
VOLVO Pazarlama Müdürü Ebru Ekşi Akınoğlu: "Felsefemiz, otomobilin içinde ve dışında, her yerde temizlik ve çevreye saygı"![]()
Hedeflerimizin başında tabii ki müşterilerimizin ilgisini çekmek var. Ama bu ilgiyi çekerken uymamız gereken standartlar, vazgeçemeyeceğimiz ilkeler de var; her şeyden önce kendimizle de, yaptığımız işle de gurur duymamız gerekiyor. Sadece otomobili satmak; hedefimizi ifade etmiyor. Bunu yaparken çevreye en az zararı vermek, müşterilerimizle paylaşacağımız bir çevre bilinci ile işimizi sürdürmemiz gerekiyor. Markamız üç ana ayak üzerinde kurulu; güvenlik, çevre ve kalite. Bunun için de "ürün geliştirmede çevre yönetimi anlayışı" ile işe başlanıyor. VOLVO için çevre duyarlılığı yaklaşımı hiç de yeni sayılmaz. Bu alanda otomobil firmaları içinde pek çok ilki gerçekleştirdik. 1972 yılında Birleşmiş Milletlerin Global Çevre Konferansında ilk kez çevresel ürün beyanımız deklare edildi ve aynı yıl ilk çevre politikasını yayınlayarak uygulayacağını garanti etti. 1976 yılında Engelhard firmasına Lambdasond¨ tescilli markasını taşıyan üç yollu katalitik konvertörü ürettirdi. Bu konvertör teknolojisi ile egzozdan çıkan zararlı gazlar % 90 azaltmıştır. 1991 yılında Torslanda’daki boya atölyemiz dünyanın en temiz boya atölyesi seçildi. Yine 1991’de CFC kullanmayan ilk otomobili ürettik. 1995’te yakıt çeşitliliği konusunda çalışmalarımız yoğunlaştı; Bi-Fuel (çift yakıtlı) araçlarımız başta İsveç olmak üzere pazara girdi. Metan gazıyla çalışan motorumuzu ürettik. 1998’de çevresel ürün deklarasyonunda VOLVO, recycling (geri dönüşüm) alanında çok önemli adımlar atacağının sinyalini verdi. 1998’de PremAir¨ teknolojisini hayata geçirdik. Bu teknolojiyi, o dönem yeni çıkan modelimiz S80’de ilk kez standart olarak koyduk. PremAir¨, araç içine dış ortamdan alınan havadaki ozon miktarını, ozon molekülünü oksijen molekülüne dönüştürerek seyreltir ve araç içinde, dış ortamdakinden daha temiz hava sağlar. Dış ortamın yüksek oranda kirleticiler içerdiği yoğun kent trafiğinde, tüneller gibi dış ortam havasının CO açısından riskli olduğu hallerde dış hava alımını keser. Aktif karbon filtreleri devreye girer, nitrojen oksit, ozon ve hidrokarbonlar azaltılır. 2004 yılında ise VOLVO, dünyanın ilk ULEV II (Ultra Low Emission Vehicle) standardını tutturan V8 motorunu üretti ve XC90 modelinde kullanmaya başladı. Bir otomobilin çevreye verdiği zararın % 90’lık kısmı aracı kullanırken, % 5’i üretim esnasında, % 5’i de aracın geri dönüştürülmesinde ortaya çıkıyor. Tüm dünyanın gündeminde olan küresel ısınma var. Bu süreçte CO2 emisyonlarının ağırlıklı rolü biliniyor. AB’nin standardı, 2008’de CO2 emisyonunun % 25 azaltılmasını öngörüyor. Bu doğrultuda bütün araçlarımızın egzozundan çıkan CO2 oranını % 25 azaltacağız. Otomobil sektörü, dünya enerji kaynakları açısından da "sorumlu" bir pozisyon almalı. Zira dünya enerji kaynaklarının % 27’si taşımacılık sektörü tarafından kullanılıyor ve bunun % 12’lik kısmı otomobillere ait. Bir otomobil egzozundan karbonmonoksit, hidrokarbonlar, nitrojen oksit, sülfürdioksit, ozon gibi zararlı gazlar ve partiküller çıkıyor. Bu nedenle VOLVO, motor teknolojisinde öncelikle verimli yanmanın sağlanmasına çalışıyor. Çift oksijen sensörlü, üç yollu katalitik konvertör, partikül filtreleri ile egzoz gazları içinde % 95-98’lere varan oranda daha az CO, HC, NOx hedefliyor. Enerji kullanımında bir diğer ana konu, otomobil endüstrisinin fosil yakıt kullanımına bağlı olmasıdır. Günümüzde otomobillerin % 90’ı fosil kaynaklı yakıtlarla çalışıyor. Dünyadaki fosil enerji kaynakları tükeniyor. Ulaşım ihtiyaçları, her yıl % 12 civarında artıyor. VOLVO’nun farklı yakıtlara yönelmek için çalışmaları sürüyor. Biogaz ve etanol ile çalışan araçlarımız var. Burada kritik nokta; çevreci teknolojilerin kullanımı ile müşteri memnuniyeti arasında pozitif ilişkinin varlığını korumaktır. Müşteriler genelde çevreci yaklaşımı benimsemekle birlikte aracının performansından taviz vermek de istemiyor. Maalesef teknolojik olarak çevreye en az zarar veren yakıtla, benzinli motorların performansını yakalayabilmek henüz mümkün olmadı. Son zamanlarda yeni dizel teknolojileri çok daha iyi sonuç veriyor. Dizel yakıtta benzine oranla % 20 daha az CO2 var. Metan gazında benzine oranla % 25 daha az CO2 bulunuyor. Bi-Fuel dediğimiz çift yakıtlı araçlarımızda iki farklı yakıt deposu ve yakma sistemi bulunuyor. Metan ve dizel (veya benzin) kullanılıyor. Araç performans gerektirdiğinde benzin-dizel yakıtına geçiyor. Araç diğer zamanlarda çevreci yakıtla sürüşüne devam ediyor. Bi-Fuel araçları, 1995’ten beri üretiyoruz. 2004 sonuna kadar 12.500 adet satıldı. Bi-Fuel motorlu otomobiller az bir oranda da olsa daha pahalılar. Dolayısıyla tüketicinin, çevreci olmak için daha fazla para ödemeyi kabul etmesi gerekiyor. Yaygınlaşabilmesi için, VOLVO’nun İsveç’te başardığı gibi yerel yönetimlerle iş birliği yapılması önemli. Göteburg, Volvo’nun fabrikasının bulunduğu şehirlerden biri ve çok ciddi park problemi yaşanıyor. VOLVO’nun yerel yönetimle iş birliği neticesinde, belediye, Bi-Fuel otomobillerden park ücreti almıyor. Volvo şimdi İsveç hükümetiyle Bi-Fuel ve diğer çevresel yakıtlı otomobilleri için vergi indirimle ilgili de anlaşmaya çalışıyor. Bu gerçekleşirse, örneğin Bi-Fuel diğerlerinden % 5 pahalı bile olsa, % 10’luk bir vergi indirimiyle satış fiyatında % 5 daha ucuza satılabilecek. Tabi metanın yakıt olarak kullanılması, ülke ekonomisini ve çevre politikasını da ilgilendiriyor. Zira metan yenilenebilir bir enerji. Biyolojik atıkların kompostundan elde ediliyor. Bu anlamda yerel üretim olanaklarına sahip. İthal bir enerji değil ve büyük bir enerji potansiyeline sahip. Biogazda ise CO2 bulunmuyor. Mevcut gaz şebekelerinden dağıtım yapılabiliyor. Bi-Fuel araçlarımızda (S60, V70, S80), metanla 250-300 km., petrolle ortalama 300 km. maksimum performans sağlanabiliyor. Metan, İsveç’te petrolden % 30, Almanya’da % 50 daha ucuz. Bi-Fuel araçların ilk alım maliyetlerinde bunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. VOLVO geleceğe yönelik olarak alternatif yakıtlar konusunda çalışmalarını sürdürüyor. CNG (sıkıştırılmış doğalgaz), biogaz, metan, LPG, propan, bütan, kolza yağı, doğalgaz ve biokütleden elde edilen DME (dimetil ester), etanol, elektrik ve hidrojen gibi yakıtlar gözden geçiriliyor. Çevre için en iyi alternatif hidrojen olmasına karşın, yakın vadede ekonomik görülmüyor. Yakın vadede ise CO2 emisyonlarını azaltacak dizel, Bi-Fuel (metan ve petrol), bioyakıtlar (etanol ve biogaz), elektrikli hibrit sistemleri öngörüyoruz. Otomobilin iç yapısının da çevre ve sağlık açısından belirli koşulları karşılaması gerekiyor. Alerji derneğinin açıklamalarına göre insanların % 45’i alerjik bünyeye sahip. VOLVO, arabalarını üretirken yüksek oranda alerjiye yol açan maddelere yer vermiyor. Örneğin Nikel kullanmıyor. Tekstil ve deri malzemelerde Öko-Tex 100 standardına uygun seçimler yapıyor. Refah seviyesi arttıkça tüketici davranışları, kriterleri de değişiyor. Tekstil ürünlerinde, deride, metalde alerjik maddeler, gelecekte insanların daha fazla dikkat edeceği hususlar olacak. ISO 14000 standardını sağlıyoruz ve bütün tedarikçilerimizin de bu standarda uyum sağlamasını talep ediyoruz. Satıcılarımızın % 17’si de ISO 14001 sertifikasına sahiptir. Bu oran ülkelere göre değişkenlik gösteriyor. Örneğin Finlandiya ve İspanya’da tamamı bu sertifikaya sahiptir. İtalya ve İsveç’te de yakın zamanda sağlanmış olacak. Bir VOLVO’nun (V70) % 74’ü metal, % 13’ü plastik, % 13’ü diğer materyallerden oluşur. Araçlar ömürlerini tamamladığında, % 85’lik kısmı geri dönüştürülebilir. Bunun % 80’lik kısmı (tüm metal aksam, lastikler, plastik, cam, sıvılar ve katalitik konvertör) tekrar kullanılabilecek biçimde maddeye, % 5’lik kısmı enerjiye dönüşüyor. Hedeflerimize göre 2015’te aracın toplam % 95’i geri dönüştürülebilir olacak. Bunun % 85’i maddeye, % 10’u enerjiye dönüşecek. VOLVO bu yüksek geri dönüş oranını otomobil üretiminde geleneksel olarak kullanılan tüm istenmeyen malzemeleri otomobillerinden çıkararak elde etti. Bu da artık kurşun, civa, kadmiyum, ya da krom yok demek. Hatta koltuk derilerini oluşturmakta kullanılan tabaklama işlemi bile, krom kullanımından kaçınmak için değiştirildi. VOLVO, müşterilerine kendileri için "doğru seçim" olabilecek koşullar hakkında bilgi aktarır, yardımcı olur. Çevreci Ürünler Bilgisi (EPI) verir, aracın yaşam boyu çevresel etkilerini tanımlar, farklı alternatifleri (yakıt, malzeme vb.) karşılaştırma bilgisi sunar. Otomobili kullanırken de çevreye daha az zarar verecek şekilde sürüşün yöntemlerini aktarır. Bu yöntemlerle de zararlı gaz emisyonlarının % 15 azaltılması mümkün. VOLVO’nun en önemli hedefi; "çevreci otomobil" dendiğinde ilk akla gelen marka olmaktır. Müşterimizin bizim markamızı seçmesiyle, toplumcu zihniyetin, çevresel değerlerin parçası olduğunu hissetmesini istiyoruz. Çevre politikamızın sosyal projeleri arasında iki çevre ödülü bulunuyor. Biri VOLVO Çevre Ödülü. 1.5 milyon SEK değerindeki ödül, çevre için önemli yararlılık gösteren kişilere veriliyor. Diğeri; VOLVO Adventure Proje Yarışması. 10-16 yaş öğrencilerin kurduğu ekiplerin katıldığı okullar arası bir yarışma olan VOLVO Adventure’da bu yıl büyük ödül Türkiye’nin oldu. Türkiye’den katılan 140 okul içinden önce 30 okul seçildi. Finale kalan Özel Koç Lisesi "Eğitim İçin Geri Dönüşebilen Kutular" Projesi ile birincilik ödülüne layık görüldü. Takım, 10.000 A.B.D Dolar'ı değerindeki ödülünü Volvo Cars’ın Başkanı ve CEO’su Fredrik Arp’tan aldı. Projede yemekhane ve kantinlerindeki süt ve meyve suyu kutularını biriktiren ve bir dönüşüm firmasının da katkısı ile dayanıklı paneller üreten ekip, daha sonra bu panellerle Endüstri Meslek Liselerinin marangozluk atölyesinde okul sıraları ürettirdiler. Bu sıraları bir köy okuluna hediye ettiler. Bu proje ile çevreci bir yaklaşımın uzantısında eğitime katkı sağladılar. İlginizi çekebilir... Tuzla Deride Anaerobik Çamur Reaktörünün Çökme NedenleriTuzla deri anaerobik reaktörü ile ilgili videolar incelendiÄŸi zaman olayın gaz patlaması olmadığı görülüyor. Gaz basıncından kaynaklı üstünde gaz balo... Yeni Delhi Okhla Atık Su Arıtma TesisiDünya nüfusu artmaya devam etmekte ve tahminlere göre 2030 yılına kadar 8,5 milyara ulaÅŸması beklenmektedir. Bu nedenle modern tarımın karşı karşıya o... Modern Atık Su Havalandırma Teknolojileri: Aerostrip® Åžerit Difüzörler ve Neurosâ„¢ Hava Yataklı Turbo Blower Sistemlerinin Entegre KullanımıAtık su arıtma tesislerinde havalandırma, biyolojik arıtım süreçlerinin verimli iÅŸleyebilmesi açısından en kritik aÅŸamalardan biridir. Oksijenin mikro... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.