye su kaynakları ne durumdadır? Prof. Dr. Veysel Eroğlu: Türkiye’de yıllık ortalama yağış yaklaşık 643 mm olup, bu da yılda ortalama 501 milyar m3 suya tekabül etmektedir. Bu suyun 274 milyar m3’ü toprak ve su yüzeyleri ile bitkilerden olan buharlaşmalar yoluyla atmosfere geri dönmekte, 69 milyar m3’lük kısmı yer altı suyunu beslemekte,158 milyar m3’lük kısmı ise akışa geçerek çeşitli büyüklükteki akarsular vasıtasıyla denizlere ve kapalı havzalardaki göllere boşalmaktadır. Yer altı suyunu besleyen 69 milyar m3’lük suyun 28 milyar m3’ü pınarlar vasıtasıyla yer üstü suyuna tekrar katılmaktadır. Ayrıca komşu ülkelerden ülkemize gelen yılda ortalama 7 milyar m3 bir su miktarı da bulunmaktadır. Böylece ülkemizin brüt yer üstü suyu potansiyeli 193 milyar m3 olmaktadır. (158+28+7). Yer altı suyunu besleyen 41 milyar m3 de dikkate alındığında, ülkemizin toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234 milyar m3 olarak hesaplanmıştır. Ancak günümüz teknik ve ekonomik şartları çerçevesinde, çeşitli maksatlara yönelik olarak tüketilebilecek yer üstü suyu potansiyeli yurt içindeki akarsulardan 95 milyar m3, komşu ülkelerden yurdumuza gelen akarsulardan 3 milyar m3 olmak üzere yılda ortalama toplam 98 milyar m3’tür. Netice itibarıyla 14 milyar m3 olarak belirlenen yer altı suyu potansiyeli ile birlikte ülkemizin tüketilebilir yer üstü ve yer altı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olmaktadır. Bütün gayretlere rağmen günümüz itibarıyla bu potansiyelin yüzde 36’sını geliştirebilmiştir. Değerlendirilemeyen potansiyel sebebiyle yıllık maddi kaybımız yaklaşık 6 milyar dolardır. Su ve Çevre Teknolojileri: Türkiye’de mevcut su kaynaklarına yönelik tehlikelerin önlenmesi için ne tür çalışmalar yürütülüyor? Prof. Dr. Veysel Eroğlu: Ülkemizde mevcut su kaynaklarını tehdit eden temel etkenler ve kuruluşumuzun bu çerçevede yaptığı çalışmalar hakkında şunları özetleyebilirim: Nüfus Artışı: Az önce bahsettiğim gibi 2030 yılı için nüfusumuzun 100 milyon olacağı tahmin ediliyor. Finansman Problemleri: Mevcut su kaynaklarından sanayide ve tarımda optimum bir biçimde yararlanmak için yapılması gereken tesislerin ihtiyaç duyduğu finansal kaynakların karşılanamaması önemli bir problemdir. 2003 yılından itibaren DSİ’de yeni yatırım stratejileri belirlenerek uygulamaya konulmuştur. Bu çerçevede yatırımların 26 yıllık ortalama inşa sürelerinin kademeli olarak 12, 6 ve 3 yıla indirilmesi hedeflenmiştir. Bu maksatla zarurî olmadıkça yatırım programına yeni işler alınmamaktadır. Yatırımlarda, azamî faydaya yönelik öncelik sıralaması yapılmıştır. Faydası büyük, millî ekonomiye katkısı fazla olacak yatırımlar öne alınmıştır. Fizikî gerçekleşmesi yüzde 70’in üzerindeki öncelikli projelere daha fazla ödenek tahsis edilerek kısa sürede faydaya dönüşmesi sağlanmaktadır. Bu yatırım stratejilerinin başarılı bir şekilde uygulayan kuruluşumuz tarafından son 4 yıl içerisinde toplam 366 adet tesis ülkemizin hizmetine sunulmuştur. Diğer taraftan DSİ Genel Müdürlüğü’nün Devlet Yatırım Bütçesi’nden aldığı payın her geçen gün azalmakta olduğu dikkat çekicidir. Buna rağmen yeni yatırım stratejilerinin 2003 yılından itibaren başarılı bir şekilde tatbik edilmesi ve projelerin bir an önce tamamlanıp ülkemiz ekonomisine kazandırılması sonucunda yaklaşık 3,5 milyar YTL tasarruf sağlanmıştır. Bu tasarruflar Cumhuriyet tarihinde bir rekordur. Çevre Kirlenmesi: Çevre kirlenmesinin en önemli boyutunu sanayileşme çabaları oluşturmaktadır. Suyun Ziraî Maksatlı Kullanım Yöntemleri: Su kaynaklarımızı tehdit eden bir diğer önemli konu ise zirai sulamada uygulanan yöntemlerdir. Ülkemizde 2002’ye kadar zirai sulamada çoğunlukla açık sulama sistemi uygulanmıştır. Bu da sularımızın çoğunlukla heba olmasına ve arazilerimizin fazla sulamadan dolayı tuzlanma gibi meselelerle karşılaşmasına sebep olmuştur. Klásik sulama sistemlerinde, randıman yüzde 60 civarında olmakta, sızma, buharlaşma ve işletme kayıpları da iláve edilirse randıman yaklaşık yüzde 50’ye düşmektedir. Kapalı sulama sisteminde ise randıman yüzde 60’dan sırası ile yüzde 80 ve 90’a çıkarılabilmektedir. Bu da yüzde 20 ila 30’luk bir su tasarrufu demektir. 2003 yılından önce ülkemizde mevcut sulanabilir arazilerin yüzde 10’na yakını basınçlı sulama yöntemleri ile sulanmaktaydı. Ancak günümüzde inşaatı devam eden sulamalarda bu oran yüzde 50’lere ulaşmaktadır. Suyun Kalitesinin Korunması: Bir su kaynağının içme, sulama gibi maksatlar için kullanılabilmesi öncelikle onun kalitesine bağlıdır. DSİ’nin yürütmekte olduğu su kalitesi gözlem çalışmalarının; yüzde 62’sini genel su kalitesi gözlemleri, yüzde 30’unu içme suyu projeleri, yüzde 6’sını yer altı suyu kalitesi ve yüzde 2’sini diğer projeler oluşturmaktadır. Temelde su kalitesi gözlem neticelerinin değerlendirilmesine dayanan ve diğer pek çok araç ve yöntemle desteklenen havza su kalitesi yönetimi plánları, mevcut durumda kullanılmakta olan ve gelecekte kullanılması plánlanan kıta içi su kaynaklarının korunmasında büyük fayda sağlamaktadır. Meselá, İstanbul’a içme suyu sağlanması için alternatif olarak tartışılan Sakarya Nehri özellikle ağır metaller bakımından yüksek konsantrasyonlara sahiptir. Bu sebeple, İstanbul’a içme suyu kaynağı araştırılırken, bu kalitede suyun arıtılmasındansa şehre 180 km uzaklıktaki el değmemiş Melen Havzası’ndan su getirilmesi de bir alternatif olarak araştırılmıştır. Su ve Çevre Teknolojileri: Şehirlerimizde içme suyu sıkıntıları gündemde bu konularda neler planlıyorsunuz? Prof. Dr. Veysel Eroğlu: 2003 yılından itibaren hizmete aldığımız içme suyu temin tesisleri sayesinde Samsun, Konya, Balıkesir, Karabük, Sivas, Kilis, Edirne, Erzurum, Sinop, Gaziantep ve birçok şehrimizde herhangi bir problem olmayacaktır. Bursa’da yakın bir gelecekteki sıkıntının önlenmesi maksadıyla inşa edilen Nilüfer Barajı tamamlanmış olup 2007 yılında hizmete alınacaktır. Dolayısıyla bu dev proje ile önümüzdeki yıllarda Bursa’da herhangi bir problem olmayacaktır. DSİ bu çerçevede BUSKİ’yle ortak çalışmalar yapmakta, gerekli tedbirleri almaktadır. Kocaeli’de yaşanan içme suyu sıkıntısı ile alákalı olarak da kuruluşumuz, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve İSZU arasında bu bölgede 11 alternatiften oluşan bir çalışma yapılmaktadır. Ankara’ya içme suyu temin eden barajlardaki su eksikliği ise diğerlerine göre düşük değerdedir. Bu doğrultuda DSİ, Ankara Büyükşehir Başkanlığı ve ASKİ ile her hafta toplantılar yapmakta ve yaz mevsiminde herhangi bir sıkıntının yaşanmaması için çalışmalar sürdürmektedir. Su ve Çevre Teknolojileri: Kocaeli Yuvacık Barajı’nı nasıl bir çözüm bekliyor? Prof. Dr. Veysel Eroğlu: Yuvacık Barajı bilindiği gibi; DSİ tarafından, 1986 yılında ihale edilmiştir ve projeye 1987’de başlanmıştır. İzmit Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın 1994 yılında "Yap İşlet Devret" (YİD) modeline göre yaptırılması şeklindeki talebi doğrultusunda; 1996’da imzalanan tasfiye protokolü ile iş tasfiye edilmiş ve aynı yıl DSİ Genel Müdürlüğü ile İzmit Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında imzalanan devir protokolü ile bu kuruma devredilmiştir. Yani proje DSİ tarafından inşa edilirken İzmit Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na devredilmiştir. Barajın eksik kalan kısmı, içme suyu arıtma tesisi ve isale hatlarının yapımını ihtiva eden bir YİD anlaşması imzalanmıştır. Barajdan sağlanacak suyun İstanbul’a verilmesi konusunda dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan hususla alákalı olarak herhangi bir karar geçmemiştir. Yani İzmit Büyükşehir Belediye Başkanlığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı arasında imzalanmış bir protokol yoktur. Hatta 19.10.1994 tarih ve 94/6244 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Yuvacık Barajı İstanbul’un su kaynağı olmaktan çıkarılmıştır. Baraj, bu karara rağmen; İzmit Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından, fizibilite raporunda yer alan 142 milyon metreküplük miktar dikkate alınarak inşa edilmiş ve böylece proje maliyeti şişirilmiştir. Hatta 2020 yılında kullanılması plánlanan suyun tamamının ilk yıldan itibaren kullanılacağı kabul edilerek hazinemize yüklenen külfet daha da artırılmıştır. Bu külfet muhtelif üniversitelerden uzmanlarca da (İstanbul, İTÜ ve Marmara üniversitelerinden üçü teknik birisi de hukukçu olmak üzere toplam 4 öğretim görevlisi tarafından teknik rapor hazırlanmıştır) tespit edilmiş, tesislerin maliyetinin 5 ila 6 katı arasında pahalı olduğu belirlenmiştir. Hazine bu tesislere garanti verdiğinden yılda üretilen 142 milyon metreküp su kullanılsa da kullanılmasa devletimizin kasasından tahsil edilmektedir. Ayrıca husus Sayıştay tarafından hazırlanan raporda da detaylı bir şekilde incelenmiştir. Barajın Devletimize külfeti ve yapılan yanlışlıklar bu raporda çok açık bir şekilde bellidir. Baraj dolayısıyla hazinemiz 4,5 milyar dolar zarara uğratılmıştır. 4,5 milyar doların hesabı çok açıktır: Hazinemiz şu ana kadar takriben 1,4 milyar dolar ödemiştir. 2014 yılına kadar ödeneceklerle birlikte bu değer 2,2 milyara ulaşacaktır. Kredinin faizleri dikkate alınınca rakam 4,5 milyar dolara ulaşmaktadır. Yorumu size bırakıyorum. Şehirde yaşanan içme suyu sıkıntısı ile alakalı olarak kuruluşumuz, Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve İSZU arasında bu bölgede 11 alternatiften oluşan bir çalışma yaptığını da biraz önce ifade etmiştim. Su ve Çevre Teknolojileri: İSKİ Eski Genel Müdürü olarak İstanbul Melen Projesi hakkında bilgi alabilir miyiz? Prof. Dr. Veysel Eroğlu: 1999 yılında hazırlanan "Büyük İstanbul Su Temini, Kanalizasyon, Atıksu Uzaklaştırma, Drenaj Sistemleri Master Planı" gereği inşası plánlanan Melen Projesi, 20 km’si tünel olmak üzere yaklaşık 1,80 km uzunluğunda, regülatör, pompa istasyonları ve arıtma tesisi ile Türkiye’nin en büyük içme suyu projesidir. Melen Projesi İstanbul’un su ihtiyacını 2035’e kadar karşılayacaktır. Düzce ili sınırlarından geçen Büyük Melen Deresi üzerinde bir regülatör yapılarak bir pompa istasyonu vasıtasıyla su, Cumhuriyet İçme Suyu Arıtma Tesisi’ne getirilecektir. Daha sonra buradan Kağıthane-Ayazağa sırtlarına kadar iletilecektir. Proje, 3 kademe halinde plánlanmıştır. İlk kademede yılda 268 milyon m3, 3. aşama neticesinde ise yılda takriben 1 milyar 190 milyon m3 su iletilecek ve böylece 1. kademede 3 milyon kişinin su ihtiyacını karşılayacaktır. İstanbul’un 2/3’ünün yaşadığı Avrupa yakasının su ihtiyacını karşılamak üzere plánlanan Melen Projesi, 11 tane başlıktan oluşan bir projeler paketidir. İstanbul Boğazı’nın yaklaşık olarak 170 km doğusunda kuzey yönüne doğru akarak Karadeniz’e dökülen Melen Çayı’nın suyu; nehir ağzının yaklaşık 7 km menbaına yerleştirilen ve nehir en kesiti boyunca inşa edilecek regülatör ile alınacak, daha sonra 1,7 km uzunluğundaki terfi hattı ile Melen Pompa İstasyonu’ndan Melen Terfi Deposu’na basılacak, oradan yaklaşık 129,6 km uzunluğunda isale hattı ve 3,8 km uzunluğunda Şile- Alaçalı Tüneli ile Alaçalı Konduvi’sine iletilecektir. Alaçalı Konduvi’sinden yaklaşık 8,0 km’lik Alaçalı/Ömerli-Hamidiye Tünelleri ve 9,3 km’lik isale hattı vasıtası ile cazibeli olarak Cumhuriyet Arıtma Tesisi’ne aktarılacaktır. Arıtma tesisinin I. aşama kapasitesi 720 000 m3/gün olacak şekilde tasarlanmıştır. Arıtılmış su, 3,8 km’lik terfi hattı ile Cumhuriyet Pompa İstasyonu’ndan Cumhuriyet Terfi Deposu’na ulaşacaktır. Daha sonra Avrupa yakasında mevcut olan Kağıthane Arıtma ve Dağıtım Merkezi’ne beton kondüvi, boru hatları ve tüneller aracılığıyla iletilecektir. Proje alanı belirgin topografik özellikler ile tanımlanabilir. En belirgin ve ilginç olanı, Asya ve Avrupa kıtaları arasında, İstanbul’u ve proje alanını ikiye ayıran dar bir su geçişi görünümündeki İstanbul Boğazı’dır. İstanbul Boğazı, iç çapı 4 m olan, su seviyesinden yaklaşık 135 m derinde kaya içerisinde açılacak tek tünel ile geçilecektir. Bu tünelin toplam uzunluğu yaklaşık 5,5 km’dir. 11 ayrı iş grubu olarak uygulanan projenin en önemli bileşeni, Boğaziçi Geçişi’dir. Anadolu’dan temin edilecek suyun Avrupa yakasına iletilmesinde iki kıtayı birbirinden ayıran Boğaziçi’nin geçilmesinin büyük önemi vardır ve bu sebeple bu iş grubunun ihalesinden önce jeolojik araştırmalar yapılmıştır. Yapılan etütler neticesinde tünelin üzerinde kalacak olan kesimin yaklaşık ilk 30 metresinde denizel alüvyon, geriye kalan yaklaşık 35 - 40 metrede ise ağırlıklı olarak kireçtaşı, kumtaşı ve çamurtaşına rastlanmış olup, tünel açısından geçirimlilik ve duyarlılık bakımından herhangi bir problem beklenmemektedir. Kazı yüzeyine pozitif destek sağlayacak şekilde dizayn edilen Tünel Delme Makinesi ile açılacak tünellerde (3 300 m) kaya destekleme sistemine ihtiyaç duyulmayacaktır. Normal kazı çalışmaları sırasında karşılaşılabilecek farklı zeminlerde gerekli dönüşü sağlayabilecek olan bir itme sistemi içeren delme makinesi, kesilecek olan zeminleri tesirli ve güvenli olarak kazacak şekilde tasarlanmıştır. 28 Kasım 2006 tarihinde DSİ Genel Müdürlüğü’nde düzenlenen Boğaziçi Tüneli İkmal İnşaatı Sözleşmesi’nin imza merasiminde İstanbul’a su temini projesi çerçevesinde Melen Çayı’ndan suyun getirileceği Boğaziçi Tüneli inşaatının yapımına dönük protokol, ilgili konsorsiyumla imzalanmıştır. Melen Çayı’nı İstanbul’a içme suyu olarak döndürecek proje ile dünyada ilk defa kıtalararası su nakli gerçekleştirilecektir. Su ve Çevre Teknolojileri: 2007 yılı bütçeniz ve plánlarınız nedir? Prof. Dr. Veysel Eroğlu: 2007 yılında kuruluşumuza 2,640 milyarı yatırım olmak üzere 3,957 milyar YTL ödenek ayrılabilmiştir. Finansman temini doğrultusunda 18 adet barajın bitirilmesi plánlanmaktadır. Büyük ve küçük su işleri projelerinden 92.000 hektar (yer altı suyu sulamaları dahil) sahanın sulamaya açılması ve bunun yanında 10.000 hektar alan, 20 mahalle, 70 köy ve 10 ilçenin taşkınlardan korunması tasarlanmaktadır. Bilindiği gibi kuruluşumuz 03.07.1968 tarih ve 1053 Sayılı Kanun ile nüfusu 100.000’den fazla olan şehirlere içme suyu temini ile yetkilendirilmiştir. Bu çerçevede birçok ilimizde çalışmalar sürdürülmektedir. Aydın ve civarına içme suyu temini maksadı ile yapılan İkizdere Barajı’nın inşaatına hızla devam edilmektedir. Trabzon İçme Suyu Projesinin ana kaynağı olan Atasu Barajı’nda da çalışmalar sürmektedir. Çorum’un 2050 yılına kadar içme suyu ihtiyacını karşılayacak olan Hatap Barajı inşaatı devam etmekte olup, Arıtma Tesisleri de 2007 yılı içinde tamamlanacaktır. İzmir şehrimizin gelecekteki su ihtiyacını karşılamak için Gördes, Kars’ta ise Selim Barajı yapılmaktadır. Mardin- Kızıltepe’ye hayat verecek tesisler hizmete alınarak bu tesisler ile Nusaybin ve Midyat ilçeleri de suya kavuşacaktır. Siirt ilimizin içme suyu ihtiyacını karşılamak üzere Kezer Irmağı’ndan su alma yapısı ile isale hatları inşa edilmiştir. Siirt ve Kurtalan’ın içme suyu ihtiyacını karşılayacak İçme Suyu Arıtma Tesisi’nin ihalesi bu yıl yapılacaktır. Afyonkarahisar ilinin 2050 yılına kadar içme suyu ihtiyacını karşılamak üzere Akdeğirmen Barajı inşa edilmiş olup, İçme Suyu Arıtma Tesisi’nin inşaatına başlanmıştır. Çankırı ve civarının ihtiyacını karşılamak maksadıyla için isale hattına başlanmış olup, içme suyu arıtma tesisi de bu yıl ihale edilecektir. Yozgat’a su temin edecek Musabeyli Barajı’nın projesi tamamlanmış olup, 2007 yılında inşaatına başlanacaktır. Bunun yanında nüfusun yoğun olarak bulunduğu Düzce’den Tekirdağ’a kadar olan alanda bir daha su sıkıntısı yaşanmaması için büyük ölçekli Su Temin Master Planı hazırlanmıştır. Balıkesir’de modern bir içme suyu arıtma tesisi devreye alınarak vatandaşlarımıza menba kalitesinde içme suyu temin edilmiştir. Şanlıurfa’ya çok modern bir arıtma tesisi kazandırılmıştır. Sivas’ın içme suyu ihtiyacını karşılamak için 4 Eylül Barajı ve isale hatlarıyla arıtma tesisi inşaatları tamamlanmıştır. DSİ olarak, Mart ayı içerisinde de "Sarıoğlan Barajı", "Nevşehir Avanos Özkonak Barajı", "Nevşehir Kozaklı Taşlıhöyük Barajı" ile "Kırşehir Karaova Sulaması", "Kayseri Sarımsaklı Sulaması II.Kısım İkmali" ve "Kayseri Sarımsaklı AnaTahliye Kanalı II.Kısım" projelerini tamamladık ve hizmete açtık. Su ve Çevre Teknolojileri: Yeni barajlarda elektrik üretiminde hangi yeni teknolojiler söz konusu? Prof. Dr. Veysel Eroğlu: DSİ’de son 30-35 yıldır yapılan barajların büyük çoğunluğu "kil çekirdekli kaya dolgu" tipidir. Bu baraj tipi "beton ağırlık" barajlarından daha ekonomik olduğu için II. Dünya Savaşı’ndan sonra bütün dünyada yapılmıştır. Ancak 1970’li yılların başında, eskiden de bilinen fakat pek yapılmayan baraj tipi iyileştirilerek yeniden gündeme gelmiştir. Kil çekirdekli barajlara nazaran birçok avantaj arz eden bu tip "ön yüzü beton kaplı kaya dolgu" barajlardır. Bu barajlar kil çekirdekli barajlara göre daha ucuza mal olur ve daha hızlı inşa edilir. Böylece baraj daha çabuk hizmete girip, fayda sağlamaya başlar. Ayrıca depreme karşı en dayanıklı baraj tipi olması Türkiye açısından çok önemli özelliktir. Türkiye açısından vurgulanması gereken diğer bir özellik de bu baraj tipinin kile ihtiyaç duyulmadan inşa edilmesidir. Ülkemizde şimdiye kadar yapılan barajların çoğunda kil malzemesi almak maksadıyla zirai topraklar kamulaştırılmıştır. Türkiye’ye gelmesi maalesef çok geciken bu baraj tipi 2002 yılından itibaren DSİ’de en çok kullanılan tip olmuştur. Yeni yapılan projelerde muhtelif baraj tiplerinin ekonomik mukayesesinden sonra çoğunlukla bu tip baraj seçilmektedir. Hatta Uygulama Programı’nda olup da gövde dolgusu henüz başlamamış bazı barajlarımız "kil çekirdekli"den "ön yüzü beton kaplı"ya dönüştürülmektedir. Beton ağırlık barajların pahalı olmasından dolayı terk edilmesinden sonra yeni bir tip baraj geliştirilmiştir. Dünya literatüründe kısaca "RCC" diye anılan, Türkiye’de "silindirle sıkıştırılmış beton" baraj dediğimiz bu tipin de Türkiye’ye gelişi gecikmiş olmakla beraber, şimdilerde Genel Müdürlüğümüz tarafından benimsenmiş ve yeni yapılacak baraj projelerinde ilk düşünülen iki baraj tipinden biri olmuştur. DSİ, baraj mühendisliğinde en son teknolojileri yakalama ve uygulama konusunda gayretlerini sürdürmektedir. İlginizi çekebilir... Tuzla Deride Anaerobik Çamur Reaktörünün Çökme NedenleriTuzla deri anaerobik reaktörü ile ilgili videolar incelendiÄŸi zaman olayın gaz patlaması olmadığı görülüyor. Gaz basıncından kaynaklı üstünde gaz balo... Yeni Delhi Okhla Atık Su Arıtma TesisiDünya nüfusu artmaya devam etmekte ve tahminlere göre 2030 yılına kadar 8,5 milyara ulaÅŸması beklenmektedir. Bu nedenle modern tarımın karşı karşıya o... Modern Atık Su Havalandırma Teknolojileri: Aerostrip® Åžerit Difüzörler ve Neurosâ„¢ Hava Yataklı Turbo Blower Sistemlerinin Entegre KullanımıAtık su arıtma tesislerinde havalandırma, biyolojik arıtım süreçlerinin verimli iÅŸleyebilmesi açısından en kritik aÅŸamalardan biridir. Oksijenin mikro... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.