BIODESULF
HANASU
SAKA ARITIM
WAVIN

Prof. Dr. Ahmet Samsunlu

Prof. Dr. Ahmet Samsunlu

15 Mart 2019 | SÖYLEŞİ
128. Sayı (Mart 2019)
8.603 kez okundu

Türkiye’deki ilk çevre mühendisliÄŸi bölümünün kurulmasına öncülük eden, İTÜ Ä°nÅŸaat Fakültesi Çevre MühendisliÄŸi Bölümü ÖÄŸretim Üyesi ve 44. Hükümet İmar ve İskân Bakanı Prof. Dr. Ahmet Samsunlu, o dönem küçük bir yerleÅŸim yeri olan Çorum’dan Almanya’ya kadar uzanan eÄŸitim hayatını, Türkiye’nin zor süreçlerden geçtiÄŸi bir dönemde üstlendiÄŸi bakanlık görevini, çevre konusunun Türkiye’de geliÅŸmesi için sarf ettiÄŸi çabaları, dünyanın farklı coÄŸrafyalarında gerçekleÅŸtirmiÅŸ olduÄŸu çalışmaları ve Türkiye’de hayata geçirdiÄŸi sosyal boyutlu yenilikleri, Su ve Çevre Teknolojileri dergisi okurları için paylaÅŸtı.

Resmi doÄŸum tarihim 1 Mayıs 1937 olarak görünmesine raÄŸmen nüfus kaydımın doÄŸru bir ÅŸekilde kayıtlara geçmediÄŸine inanıyorum... Annem, baÄŸbozumu zamanında doÄŸduÄŸumu belirtirken, ailemizde o dönem en fazla eÄŸitim görmüÅŸ olan teyzemin eÅŸi rahmetli Osman EniÅŸteyse, Atatürk yaÅŸamını yitirdiÄŸinde 20 ya da 40 günlük olduÄŸumu ifade ederdi. Bu nedenle 1937 yılı, hiç doÄŸru bir tarih olarak gelmez bana. Çorum’da baÄŸbozumu tarihi zaten Eylül ve Ekim aylarıdır. Bu nedenle 1938 Ekim ayı doÄŸumlu olduÄŸumu zannediyorum...”

“Baba tarafım Ahıska Türkleri’nden... Muhacir olarak Samsun’a gelmiÅŸler ve büyük annem ile büyük babamın vefatlarının ardından Çorum’a yerleÅŸmiÅŸler. Amcamın Çorum’a 12 kilometre mesafede olan ve Ahıskalı bir aÄŸanın kurmuÅŸ olduÄŸu, o zamanki adı Kaymakçı, ÅŸimdiki ismi ise Ahmetli olan köyde, bu aÄŸanın kızı ile evlenmesinden dolayı tüm kardeÅŸler Çorum’a yerleÅŸmiÅŸ. Anne tarafımın kökenini ise 1785 yılına kadar bilebiliyoruz. Annemin baba tarafı, GökeÅŸme kökeninden geliyorlar, soyadları da zaten ‘GökeÅŸme’. Annemin, anne tarafı da yine Çorum’un köklü HanoÄŸlu(Han) ailesinden. Soyadımızın ‘Samsunlu’ olması ise anlaşılabilir bir nedene dayanıyor... Samsun’dan Çoruma geldiÄŸimizden ve çoÄŸu insanın Ahıska Türkleri’ni bilmemesinden dolayı, soyadımız ‘Samsunlu’ olarak alınmış...”

ÇALIÅžKAN BİR BABANIN EVLADIYIM
“Babam henüz bir meslek sahibi deÄŸilken, o dönemki ismiyle Nafia MüdürlüÄŸü’nde silindir ÅŸoförlüÄŸü ile çalışma hayatına baÅŸlamış. Askere gittiÄŸinde kamyon ÅŸoförlüÄŸünü daha da geliÅŸtirmiÅŸ ve 1938 yılında teyzesinin kocasının kefil olmasıyla ilk kamyonunu satın almış. Altı ay sonrasında da ikinci kamyonunun sahibi olmuÅŸ. Çok çalışkan bir babanın evladıyım. Babam aynı zamanda esnaf ve tüccarlık yapardı. Çorum’da VelipaÅŸa Ailesi tarafından yaptırılan ve kurdukları vakıf tarafından yönetilen bünyesinde bir hanı da ihtiva eden VelipaÅŸa otelini 1939 yılında kiralamıştı...

HAMAMCILAR VE SAMSUNLULAR
“Bu dönemden sonra otel iÅŸletmeciliÄŸi de yapmaya baÅŸlamış ve kamyon iÅŸletmeciliÄŸine de devam etmiÅŸti. Daha sonra, 1573 yılında Erzurum Beylerbeyi Ali PaÅŸa’nın yaptırmış olduÄŸu, mülkiyeti bir ÅŸekilde vakıflara geçen hamamı, 1943 yılında satın almıştı. Bu nedenle Çorum’da bizi ‘Hamamcılar’ ve ‘Samsunlular’ olarak tanırlar. Babam vefat ettiÄŸi 1958 yılına kadar kamyonculuk, otobüsçülük, otelcilik ve hamam iÅŸletmeciliÄŸi yapmıştı...”

BABAM OKUMAMI İSTEMİYORDU
“Babam, beni, abime göre daha yetkin görüyor ve kendisinden sonra iÅŸleri yürütecek kiÅŸi olarak düÅŸünüyordu. Dolayısıyla okumamı da istemiyordu. Bana çok güveniyordu... Babama ait 40 kiÅŸinin çalıştığı iÅŸ yerlerini 13 yaşımdan itibaren idare etmeye baÅŸlamıştım. Kendisi ÅŸeker hastasıydı ve yaz döneminde okullar tatil olduÄŸunda, Ankara’ya hastaneye ya da Samsun’a tatile giderdi. Bu süre zarfından tüm iÅŸletmelerle ben ilgilenirdim. 15 yaşımdan itibaren babamın mali defterlerini tutmaya baÅŸlamıştım. O dönem maliyede memur olan Sarı Ahmet isimli bir bey, babamın defterlerini tutardı, o zamanlar defterler basit bir usulde tutulurdu, bugünkü gibi deÄŸildi. Sarı Ahmet Bey’in felç geçirip hastalanmasının ardından evine faturalar ve defterlerle birlikte gitmeye baÅŸlamıştım ve onun söylediklerini deftere kaydediyordum. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra kendisi vefat ettikten sonra, defterleri ben tutamaya baÅŸlamıştım. Babam zaman zaman beni okuldan alır, maliyeye götürür ve gerekli iÅŸlemleri yapardık...”

İSTANBUL’A GİTMEK İSTEDİM
“İlkokulu bitirdiÄŸimde İstanbul’da Galatasaray Lisesi’ne gitmek istedim. İstanbul’da akrabamız ve çok yakınımız olmadığından babam ‘11 yaşında bir çocuÄŸu İstanbul’a göndermem’ dediÄŸi için Çorum Lisesi’nin orta kısmına devam ettim. Ortaokulu bitirme döneminde liseye geçmek için girilen ‘Olgunluk’ sınavına Yalçın isimli çalışkan bir arkadaşımla hazırlanmıştık. Arkadaşım öÄŸretmen okuluna müracaat etmiÅŸti, ben de ondan etkilenip aynı okula müracaat etmiÅŸtim. Babam bunu öÄŸrendiÄŸinde ilgili belgeleri yırtıp atmış, eÄŸitime devam etmek istiyorsam daha iyi bir alanda okumam gerektiÄŸini söylemiÅŸti. Liseye devam etmemi istiyordu. Böylece Çorum Lisesi’ne baÅŸladım...”

OTELİN İŞLETME HAKKINI BANA VERMİŞTİ
“Çorum Lisesi’nin Fen Bölümünden ikincilikle mezun olduÄŸumda, babam eÄŸitimime devam etmemi deÄŸil de evlenmemi ve iÅŸlerin başına geçmemi arzu ediyordu. Bu yönde bir dayatması olmuÅŸtu. Otelin iÅŸletme haklarını bana vererek gitmeme engel olmak istemiÅŸti fakat ben eÄŸitime devam etmeyi planlıyordum. EÄŸitim almamış insanların o dönemde bile toplumda çok önemli bir yerinin olamadığını görüyordum. Bir devlet dairesine gittiÄŸinizde, eÄŸer yüksek tahsiliniz yoksa ÅŸapkanızı çıkarmanız ve dilekçenizi ilettikten sonra üç adım geri çekilmeniz gerekiyordu. Buna çok yerde ÅŸahit olmuÅŸtum... Hatta bir keresinde babamla Çorum Belediyesi’ne gittiÄŸimizde, babamın da ÅŸapkasını çıkartıp, dilekçesini uzatıp, üç adım geri çekilmesi tuhafıma gitmiÅŸti. O esnada BaÅŸkanın masasının önünde bacak bacak üstüne atmış oturan iki kiÅŸi bulunuyordu, ikisi de yüksek tahsilli ve zengin insanlardı. O an kendi kendime ÅŸunu söylemiÅŸtim; ‘İleride ben de bu odaya geldiÄŸimde bu ÅŸekilde koltukta oturacağım’. Allah nasip etti ve ben o makamda Bakan olarak oturdum. Bu olay beni kamçılamıştı...”

LİSE BELGELERİNİ AL, ANKARA’YA GEL
“ Her yıl babam tedavi için Ankara Üniversitesi Cebeci Numune Hastanesi’ne gidiyordu. 1956 yılında tekrar bu hastaneye gittiÄŸinde, odasını Ankara PTT BaÅŸmüdürü ile paylaÅŸmış, sohbet sırasında o müdürün, oÄŸlunun okumasını çok istemesi, babamı da oldukça etkilemiÅŸ. Bu sohbetler sonrası babamın da fikri deÄŸiÅŸmiÅŸ... Birkaç gün sonra babamdan aldığım telgrafta, lise belgelerimi ve tahsilimle ilgili bütün evraklarımı alıp Ankara’ya gelmemi istiyordu. Evraklarımı alıp hemen Ankara’ya yanına vardığımda, öncelikle PTT Müdürü’nün elini öpmemi ve sonrasında okulu bitirir bitirmez geri döneceÄŸim konusunda söz vermemi istemiÅŸti, ben de o sözü vermiÅŸtim...”

ALMANYA’DA EĞİTİM ALMAK İSTANBUL’DAN UCUZDU
“O yıllarda Ankara Ziraat Fakültesi, Fen Lisesi’nden pekiyi dereceyle mezun olan öÄŸrencileri imtihana sokmadan, burslu olarak kabul ediyordu. Babam okumama izin vermediÄŸi takdirde bu fakülteye gitmeyi düÅŸündüÄŸümü anneme söylemiÅŸtim. Fakat eÄŸitimime devam etme iznini aldıktan sonra babamın iÅŸlerini de yürütmeme imkan veren ve Çorum’da da icra edebileceÄŸim meslek dalları üzerinde düÅŸünmeye baÅŸlamıştım. İki meslek dalı bu ÅŸartları saÄŸlıyordu. Birisi, İnÅŸaat MühendisliÄŸiydi... Bir sınıf arkadaşımın abisi inÅŸaat mühendisiydi ve Almanya’da okumuÅŸ bir mühendisle ortak büroları vardı. Åžehrimizde bir konuda zorlanıldığında o kiÅŸi devreye girer ya da ona danışılırdı. Onların bürolarına çok sık giderdim. Türkiye’de inÅŸaat da geliÅŸiyordu ve yapmış oldukları projeler ilgimi çekiyordu. Bu nedenle aklıma gelen ilk mesleklerden birisi İnÅŸaat MühendisliÄŸi olmuÅŸtu. İkinci olarak, serbest bir yapısı olmasından dolayı eczacılık ilgimi çekiyordu. Bu nedenle bu iki meslek için Türkiye’yle nispeten yakın iliÅŸkileri olan Almanya’ya müracaat etmiÅŸtim. Bunlardan Münih Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden harpte binalarının bombalanması nedeniyle eÄŸitimin baÅŸlamadığı bildirildi. Braunschweig Yüksek Mühendislik Teknik Okulu İnÅŸaat Fakültesi’nden ise kabul belgem gelmiÅŸti. O dönemde, İstanbul’u çok düÅŸünmemin bir diÄŸer nedeni de 1956 yılında Almanya’da eÄŸitim görmek, İstanbul’dan çok daha ucuza mal oluyordu. İstanbul’da tahsil görmek için ayda 400 TL, Almanya içinse 260 TL yetiyordu...”


O YIL 1280 KİŞİ ALMANYA’YA EĞİTİME GİTMİŞTİ

“O dönem yurtdışına üç ÅŸekilde öÄŸrenci gönderiminde bulunuluyordu... Birincisi, devlet adına devletin ödemesini gerçekleÅŸtirdiÄŸi sistem; ikincisi, devlet adına ama kiÅŸinin kendisinin parasını ödediÄŸi sistem; üçüncü ise Avrupa’da ya da baÅŸka bir ülkede bir yakınınızın sizi davet etmesiyle gidilebilen sistemdi. 1956 yılında 1280 kiÅŸi Almanya’ya eÄŸitime gitmiÅŸti. Türkiye’nin kalkınması adına çok sayıda öÄŸrenci Almanya’ya gönderilmiÅŸti. Ben ikinci sistem grubuna dahil olarak Almanya’ya giden öÄŸrenciler arasındaydım...”

HÄ°Ç DİL BİLMEDEN ALMANYA...
“Sirkeci’den, üç arkadaÅŸ ve bir sınıf arkadaşımızın ablasıyla hiç dil bilmeden trene binerek Almanya’ya doÄŸru yola çıkmıştık. Yanımızda olan kız arkadaşımızın annesi ve babası öÄŸretmendi. İlkokulda baÅŸöÄŸretmen olan aile dostlarının oÄŸlu Münih’te okuyordu. Bizi o karşılamış ve Goethe Enstitüsü’ne götürmüÅŸtü. Orada lisan okulu iÅŸlemlerimizi sonuçlandırmıştık. İlk önce iki ay Bad Aibling’de lisan eÄŸitimi almıştık. Sonrasında Salzburg’a yakın Bad Reichenhall ÅŸehrinde iki ay daha dil eÄŸitimi görmüÅŸtüm. Buradan Frankfurt’a gitmiÅŸtim ve orada ihtisas yapan bir doktor olan eniÅŸtemin arkadaşı bana yardımcı olmuÅŸtu...”

Hannover Üniversitesi'ndeTopoÄŸrafya Dersi uygulaması, Soldan saÄŸa, Karl Heinz Mosbach, Ahmet Samsunlu, Harm Beier, Karl Heinz Lege, Gerd Schaefer (Hannover, 1958 Yaz Sömestri).

GÜNDÜZ STAJ, AKÅžAM LİSAN OKULU...
“Almanya’da o dönem, inÅŸaat mühendisliÄŸi eÄŸitimine baÅŸlamadan önce 6 ay staj yapma mecburiyeti bulunuyordu. Bu staj iÅŸçilik düzeyindeydi ve bilfiil çalışılması gerekiyordu. Ben İstanbul BoÄŸazı’ndaki birinci köprüyü yapan Hochtief firmasında staj yapıyordum. AkÅŸamları da lisan okuluna devam ediyordum. Akabinde yaklaşık beÅŸ ay geçtikten sonra Hannover’e giderek orada aynı firmada stajıma devam ederek tahsilime baÅŸlamıştım. EÄŸer almış olduÄŸum lisan eÄŸitimiyle hukuk ya da siyasal bilgiler bölümlerinde okuyor olsaydım oldukça zorlanabilirdim, fakat mühendislik eÄŸitiminde dil, diÄŸer eÄŸitim programları kadar önemli olmuyor.Bu nedenle bir sorunla karşılamadaneÄŸitimime devam edebildim...”

SADECE ALMANLARLA ARKADAŞLIK EDİYORDUM
“1957 yılının kasım ayında İnÅŸaat Mühendisi olarak eÄŸitime baÅŸlamıştım. İlk iki sömestirde Hannover’de ÅŸehrin üç farklı bölgesinde kiralık odada kaldıktan sonra okula çok yakın mesafede bir yurtta kaldım. Yabancı dil çok önemli olduÄŸundan, o dönem sadece Almanlarla arkadaÅŸlık ediyordum. Dilimin daha da geliÅŸmesi için Alman arkadaÅŸlarımla birlikte çalışıyordum. Almanya’daki eÄŸitimde öÄŸrenciler ‘Åžu tarihte okulu bitirecek’ diye zorlanmazlar, akademik bir hürriyet vardır. Öncelikle öÄŸrencilerin ÅŸahsiyet kazanmaları hedeflenir. Bu sitemin nedenleri vardı tabii ki... O dönem Almanya’da teknik üniversite karşılığı, 9 yüksek mühendislik teknik okulu, 125 tane mühendis okulu bulunuyordu. Teknik üniversitelerde ‘beyin’ yetiÅŸtiriliyordu; beyin emir almaz, ne yapacağına kendi karar verir, karar veremezse dökülür gider... Nitekim benim dönemimde 24 Türk arkadaÅŸla eÄŸitime baÅŸlamamıza raÄŸmen, 17’si mezun olamamıştı. Almanya’daki eÄŸitim büyük özveri gerektiriyordu ve iki kısımdan oluÅŸuyordu. EÄŸitime baÅŸlandıktan dört sömestrden sonrasında bir baraj bulunuyordu. Ben bu dört sömestr döneminde sadece bir defa derse hastalığım nedeniyle katılım göstermemiÅŸtim. Baraj sınavına, Alman arkadaÅŸlarımdan bir tanesinin akrabasına ait olan bir yazlıkta adeta kampa girerek üç ay hazırlanmıştık. Dört sömestre sonunda girdiÄŸim sınavlardan sadece birinde baÅŸarı gösterememiÅŸtim, ancak beÅŸinci sömestre de o dersi geçerek Namzet Mühendisi olmuÅŸtum...”

TALEBE PARLAMENTOSU’NA SEÇİLMİŞTİM
“İlk dört sömestrde birçok etkinlikten uzak durmaya gayret etmiÅŸtim. Bu dönem yalnızca Hannover Talebe Parlamentosu’na üye olmak için bir adaylık baÅŸvurum olmuÅŸtu. Fakat bana, inÅŸaat bölümünden aday olamayacağım, sadece yabancı öÄŸrenciler kontenjanından aday olabileceÄŸim söylenmiÅŸti. Bu olay ağırıma gitmiÅŸti ve bu zorlamayı kabul etmemiÅŸtim. İnÅŸaat Fakültesi öÄŸrencisi olduÄŸumu vurgulamış ve bu bölümden aday olmam gerektiÄŸi konusunda ısrarcı olmuÅŸtum. Büyük uÄŸraşılardan sonra adaylığım kabul edilmiÅŸti ve çok sayıda Alman adayın rasında İnÅŸaat Bölümü temsilcilerinden biri olarak Talebe Parlamentosu’na seçilmiÅŸtim. Buradaki görevim üç yıl kadar sürmüÅŸ ve sonrasında Haysiyet Divanı’na seçilmiÅŸtim. Almanya’da öÄŸrencilerin karışmış olduÄŸu kopya çekme, yolsuzluk yapma, kural dışı davranma gibi olaylarda, öÄŸrencilere cezalar öÄŸretim elemanları tarafından deÄŸil, Talebe Haysiyet Divanı tarafından veriliyordu. Çok önemli bir yapılanmaydı...”

BABAMIN VEFATINI BENİM DIŞIMDA HERKES BİLİYORDU
“O dönemde öÄŸrencilere, eÄŸitimin baÅŸlamasının ardından iki yıl süresince ülkelerine geri dönemeyecekleri yönünde bir zorunluluk getirildiÄŸinden Türkiye’ye ilk ziyaretimi 1958 yılının yazında yapabilmiÅŸtim... Bu seyahat, her yönüyle enteresan ve duygusal bir seyahat olmuÅŸtu... Almanya’ya beraber gittiÄŸimiz Yalçın arkadaşımın babasının vefat ettiÄŸini ve ailesinin kendisine bu bilgiyi vermediÄŸini biliyordum. DiÄŸer taraftan benim babam da vefat etmiÅŸti ve benim de bundan haberim yoktu. Yalçın’ı böyle bir hassas ortamda yalnız bırakmamak için bir talebe gezisiyle birlikte İtalya’ya gitmeye ben yönlendirdim. Roma’da o, babasına hediye olarak fötr ÅŸapka alırken, ben ona ‘Almana gerek yok, baban vefat etti’ diyememiÅŸtim...

İşin tuhafı, seyahat boyunca o da benim babamın vefat ettiÄŸini biliyor ve ben de babama köstekli bir cep saati alırken, ‘alma’ diyemiyordu...” “Napoli’den İstanbul’a giderken bindiÄŸimiz gemide YaÅŸar Holding’in sahibi DurmuÅŸ YaÅŸar da bulunuyordu. Bizim gibi genç öÄŸrencilere çok yakın ve ÅŸefkatli davranıyordu. İkimizin de durumunu diÄŸer arkadaÅŸlardan öÄŸrenmiÅŸ. Aslında o gemide herkes bizim acımızı paylaÅŸmış, sadece biz hiçbir ÅŸeyin farkında deÄŸilmiÅŸiz... Sonraki yıllarda DurmuÅŸ YaÅŸar, Samsunlu soyadım dolayısıyla beni hep Samsun’da aratmış... Yıllar sonra İzmir’e öÄŸretim görevlisi olarak gittiÄŸimde kendisini ziyaret etmiÅŸtim...”

TUDOR SEÇİLMİŞTİM
“Babamın ölümünü ancak Türkiye’ye geldiÄŸimde öÄŸrenmiÅŸtim. Bir ay için geldiÄŸim Türkiye’de, vefat sonrası ailevi ticari iÅŸlerle ve hukuki süreçlerle uÄŸraÅŸtığımdan, üç ay kalmıştım. Ardından, bir buçuk sene sonra Türkiye’yi tekrar ziyaretimde, siyasi ortamın ve ülkenin gergin olduÄŸunu hissetmiÅŸtim. 1960 ihtilalinin havası seziliyordu. Bir ay kaldıktan ve tekrar Almanya’ya döndükten sonra, memleketteki iÅŸlerimi de toparlamış olmamın rahatlığıyla sosyal faaliyetlere daha çok ağırlık vermeye baÅŸlamıştım. Türk arkadaÅŸlarla da sık görüÅŸüyordum. Hannover Türk Talebe Cemiyeti’nin BaÅŸkan Yardımcısı olmuÅŸtum. Ardından da BaÅŸkan olarak seçilmiÅŸtim. Daha sonra kaldığım yurtta, sosyal hayatla ilgili sorunlarla ilgilenen, öÄŸrencilerin yaÅŸamış oldukları zorlukları çözen ve yurda ‘yön ve kültürel hava veren’ kiÅŸi olarak tanımlanan ‘Tudor’ olarak seçilmiÅŸtim. Bu uygulama Alman hükümetinin desteÄŸiyle bütün yurtlarda vardı. Yurt sakinlerinin üçte ikisinin oyuyla Tudor seçilen kiÅŸi, 200 Mark maaÅŸ ve yurtta ücretsiz konaklama hakkına sahipti. Ayrıca sosyal faaliyetlerin hayata geçirilmesi için harcanacak bütçeden de sorumluydu. Mezuniyetime kadar yürüttüÄŸüm bu görevde birçok sosyal aktivite düzenlemiÅŸtim...”

1960 yazında Londra'da lisan eÄŸitiminden sonra otostopla çıkılan İngiltere - İrlanda - İskoçya gezisi.

OTOSTOPLA İNGİLTERE...
1960 yazında İngilizcemi ilerletmek için İngiltere’ye gitmiÅŸtim. O dönem Londra ucuz bir ÅŸehirdi; yaÅŸlı bir kadının pansiyon olarak iÅŸlettiÄŸi, haftalık üç buçuk pound ücret karşılığında bir odada konaklamıştım. Günümüzde hala faaliyette olan bu yer için bugünlerde istenen fiyatsa 500 pound. Londra’da Pittman School isimli bir lisan okullunda yaklaşık bir buçuk ay İngilizce eÄŸitim almıştım. Burada iken Oxford, Cambridge, Stratfor-upon- Avon, Brighton ÅŸehirlerini ziyaret ettim. Lisan okulumu tamamladıktan sonra İngiltere ve İrlanda’nın birçok noktasına otostopla gitmiÅŸ ve bir ay içinde ülkenin Mancester, Liverpol, Chester, Dublin, Belfast, Glaskow ve Edinburg gibi büyük ÅŸehirlerini görme imkanını elde etmiÅŸtim. Almanya’daki üç yakın tahsil arkadaşımla 1961 yılı yazında bir minibüs satın alarak iki buçuk ay süren Danimarka, Norveç, İsveç ve Finlandiya seyahatine çıkmıştık.keyifli bir geziydi.

MEZUNİYET
“Hannover’e geri döndüÄŸümde okulumu artık bitirmem gerektiÄŸinin farkındaydım. Almanya’da sınavlara girebilmek için bütün ödevlerin bitirilmiÅŸ olması gerekiyordu. Namzet Mühendislik ile mezuniyet arasında 32 büyük proje bulunuyordu. ÖrneÄŸin benim dahil olduÄŸum yol projesi, tüm gün çalışarak iki ay süresince devam etmiÅŸti. Almanya’da eÄŸitim, farklılıklar içeriyordu. ÖÄŸrencilerin mezun olmasından önce bir diploma tezi yapmaları isteniyordu. Benim diploma tezimi yazışım ise bir tesadüf sonrası gerçekleÅŸmiÅŸti. ÖÄŸrenci federasyonunda gördüÄŸüm bir ilanda, ‘Paris’e gidiyorum. İsteyenler yakıt masrafına ortak olarak benimle gelebilir’ yazıyordu. Bu ilana baÅŸvurmuÅŸtum ve yolculuÄŸa iki kiÅŸi olarak çıkmıştık. İlanı veren kiÅŸinin asistan olduÄŸunu ise yolculuk sırasında öÄŸrenmiÅŸtim ve bana diploma bitirme tezini kendileriyle birlikte yapmayı teklif etmiÅŸti. Paris dönüÅŸü de beni birlikte çalıştıkları Hunken isimli profesör ile tanıştırmıştı. Kendisiyle yaptığımız sohbetler sonrasında, beni iyi bir akademisyen olan Dr. Führböter’e yönlendirmiÅŸti. Bu süreç sonrasında diploma tezim için birlikte çalışmaya baÅŸladık. Tez konusunu Hamburg’un, dalgalara karşı sular altında kalmaması için inÅŸa edilecek bentlerin yüksekliÄŸinin belirlenmesi ve mevcut bentlerin yüksekliÄŸinin ne olması gerektiÄŸi oluÅŸturuyordu. Yapmış olduÄŸumuz çalışma sonrasında pekiyi dereceyle tez çalışmamı sonuçlandırmış ve mezun olmuÅŸtum...”

1965’TE DOKTORA EĞİTİMİME BAÅžLADIM
“Mezun olduÄŸum günlerde, küçük kardeÅŸim mimarlık eÄŸitimi almak için Almanya’ya gelmiÅŸti. KardeÅŸime destek olmak amacıyla, mezuniyetin ardından yurda dönmemiz istenmesine raÄŸmen Türkiye’ye hemen dönmek istemiyordum. Bu nedenle de doktora baÅŸvurusunda bulunmuÅŸ ve bir taraftan da iÅŸ hayatına atılmıştım. İlk doktora tezimin konusu, ‘Almanya, Tunus ve Türkiye’de İnÅŸaatlarda İşçilerin ve Makinelerin Maliyetteki Rolü’ydü. Bunun için Türkiye’ye gelerek İmar ve İskan Bakanlığı’nda bilgi edinmeye çalıştım. Fakat incelemek istediÄŸim konularda bir çalışma yoktu. Durumumu bana bitirme tezi yaptıran ve o dönemde Rektör olan Prof. Dr. Hensen ile görüÅŸmüÅŸtüm. Hocam istersem yanında doktoramı yapabileceÄŸimi fakat kendisinin limanlar üzerine odaklandığını ve o dönem Türkiye’nin liman konusunda geliÅŸmiÅŸ bir ülke olmadığını, bu nedenle çalışma alanlarının pek geniÅŸ olmadığını belirtmiÅŸti. Beni İstanbul’da belediye bünyesinde Mecralar Dairesini kuran ve İstanbul’un kanalizasyon master planını yapan Profesör Kehr’e yönlendirmiÅŸti. Bu sayede hem Türkiye ile yakın iliÅŸki de olacağımı, hem de benim için daha uygun olan kanalizasyon ve su getirme gibi bir alanda çalışabileceÄŸimi belirtmiÅŸti. Bu süreç sonrası gerekli iÅŸlemleri sonuçlandırmış ve 1965 yılında doktoraya Kentsel Altyapı Enstitüsü’nde baÅŸlamıştım...”

İLK EVLİLİĞİM VE ÇOCUKLARIN DOÄžUMU
“Doktora baÅŸladıktan bir süre sonra Türkiye’ye gelmiÅŸ ve üç hafta içerisinde de evlenmiÅŸtim. İlk eÅŸim, Çorum’da bizimle aynı mahallede yaÅŸayan, tüccar bir ailenin kızı Kadriye Hanım’dı. EvliliÄŸimizin ardından eÅŸimle Almanya’ya dönmüÅŸtüm. Ben doktora çalışmalarıma devam ederken, eÅŸim de Almanca öÄŸreniyordu. Kız Enstitüsü mezunu olmasından dolayı bir moda atölyesinde çalışıyor, hatta küçük çapta bazı ticari faaliyetlerde de bulunuyordu. Bu süre zarfında 24 Ocak 1968 yılında Hannover’de kızım dünyaya geldi. Aynı yılın aÄŸustos ayında Türkiye’ye geri döndüÄŸümüzde, eÅŸim ikinci çocuÄŸumuza hamileydi. OÄŸlum ise 17.Aralık 1968 tarihinde Çorum’da dünyaya geldi. Aynı yıl eylül ayında askerlik görevimi yerine getirmek için baÅŸvuruda bulunmuÅŸ ve yedek subay adayı olarak birliÄŸe katılmıştım...”

ASKERLİK...
“Ailemin Çorum’da olmasından dolayı Ankara’da kalmak istiyordum. Bu nedenle birinci tercih olarak Etimesgut’u seçmiÅŸ, tank okulunda kalmıştım. Altı ay süren okul döneminden sonra, kurada altı ay Etimesgut’ta kıta hizmeti ve bir yıl Kara Kuvvetleri Çorlu İnÅŸaat Emlak kuruluÅŸunu çekmiÅŸtim.. Ankara’daki kıta hizmeti görevime devam ederken, Kara Kuvvetleri İnÅŸaat Emlak Daire BaÅŸkanı Tümgeneral Hüsamettin Akal paÅŸanın emriyle, atıksu konusunda Almanca bir kitabın çevirisini yapmaya baÅŸladım ve haftanın iki günü Etimesgut’a gittim. Komutanın kararı ile Ankara’da kaldım ve Çorlu’ya hiç gitmedim. Kara Kuvvetleri’nin İnÅŸaat Emlak Dairesi’nde sürekli bir görev almıştım. Ankara’da kalacağımın netleÅŸmesinin ardından rahmetli annemin ve kayınpederimin desteÄŸiyle Ankara’da bir daire satın almış ve Çorum’da kalan ailemi Ankara’ya almış ve birlikte bu evde yaÅŸamaya baÅŸlamıştık...”

ZAFER MÜHENDİSLİK OKULU’NDA BÖLÜM BAÅžKANIYDIM
“O dönemde Türkiye’de birçok özel yüksekokul bulunuyordu. Bugünkü vakıf üniversitelerine benzer okullar açabilmek mümkündü. Ankara’da olduÄŸum dönemde bir arkadaşım Zafer Mühendislik Okulu’nun İnÅŸaat Bölüm BaÅŸkanı olarak görev yapıyordu ve bana okulda ders vermemi teklif etmiÅŸti, ben de kabul etmiÅŸtim. AkÅŸamları ders veriyordum. Süreç içerisinde askerlik görevim bitince İnÅŸaat Bölüm BaÅŸkanlığı ve sonrasındaysa okulun müdür yardımcılığı ile müdür vekilliÄŸi görevlerini üstlenmiÅŸtim. Aynı dönemde ODTÜ’de yarı zamanlı olarak kanalizasyon konusunda ders veriyordum...”

EGE ÜNİVERSİTESİ
“O dönemde Anayasa Mahkemesi tarafından alınan bir kararla, Zafer Mühendislik Okulu da dahil olmak üzere tüm özel okullar Anayasa aykırı bir ÅŸekilde kuruldukları için kapatılmış ve devletleÅŸtirilmiÅŸti. Ben de ortaya çıkan belirsizlik nedeniyle akademik kariyerim için baÅŸka okullara baÅŸvurma gereÄŸi hissetmiÅŸ ve bazılarından davet aldığım Karadeniz Teknik Üniversitesi, OrtadoÄŸu Teknik Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve Ege Üniversitesi’ne baÅŸvuruda bulunmuÅŸtum. Ege Üniversitesi yeni kurulmuÅŸ bir üniversiteydi ve girecek olduÄŸum derste, ilk defa ben hocalık yapacaktım. Kendimi daha iyi gösterebileceÄŸim bir okuldu. İnÅŸaat Bölümü’nde Turan, Semih ve Ünal Hoca olmak üzere toplam üç hoca bulunuyordu. Bense dördüncü akademisyen olarak çalışmalarımı yürütecektim. Böylece 1971 yılının Eylül ayında İzmir’e taşındık...”

DOÇENTLİK ÇALIÅžMALARIMI BASMA FABRİKASINDA YAPIYORDUM
“Ege Üniversitesi Mühedislik ve Mimarlık Fakültesi İnÅŸaat MühendisliÄŸi Bölümü’nde Su Getirme, Kanalizasyon ve Arıtma konularında ders veriyordum. 1974 yılında Doçent oluncaya kadar öÄŸretim görevlisi olarak bu okuldaki çalışmalarım devam etmiÅŸti. Ege Üniversitesi’nde laboratuvar imkanları olamadığından doçentlik tez çalışmalarımı EskiÅŸehir Basma Fabrikası’nda yapıyordum. Basma fabrikasında, tekstil fabrikaları atıksularının arıtımı konusunda araÅŸtırma yürütüyordum. Fabrikadan aldığım numuneleri DSİ’nin EskiÅŸehir’deki laboratuvarına götürerek, çalışmaları orada sürdürüyordum. 1974 yılında doçent olduktan sonra çevre konusuyla yakından ilgilenmeye baÅŸlamıştım. O dönem UNDP ve Türkiye arasından çevre mühendisliÄŸi mesleÄŸinin geliÅŸtirilmesine yönelik bir proje baÅŸlatılmıştı. Proje kapsamına İTÜ ve ODTÜ alınmıştı, fakat sonrasında uzun uÄŸraÅŸlarımızın ardından Ege Üniversitesi ve BoÄŸaziçi Üniversitesi de projeye dahil edilmiÅŸti. Bu kapsamda laboratuvarların kurulması konusunda finansal açıdan destek almaya baÅŸladık ve Avrupa ve ABD’de çevre konusunda hayata geçirilen uygulamalarla ilgili bilgi sahibi olduk. 1975 yılının yaz döneminde Türk-Alman Çevre Sempozyumu’nu gerçekleÅŸtirmiÅŸtik...”

TÜRKİYE’DEKİ İLK ÇEVRE MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ
“Tüm bu süreçler içerisinde çevre konusuyla ilgili daha önceden baÅŸlayan düÅŸüncelerim giderek olgunlaÅŸmaya baÅŸlamıştı. Bu konuda beni bölüm kurmaya teÅŸvik eden kiÅŸilerden biri de Nevzat Kor’du. Kor, İTÜ Ä°nÅŸaat Bölümü içerisinde Su Getirme ve Kanalizasyon dersi veren bir doçentti ve çevre bölümü kurmayı hedefliyordu. Kendisi büyük bir üniversitede bu bölümün kurulması için gerekli olan kararın alınmasını saÄŸlayamamıştı. Böyle bir bölümün daha küçük bir üniversitede kurulmasının mümkün olduÄŸunu düÅŸünerek, beni bu konuda teÅŸvik ediyordu. Bölüm kurulmasından sonra, İTÜ’de, yani kendi üniversitesinde bu bölümü referans olarak göstermek istiyordu. O dönemki dekanımız Erol İzdar’ın desteÄŸiyle bu bölümü kurmuÅŸ ve1975-1976 öÄŸrenim döneminde ilk öÄŸrencilerimizi almıştık. Bu, Türkiye’de kurulan ilk ‘Çevre MühendisliÄŸi Bölümü’ olmuÅŸtu. Bu bölümde endüstri sularının arıtılabilirliÄŸi konusundaki profesörlük tezi çalışması yapmış ve 1980 yılı başında profesörlüÄŸe yükseltilmiÅŸtim. Profesör olduktansonra 1980-1982 tarihleri arasında TÜBİTAK Çevre Grubu üyeliÄŸi yaptım, bu görevi 1991-1994 yılları arasında da tekrar sürdürdüm.”

ABD, Illinois Üniversitesi Urbana Champaign'de (Nisan 1980)

ŞİMDİ 600 ÖÄžRENCİSİ VAR
“O dönemde çevre mühendisliÄŸi bölümü öÄŸrencileri ile inÅŸaat mühendisliÄŸi bölümü öÄŸrencilerine aynı derslerin eÄŸitimini veriyorduk. Çevre mühendisliÄŸi öÄŸrencileri sadece ulaşım dersi almıyorlardı. ÖÄŸrenciler mezun oldukları zaman, inÅŸaat mühendisi unvanı da aldılar ve imza yetkileri oldu. 1980’li yıllardan sonra, çevre mühendisliÄŸi bölümlerinin sayısında
artış yaÅŸandı ve bu bölümlerde inÅŸaat mühendisliÄŸi dersleri verilmemeye baÅŸladı. İnÅŸaat Mühendisleri Odası bu konuyu TMMOB’a götürdü ve çevre mühendislerinin inÅŸaatlarda imza atma yetkisini kaldırttı. O zamanlarda bir kiÅŸi olarak baÅŸladığım bölüm, ÅŸu an 60 öÄŸretim elemanı ve 600 öÄŸrenciye sahip...”

“1982 yılında Ege Üniversitesi ikiye bölünmüÅŸ ve 9 Eylül Üniversitesi doÄŸmuÅŸtu. Çevre MühendisliÄŸi Bölümü 9 Eylül Üniversitesi çatısı altında çalışmalarına devam ediyordu. Bölümün ilk kurulduÄŸu dönemlerde büyük zorluklar yaÅŸamıştım. Çünkü tek kiÅŸi olarak bu iÅŸi göÄŸüslemiÅŸtim. Bu nedenle Amerika’dan Fulbright desteÄŸi ile konuyla ilgili bir profesörün gelmesini istemiÅŸtim. İkinci yılımızda fakültemize Amerika’dan John Cole isimli bir akademisyen gelmiÅŸti ve bu bölüm açısından oldukça faydalı olmuÅŸtu. Yeterli sayıda akademisyenin olmaması nedeniyle birçok derse ben giriyordum. İTÜ ile yakın iliÅŸkilerimiz vardı ve çalışmalarını takip ediyordum. İTÜ, kendi bünyesindeki akademisyenleri Hollanda’ya gönderiyordu. Ben de böyle bir burs temin etmek amacıyla Devlet Planlama TeÅŸkilatı’na gitmiÅŸtim. Yeni kurduÄŸum bölüm için asistanlar yetiÅŸtiremezsem, burs verilmezse, bölümün geliÅŸemeyeceÄŸini aktarmıştım. Oradaki yetkili ÅŸahıs, kendime deÄŸil de baÅŸkalarına burs istediÄŸimi duyunca ÅŸaşırmıştı. EleÅŸtirel bir dille, oraya gelen hocaların önemli bir kısmının kendilerine burs istediklerini, dolayısıyla bu nedenle beni pek dinlemediÄŸini anlatmıştı. Benim tavrım ise hoÅŸuna gittiÄŸinden, bir yerine iki kiÅŸiye burs verme kararı vermiÅŸti... Bu kapsamda Orhan Uslu, Arif Åžengünkayalar, Adem Özer,
Aysen Türkman ve Necdet Alpaslan da dahil, çok sayıda bölüm elemanı burslu olarak iki yıl Hollanda’da Delft Üniversitesi’ne giderek orada tekrar çevre konusunda yüksek lisans yapmışlardı. Ayrıca UNDP’nin çevre mühendisliÄŸi projesiyle, ben de dahil olmak üzere çevre mühendisliÄŸi Bölümü’nün tümü uzun süreli yurtdışına gitmiÅŸti. 1980-UNEP’in verdiÄŸi bursla Amerika’da İllinois Üniversitesinde 6 ay misafir araÅŸtırıcı olarak bulunmuÅŸtum.”

“1980 yılının Ocak ayında ABD’deki University of İllinois Urbana-Champaign’deki çalışmalarım devam ederken bana burs veren teÅŸkilatın adına ABD Çevre Ajansı ve ABD SaÄŸlık TeÅŸkilatı tarafından organize edilen bir aylık tetkik seyahatine de çıkmıştım. Bu arada çok sayıda üniversiteyi ve çeÅŸitli içme suyu kanalizasyon ve arıtma tesisi ile EPA’yı gezmiÅŸtim. Bir ay süresince ABD’yi dolaÅŸmış ve çok sayıda tanınmış bilim adamı ve uygulayıcı ile görüÅŸmüÅŸtüm. Amerika’dan sonra aynı burs kapsamında İngiltere’de Stenavage’deki su laboratuvar’ını ve Londra’daki üniversiteleri 15 gün süresince ziyaret etmiÅŸtim. Bu altı buçuk aylık ziyaretim zarfında, döndüÄŸümde Türkiye’de neler yapabileceÄŸimi düÅŸünüyordum. Çünkü bölümü kurduÄŸum yıllarda
Türkiye’de çevre konusunda büyük eksiklikler vardı ve hemen hemen hiç arıtma tesisi bulunmuyordu. Türkiye’ye döndükten sonra 1981 yılı güzüne kadar tekrar bölüm baÅŸkanlığı görevini üstlenmiÅŸ ve bölümü daha da geliÅŸtirmiÅŸtim.”

ÇEVRE MÜSTEÅžARLIÄžI TEKLİFİ
“1978 yılında Türkiye’de Ecevit Hükümeti döneminde Çevre MüsteÅŸarlığı kurulmuÅŸtu. BaÅŸbakan Yardımcısı Faruk Sükan da Çevreden Sorumlu Devlet Bakanı’ydı. Sükan her ÅŸehirde yeni kurulan bu teÅŸkilatın nasıl çalışması, neler yapması gerektiÄŸi konusunda bilinçlenme saÄŸlamak adına konferanslar tertip edilmesini istiyordu. O dönem bir komisyon kurulmuÅŸtu. İzmir ValiliÄŸinden gelen istek üzerine bu toplantıyı benim düzenlemem yönünde görevlendirmede bulunulmuÅŸtu. O toplantının çok güzel bir ÅŸekilde organize edilmesini saÄŸlamıştım. Toplantıya katılan baÅŸta İzmir Valisi Necdet Calp olmak üzere bütün Ege Bölgesi valileri, kaymakamlar ve ordunun üst düzey komutanları, bu toplantıdan etkilenmiÅŸlerdi. Yapılacak konuÅŸmaların hepsini kitap haline getirmiÅŸtim ve bu kitapçık konferansa gelenlere giriÅŸte dağıtılmıştı. Faruk Sükan, bundan dolayı beni çok tebrik etmiÅŸ ve daha önemli makamlara ulaÅŸmam için teÅŸvik etmiÅŸti. O dönem Çevre MüsteÅŸarı olarak Turgut Kılıçer isminde eski bir vali görev yapıyordu. Sükan, beni Turgut Kılıçer’den sonraki müsteÅŸar yapmak istiyordu. Fakat ben doçent olduÄŸumdan ve akademik kariyerimin sekteye uÄŸrayacağından dolayı kabul etmemiÅŸtim. Bunun üzerine beni Strazburg’daki Avrupa Konseyi Mahalli İdareler Komisyonu’na MüsteÅŸar ile birlikte Türkiye Temsilcisi olarak tayin etmiÅŸti. O dönem sık sık Strazburg’a gidip, oradaki çevre konularının, Türkiye’nin lehine olması için gayret sarf ediyordum. Bu süreçte, Strazburg yakınında bulunan Stuttgart Üniversitesi Kentsel Altyapı Enstitüsü’nde endüstri atıksularının bakterilerin solunum aktiviteleri üzerine etkisi konulu bir çalışma yapmış, 1980 yılında çalışmayı profesörlük tezi olarak vermiÅŸtim. 1980 yılı başında profesörlüÄŸe yükseltilmiÅŸtim.

Kurucu Meclis-Danışma Meclisi başvuru fotoğrafı (İzmir, Haziran 1981)

1980 İHTİLALİ VE KURUCU MECLİS’E (DANIÅžMA MECLİSİ) SEÇİLMİŞTİM
“1980 yılında askeri ihtilal olmuÅŸ ve yaklaşık bir yıl sonra teÅŸkil edilecek Kurucu Meclis için tüm Türkiye’de ilanlar yayınlanmıştı. Ülkenin büyük sorunlar içerisinde olduÄŸunu, bu nedenle tarafsız olan, siyasi bir partinin içerisinde yer almayan insanların Kurucu Meclise üye olmaları için baÅŸvurusu isteniyordu. BaÅŸvuran 12 bin kiÅŸi içerisinden Kurucu Meclis’in diÄŸer kanadı olan Danışma Meclisi’ne 160 kiÅŸi seçilmiÅŸ ve ben de baÅŸvurum üzerine Çorum’dan seçilen iki adaydan biri olmuÅŸtum. Kurucu Meclis’e girerken üniversite ile olan bağımı kesmek zorundaydım. Çünkü ilgili Kanun’da, üyenin hiçbir yerle bağı olamayacağı yönünde hükümler yer alıyordu. Çok zor zamanlardı, ülke parçalanıyordu, MaraÅŸ olaylarında yüz elliden fazla, Çorum’da atmıştan fazla kiÅŸi hayatını kaybetmiÅŸti. Her taraf yanıyordu, her gün 20-30 kiÅŸi hayatını kaybediyordu. Ben ülkemin her ÅŸeyin üzerinde geldiÄŸine inanan bir kiÅŸiyim, her insanı kucaklarım, ayırt etmem, hocalığım ve idareciliÄŸim bunun örneÄŸidir... Ama ülkemin parçalanmasına taraftar deÄŸilimdir. Okullarda her gün boykot oluyordu. Müdürü olduÄŸum Buca Mühendislik Mimarlık Yüksek Okulu, 5 hafta solcuların kontrolünde, 3 hafta saÄŸcıların kontrolüne giriyordu. Bu arada okul tahrip ediliyor, ders yapmak isteyen hocalar boykotlar nedeniyle öÄŸrenci bulamıyordu. Bütün bu yaÅŸananlar tüm ülke insanları gibi beni de derin derin düÅŸündürüyordu. Ahıska muhaciri bir ailenin vatansever evladı olarak Kurucu Meclis’e müracaat etmiÅŸtim. Ankara’da göreve baÅŸladıktan sonra eski bir milletvekili olan eniÅŸtem, bana hangi komisyona girmek istediÄŸimi sormuÅŸtu. Ben de Bayındırlık ve İskan ile ilgili komisyona girmek istediÄŸimi söylemiÅŸtim. Kendisi ise beni Bütçe ve Plan Komisyonu’na girmem yönünde teÅŸvik etmiÅŸti. 27 kiÅŸi seçilecekti. İlk turda 9 kiÅŸi seçilmiÅŸti, ben üçüncü sırada seçilmiÅŸtim. Bence bunun nedeni ilk doktoram sırasında 4 sömestr ekonomi eÄŸitimi almış olmamdı. Etkisi olduÄŸunu düÅŸünüyorum, çünkü kimse kimseyi tanımıyordu, kimse bir partiden gelmemiÅŸti, ama hayat hikayem ve kendim olumlu bir etki yaratmış olmalı ki en deÄŸerli komisyona seçilmiÅŸtim...”

İMAR VE İSKAN BAKANLIÄžI GÖREVİNE GETİRİLMEM...
“1982 yılı yazında Meclis tatil olduÄŸunda ÇeÅŸme’deki küçük evimizde ailecek yaz tatili geçiriyorduk. O günlerde Kaymakam ve Emniyet Müdürü, Konsey BaÅŸkanı Kenan Evren’in beni görmek istediÄŸini söylemek üzere siteye geldiler. O dönem devam eden Anayasa Komisyonu çalışmalarıyla ilgili, Komisyon’a üye olmadığım halde, belirli konularda fikirlerime baÅŸvurulacağını düÅŸünmüÅŸtüm. Kenan Evren görüÅŸmem esnasında bazı bakanlıklarda deÄŸiÅŸim olacağını belirtmiÅŸti ve benim de İmar ve İskân Bakanı olarak görev almamı istemiÅŸti. BeklemediÄŸim oldukça ÅŸaşırtıcı bu teklif neticesinde 15 Temmuz 1982 yılında İmar ve İskan Bakanı olarak göreve baÅŸlamış ve 13 Aralık 1983’e kadar bu görevi sürdürmüÅŸtüm...”

TOPLU KONUT KANUNU...
“Bakanlığın bünyesinde Emlak Kredi Bankası ve İller Bankası ile beÅŸ genel müdürlük vardı ve toplam 20 bin kiÅŸi çalışıyordu. O dönemde yaptığımız projeler arasında 1981 yılında çıkarılmış Toplu Konut Kanunu’nun uygulamaya konması oldukça önemlidir. Devlet o dönemde kurulan yapı kooperatiflerine ekonomik destek saÄŸlıyordu. Neredeyse konut maliyetinin
yüzde doksanı, devlet tarafından karşılanıyordu. Türkiye’nin her tarafında toplu konut projelerini baÅŸlatmıştık. Turgut Özal döneminde de bir süre bu projeler devam etti. Yurtdışına çıkışlardan alınan ücret ve tütüne yapılan zamlarla, 1987 yılına kadar Türkiye’de toplu konuta saÄŸlanan destek sürdü. Sonrasında ekonomik nedenlerden ötürü toplu konuta ayrılan paralar, baÅŸka noktalarda deÄŸerlendirilmeye baÅŸlandı ve 90’lı yılların başı, Türkiye’de toplu konut projelerinin sonlanmaya baÅŸladığı bir dönem oldu. Bugünse kayda deÄŸer bir oranda toplu konut ya da kooperatif bulunmuyor. Bu nedenle alt gelir tabakasında olan insanlar kolay kolay ev sahibi olamıyorlar. Türkiye’deki nüfus her yıl bir milyon artıyor, bu nedenle her yıl 350 bin ile 450 bin arasında konut yapmamız gerekiyor...”

Ahmet Samsunlu Bakanlık Makamında
(Ankara, 1982)

57 BİN EVDEN 12 BİNE
“Afet İşleri de Bakanlık bünyesinde yer alıyordu. Bir deprem yaÅŸandığında yıkılan evlerin yerine yenisi devlet tarafından yapılıyordu. 1968 yılında bir milletvekilinin vermiÅŸ olduÄŸu öneri ile yasada, ‘yıkılan evde oturan her aile bireyine bir ev yapılır’ ÅŸeklinde bir madde yer almıştı. Bu nedenle bir ev yıkıldığında içinde çok sayıda aile birimi gösteriliyordu. Muhtarlıklardan alınan yanıltıcı belgelerle insanlar Almanya’daki, İstanbul’daki çocuklarını da aynı konut içerisinde oturuyor gösterebiliyordu. Bu ÅŸekilde düzenlenen sistemle bir ev yıkıldığında çok sayıda yapılıyordu. Yapılan konutları incelemeye gittiÄŸimde afet evlerinin bir kısmının boÅŸ olduÄŸunu görmüÅŸtüm. Nedenini sorduÄŸumda, oÄŸlu için yapıldığını ve oÄŸlunun ise Almanya’da olduÄŸuna yönelik cevap alıyordum. Bu nedenle bir torba kanun içerisine, ‘Yıkılan bir evin yerine, bir ev yapılır’ ÅŸeklinde bir madde eklettirmiÅŸtim. Yaptırdığım tetkikler ve çalışma sonucunda, devletin Türkiye çapında 57 bin olan afet ev borcu, kısa sürede 12 bine düÅŸmüÅŸtü. Turgut Özal’ın seçilmesi sonrasında popülist politikalarla yeniden eski kanuna dönüÅŸ yapılmış ve borç yine 57 bine çıkmıştı...” “Bakanlığım döneminde çok sayıda afet evi yarım kalmıştı, bu evlerin tamamlanmasını saÄŸlamıştım. Bu arada Afganistan’ın kuzey bölgesinden gelen Türkler için yerleÅŸim yerleri yapılmasına ön ayak olmuÅŸtum.

HALİǒIN TEMİZLENMESİ
“Aynı zamanda İstanbul Koordinatör Bakanı olarak da görev yapıyordum. Resmen ilan edilmemiÅŸti ama haftada bir gün ya da on beÅŸ günde bir İstanbul’a geliyordum. İstanbul’da mevcut sorunlar üzerinde vali ve belediye baÅŸkanı ile çalışarak, Ankara’ya dönüÅŸümde Bakanlığım bünyesinde yer alan İstanbul bürosunda gerekli olan eylemleri belirliyordum. BaÅŸbakan ile görüÅŸtükten sonra gerekli yazışmalar belirleniyor, sonrasından bu yazışmalar, baÅŸbakan imzası ile ilgili bakanlıklara gereÄŸi yapılmak üzere gönderiliyordu. Bu kapsamda,
o dönemde Haliç’in kurtarılmasına yönelik çalışmalar baÅŸlatılmıştı. Bu konu Kenan Evren tarafından ortaya atılan bir fikirdi. Deri sanayisinin Tuzla’ya taşınması da 1982 yılında gerçekleÅŸmiÅŸti. Aynı dönemde Çevre Kanunu ile İstanbul BoÄŸazı kıyılarını yapılaÅŸmadan korumak üzere BoÄŸaziçi Kanunu da çıkarılmıştı. Bu çalışmaların dışında Erzurum ve Kars depreminde bölgede uzun süre kalarak yaraların hızlıca sarılması için yoÄŸun bir gayret göstermiÅŸtim. ”

MİLLETVEKİLİ SEÇİMLERİ
“Seçimler yaklaÅŸtığında yeni partiler kurulmaya baÅŸlanmıştı. Seçimlere Halkçı Parti, Milliyetçi Demokrasi Partisi ve Anavatan Partisi’nin girmesine izin verilmiÅŸti. O dönem bana Halkçı Parti’den de teklif gelmiÅŸti ama Kurucu Meclis’e dahil olan kiÅŸilerin çoÄŸunluÄŸu Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP)’nde bir araya geldiklerinden ben de MDP’yi tercih etmiÅŸtim. Kabinede Çorum’dan iki kiÅŸi olarak görev yapıyorduk. İlhan EvliyaoÄŸlu Kültür ve Turizm Bakanı olarak görev almıştı ve siyasete daha yatkın bir yapıya sahipti. Çorum adaylığının ona teklif edildiÄŸi söyleniyordu. İstanbul, Ankara ve İzmir’den aday olmak istemiÅŸtim fakat bu bölgelerin dolu olduÄŸu ifade edilmiÅŸti. Bana ise Adana’dan milletvekili adayı olmam teklif edilmiÅŸti. Pek uygun deÄŸildi ama yine görevden kaçmamak için kabul etmiÅŸtim. Adana bağımsız milletvekili aday olarak ikinci sırada aday gösterilmiÅŸtim. Fakat o dönem yaÅŸanan Erzurum ve Kars depremleri nedeniyle seçim bölgeme dahi gitme fırsatı bulamamıştım. Sonuç itibariyle MDP Adana’dan, az bir farkla da olsa ikinci milletvekilini çıkaramamış ve ben milletvekili seçilememiÅŸtim. Bu dönemde eÅŸim de hayatını kaybetmiÅŸti, dolayısıyla sarsıntılı bir dönem geçirmiÅŸtim...”

REKTÖR YARDIMCILIÄžI YAPTIM

“Askeri yönetimin bitmesine yakın bir tarihte, o dönemde Danışma Meclis’inde görev alan insanların eski görevlerine kadro ÅŸartı aranmaksızın dönmesine yönelik bir düzenleme yapıldı. Bölümüm de Dokuz Eylül Üniversitesi’ne baÄŸlandığından, akademik çalışmalarıma bu üniversitede devam etmeye karar verdim. İzmir’e döndüÄŸümde Doç. Dr. Orhan Uslu Bölüm BaÅŸkanı’ydı. Üniversite kanununa göre benim Bölüm’deki tek profesör olmam nedeniyle bu görevi benim üstlenmem gerekiyordu. Orhan Uslu baÅŸarılı bir ÅŸekilde bölümü yönetiyordu. Bölümdeki bu harmoniyi devam ettirebilmek için isteÄŸim üzerine üniversite rektörü beni Deniz Bilimleri Enstitüsü’nde görevlendirdi. Kurucu Meclis’e gitmeden önceki yıllarda Piri Reis Gemisi’nin baÄŸlı olduÄŸu Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün kurucuları arasında yer almış ve geminin alınmasını saÄŸlayan yönetim kurulu üyeleri arasında bulunmuÅŸtum. İzmir’e döndükten birkaç
ay sonra da rektör yardımcılığı görevi teklif edilmiÅŸ, kabul etmiÅŸ ve İTÜ’de göreve baÅŸladığım 1986 yılının eylül ayına kadar bu görevi yürütmüÅŸtüm. 1984 yazında Alman Akademik DeÄŸiÅŸim
Servisi’nin(DAAD) programından burs temin ederek Stuttgart Üniversitesi’nde araÅŸtırma çalışmaları yapmıştım. Bakanlık görevimin bittiÄŸi 13 Aralık 1983’te 4,5 yıl süren Emekli Sandığı Yönetim Kurulu üyeliÄŸine de getirilmiÅŸtim…”

İTÜ’DE 2013’E KADAR DERSLERE DEVAM ETTİM
“Çocuklarımın yüksek tahsilini İstanbul’da yapmasını arzu ediyordum. O sırada İTÜ’de bir profesörlük kadrosu açılmıştı. Resmi Gazete’de yayınlanan bu ilanı gördüÄŸümde hemen baÅŸvuruda bulunmuÅŸ ve kabul edilmiÅŸtim. Çocuklarımın ikisi de BoÄŸaziçi Üniversitesi’ni kazanmışlardı. İTÜ’ye kabulüm 1986 yılı baÅŸlarında gerçekleÅŸmiÅŸti. O dönem Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü benim hemen İstanbul’a gitmememi ve İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi dekanlık görevini yeni dekan tayini gerçekleÅŸinceye kadar sürdürmemi istemiÅŸti. Bu nedenle bir süre dekan vekili olarak bu fakültede görev yapmıştım. Dekan tayininden sonra İstanbul’a gelmiÅŸtim. 1987 yılının baÅŸlarında da İTÜ’de Çevre Bölümü BaÅŸkanı ve Çevre Teknolojisi Ana Bilim Dalı BaÅŸkanı olmuÅŸtum. O dönemde aynı üniversitede doçentlerin profesör olmak mümkün deÄŸildi, bu nedenle 1989 yılına kadar kimse profesör olamadı. 1989 yılında Avni Akyol, Milli EÄŸitim Bakanı olduÄŸunda, bu maddeyi deÄŸiÅŸtirdi. Bundan sonra da birçok arkadaÅŸ profesör oldu. 1988 yılında İTÜ Endüstriyel Kirlenme Kontrolü Sempozyumu’nu Bölüm BaÅŸkan Yardımcısı Doç. Dr. Veysel EroÄŸlu ile baÅŸlattık. Aynı yıl İTÜ temsilcisi olarak İstanbul ValiliÄŸi’ne baÄŸlı, İstanbul Çevre Vakıfı’nın kuruluÅŸuna mütevelli olarak katıldım ve bu görevimi 1991 yılına kadar sürdürdüm. İTÜ’de çalışırken 1989-91 yılları arasında T.C. Devlet Demiryolları Yönetim Kurulu üyeliÄŸi yaptım. Alman Akademik DeÄŸiÅŸim Servis’nin (DAAD) verdiÄŸi araÅŸtırma bursuyla Almanya’da Stuttgart Üniversitesi’nde 1994 yılında da araÅŸtırmalar yapmıştım. İTÜ’de 2013 yılına kadar ders vermeye devam ettim. 2013 yılında Rektörlük, artık bölümlerin öÄŸretim görevlisi sayısının arttığını, hacimlerinin yetmediÄŸini belirterek emekli öÄŸretim görevlilerinin ders vermemesini talep etti. Bu süreçte bir Vakıf üniversitesinden teklif gelmesine raÄŸmen kabul etmemiÅŸtim... 2013’den beri İTÜ’de çalışmalarımı sürdürüyorum. Su ve Çevre Teknolojileri dergisindeki köÅŸemde 2014 yılından beri her ay yazı yazıyorum. 10 kitabım ve 200’ün üzerinde atıf almış bir kısmı yaptırdığım tezlere dayanan makale ve bildirim yurt dışında ve yurt içinde yayınlandı.”

AKADEMİSYENLERİN ÜNİVERSİTEYLE BAÄžI KOPMAMALI
“Bugün ABD’de akademisyenler yaÅŸ haddinden dolayı emekli olmuyorlar, devam ediyorlar. ÖrneÄŸin Nobel ödülü alan Aziz Sancar çalışmalarına halen devam ediyor. Ne zamanki bir akademisyen çalışmayı istemediÄŸini belirtiyor, o zaman üniversiteden ayrılıyor. Ülkemizde de emekli olan akademisyenler için ayrı bir statü verilebilir, ama eÄŸitimle baÄŸlarının
tamamen kopması doÄŸru deÄŸil. İTÜ bölümlerde emekli öÄŸretim üyeleri odaları oluÅŸturduÄŸu için isteyenler buralarda etkinliklerini sürdürebiliyorlar. Ben geliÅŸmiÅŸ üniversitelerde, yardımcı doçent (doktor öÄŸretim üyesi) kadrolarının oluÅŸturulmasını uygun bulmuyorum. Çünkü doktora yapan birisi o dönemde zamanını tamamen doktora konusu çalışmalarına
ayırıyor. Doktorasını tamamladığında kısa bir süre sonra yardımcı doçent (doktor öÄŸretim üyesi) olabiliyor. Eskiden bu ÅŸekilde deÄŸildi. Bir doktorun asistanlık dönemi, geliÅŸme dönemi vardı. Genç yaÅŸta doktor olan bir kiÅŸi, hocasıyla ve bir grupla birlikte çalışıyordu. Bu ÅŸekilde kendini dört yıl geliÅŸtirerek hazırladığı doçentlik tezi ile yükseltilmeye baÅŸvuruyordu. Hiç kimse doktor olduÄŸunun ertesi günü ders vermiyordu. Türkiye’de bu uygulama, öÄŸretim üyesi sayısını artırmak amacıyla yapıldı. Üniversite sayısı arttığı müddetçe, öÄŸretim üyesine ihtiyaç var. Yardımcı doçentler (doktor öÄŸretim üyesi) geliÅŸmekte olan üniversitelerde onlar kadrolarını tamamlayıncaya kadar görev yapabilirler, ama geliÅŸmiÅŸ bir üniversitede bunun pek gerekli olduÄŸuna inanmıyorum. Benim görüÅŸüm, eÄŸitimde de usta-çırak iliÅŸkisinin olması gerektiÄŸi yönünde...”

“BÜTÜN ÅžEHİR” UYGULAMASININ HAYATA GEÇİRİLMESİ GÜNDEMDE
“Tüm dünyada genel olarak çevre sorunlarının başında, içme suyu temini ve kanalizasyon ile arıtma gelir. Bu sorunları, katı atıklar ve hava kirliliÄŸi konuları izler. Türkiye’de kalkınmış batı ülkelerinde eÅŸdeÄŸer yerleÅŸim birimlerimiz olduÄŸu gibi, hala çok düÅŸük seviye de olan ÅŸehirlerimiz de bulunuyor. Burada kastettiÄŸim 5216 sayılı Kanuna tabii olan büyükÅŸehirler deÄŸil, 5393 sayıl kanuna tabii il ve bu illerin ilçeleridir. Bugün İstanbul su temini, kanalizasyon, içme suyu, atıksu arıtımında, dünya ÅŸehirleriyle boy ölçüÅŸecek düzeyde. Ankara ve İzmir için de aynı ÅŸeyi söyleyebiliriz. Fakat memleketim Çorum’u örnek aldığımızda, ilçelerin hiç birinde arıtma bulunmuyor. Bugün geliÅŸmiÅŸ ülkelere baktığımızda, en küçük yerleÅŸim birimlerinde dahi arıtma tesisin olduÄŸunu görebilirsiniz. DaÄŸ eteklerinde yer alan üç-beÅŸ hanelik bir yerleÅŸim biriminde dahi kendine yetebilen basit bir ÅŸekilde kurulmuÅŸ otomatik çalışan bir arıtma tesisi bulunur. Bizim ülkemizde çevre sorunları kesinlikle biliniyor, bunu bilmeyen kiÅŸi sayısı çok az. Plastik poÅŸet uygulamasıyla, bu konu daha da iyi anlaşıldı. Bu Avrupa’da 30 yıldır uygulanan bir durum, poÅŸetler para ile satılır. Bizim ÅŸu anda halen içme suyuna sahip olmayan çok az yerimiz olduÄŸu gibi, kanalizasyonu olmayan çok sayıda küçük yerleÅŸim yerimiz de bulunuyor. Bu nedenle ‘Bütün Åžehir’ isminde bir uygulamanın hayata geçirilmesi gündemde... Bu kurulursa il belediyeleri, mevcut 30 büyükÅŸehirlerde olduÄŸu gibi bütün ÅŸehre hizmet verecek. BüyükÅŸehir olabilmek
için alt limit 750 bin kiÅŸi. Olasılıklardan biri büyük ÅŸehir olma limiti 400 bine indirilecek, bu durumda da 20 büyükÅŸehir daha olması gündeme gelecek, ya da ‘Bütün Åžehir’ olarak deÄŸerlendirilecek. Çöp konusunda da benzer bir durum var. Çorum’da Merkez ve uzak yerleÅŸim yerleri için iki tesis yapılması öngörülmüÅŸtü. Merkez Belediyenin tesisi bitmek üzere, ama diÄŸer tesisin ne zaman kurulacağı bilinmiyor. Asıl sorun nüfusu elli bin ila yüz binin altında olan yerleÅŸim yerleri. Kurulan tesisler iyi iÅŸletilmiyor. Tesisi kurmak yeterli deÄŸil. Bazı ÅŸehirlerde neredeyse giren su, aynı ÅŸekilde çıkıyor...”

TOKYO ATIKSU ARITMA TESİSİ
“Çevre mühendisleri salt büro elemanı olarak yetiÅŸtirilmemeli. Japonya’ya gittiÄŸimde 3 hafta kadar tesisleri tetkik etme imkanına sahip olmuÅŸtum. O dönem Tokyo’nun nüfusu 10 milyon seviyesindeydi ve 10 arıtma tesisi bulunuyordu, çünkü atıksuyun bir yerden baÅŸka bir yere götürülmesi büyük masrafa neden olduÄŸu gibi, suyun kalitesinin de bozulmasına sebep olur. Åžehir bölgelere ayrılmıştı ve her bölgede bir arıtma tesis bulunuyordu. Ziyaret ettiÄŸim tesisin üst kısmı parktı, tesis yerin altında kurulmuÅŸtu. İnceleme yaptığımız tesis yeni geliÅŸmiÅŸ olan bir bölgede yer alıyordu, elde edilen arıtılmış su, yeni kurulan sitelere, hükümet binalarına gri su (sifon suyu) olarak veriliyordu. Tesisatta çift hat bulunuyordu, normal suyun metreküpü bir Yen, gri suyun metreküpü ise 0.25 Yen’di. Tesiste çalışan 64 kiÅŸi vardı ve 54 kiÅŸisi mühendisti. Bunların bizzat iÅŸçi gibi çalıştıklarını gördüm. Biz de arıtma tesislerinde mühendisler pek fazla yer almıyor. Arıtma tesislerinde mühendislerin çalışması saÄŸlanmalı ve mühendisler ile diÄŸer çalışanlar hizmet içi kurslarla eÄŸitilmeli. Bazı belediyelerde ve iÅŸletmelerde ne yazık ki arıtma tesisleri sürgün yeri olarak algılanıyor...”

ARITMA TESİSLERİ KAYNAK OLARAK GÖRÜLÜYOR
“AB üyelik sürecinde 35 fasıl bulunuyor. Açılan 12 fasıldan birinin çevre ile alakalı olmasından dolayı yasal düzenlemelerimiz hemen hemen AB ile aynı seviyede. Çevre ve Åžehircilik Bakanlığı bu konuda büyük gayret gösteriyor. Uygulama alanında da aynı seviyeye gelmeliyiz ve çevre koruma yapılarının ülkemizde planlanmasını ve yapılmasını saÄŸlamalıyız. Bu nedenle genç akademisyenlere, kendilerini mesleki anlamda çok iyi geliÅŸtirmelerini tavsiye ediyorum. Bunun dışında mutlaka çok iyi derecede İngilizce biliyor olmaları gerekiyor. Bilgi görgülerini de artırmak için yurtdışına çıkmaları ÅŸart. Yurtdışı baÄŸlantılarını saÄŸlanmalı ve yurtdışı iÅŸbirliÄŸine açık olunmalı. BildiÄŸimiz mekanik arıtma, biyolojik arıtma ve ileri arıtma dediÄŸimiz uygulama teknolojileri, yavaÅŸ yavaÅŸ deÄŸiÅŸiyor. Giderek arıtma tesislerinde enerji üretimi ve malzeme üretimi öne çıkıyor. Dünyada fosfor kaynaklarının tükeniyor olması ve arıtma tesislerindeki çamurun içerisinde fosfor bulunması nedeniyle tesisler artık bir fosfor kaynağı olarak görülüyor. Aynı durum katı atık için de geçerli, Türkiye’de sıfır atık ifadesi sıkça söylenmeye baÅŸladı. AB’de çok uzun yıllardır uygulanıyor...”

İKİ ÇOCUÄžUM DA BOÄžAZİÇİ MEZUNU
“1979 yılında kızım İzmir Amerikan Kız Koleji’ni, oÄŸlum ise İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni kazandı. Ardından oÄŸlum İzmir Fen Lisesine geçiÅŸ yaptı. EÄŸitimlerinin bazı bölümlerini yurtdışında yaptılar. İki çocuÄŸum da BoÄŸaziçi Üniversitesi mezunu. OÄŸlum ÅŸu an 3. Havaalanı’nda CEO olarak görev alıyor, kızım da DoÄŸuÅŸ ve Beykent üniversitelerinde çalıştıktan sonra bugünlerde emekliliÄŸin keyfini sürüyor...”

EŞİMLE HER YIL SEYAHATE ÇIKARIZ
“İkinci eÅŸimle 1987 yılında tanıştık; 1989 yılında da evlendik. EÅŸim Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu. İstanbul Sanayi Odası’nda çalışmış, ardından İngiltere’de bulunmuÅŸ. 2007 yılına kadar yönetici olarak iÅŸ hayatındaydı, fakat artık profesyonel iÅŸ hayatını geride bıraktı, resimle ilgileniyor. Tabloları evimizin duvarlarını süslüyor. Her yıl bir seyahate çıkarız... ABD, Arjantin, Brezilya, Japonya, Avrupa ve Akdeniz ülkeleri gibi birçok ülkeye seyahat ettik. GideceÄŸimiz ülke hakkında detaylı bir araÅŸtırma yaparak karar veriyoruz ve planlıyoruz. Bu gezilerimizi bir gruba dahil olmadan mütevazı bir ÅŸekilde gerçekleÅŸtiriyoruz. Yazlarımızın çoÄŸunu Antalya ve Bodrum’daki yazlıklarımızda geçiriyoruz...”

DÖNÜM NOKTALARI...
“Hayatımda birçok dönüm noktası olduÄŸunu söyleyebilirim. Bunlardan biri yüksek tahsil yapmaya inanmış olmam ve Almanya’ya tahsile gitmem olmuÅŸtu. Evliklerim için de, önemli dönüm noktaları olduklarını söyleyebilirim. Babamın ölümü de benim için bir hayatımın önemli anlarından biriydi. Babamın arzu ettiÄŸinin tersine baÅŸka bir istikamete yönelmem gerektiÄŸini düÅŸünmem, hayatımın önemli kararlarından biri olmuÅŸtu. Almanya dönüÅŸü ailemize ait olan tarihi hamamın aÄŸabeyime devretmiÅŸtik. Bu nedenle Ankara’daki ve sonrasındaki hayatımda çok rahat ekonomik ÅŸartlar altında yaÅŸamadım. Ailemden kalan mülkler, ÅŸahsi hissemi almış olmama raÄŸmen, ailede yaÅŸanan ekonomik olumsuzluklar nedeniyle satılmak zorunda kalmıştı. Allah’a ÅŸükür bugüne kadar devletimin bana verdikleri ile yetindim. Bunların dışında kanunsuz ve nizamsız hiçbir kuruÅŸ almadım. Kurucu Meclis’e girmem, bakanlığı kabulüm hep büyük kararlardır. İTÜ’ye gelmem ve ikici evliliÄŸim de hayatımın önemli kararlarındandır...”

Alman CumhurbaÅŸkanlığı tarafından 7.10.1994 tarihinde Prof. Dr. Ahmet Samsunlu'ya Alman Devleti Yüksek Liyakat Madalyası verilmesi kararlaÅŸtırılmıştır. Tören ise 1995 yılının başında İstanbul BaÅŸkonsolosluÄŸu'nda gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. Almanya İstanbul BaÅŸkonsolosu Christiane Geissler- Kuss tarafından madalya takılmıştır.

SOSYAL HAYAT, HOBİLER VE ÖDÜLLER...
“Sosyal hayatımı hep meslek hayatıma öncelik vererek yaÅŸadım. Lise yıllarımda futbol oynardım. ArkadaÅŸlar arasında yaptığımız karşılaÅŸmalarda hakemlik yapardım. Lise dönemimde İstanbul’da yayınlanan ve ismini ÅŸu anda hatırlayamadığım bir gazetenin Çorum muhabirliÄŸini yaptım. Bisiklete binmeyi severdim, lisedeyken kayak yaptım, izcilik kolu mensubu oldum. Tiyatro kolunda yer aldım. Büyük bir sanat eÄŸilimim yok, fakat Çorum’da sahneye koyduÄŸumuz, ‘Akıl Taciri’ isimli oyunu bir sinemada oynamıştık ve ben de rol almıştım. Lise yıllarımda babama bir fotoÄŸraf makinesi alması için ısrar etmiÅŸtim. Kore’den gelen askerlerden bir makine almıştık, bu sayede fotoÄŸraf çekmeyi öÄŸrenmiÅŸtim. Çorum’da bir fotoÄŸrafçının yardımlarıyla lisede küçük bir fotoÄŸraf laboratuvarı kurmuÅŸtuk. Bu sayede filmleri banyo yaptırmayı öÄŸrenmiÅŸtik.”

Türk-Alman Çevre Sempozyumu 40. yıl ödülü, Prof. Dr. Erwin Thomenetz, Prof. Dr. Martin Kranert ve Prof. Dr. Ahmet Samsunlu (İzmir TAKAG toplantısı, 26-29 Mayıs 2015).

“Almanya’da ise ilk yıllarda eÄŸitimime ağırlık verdiÄŸimden çok fazla sosyal aktivite içerisinde yer almamıştım. Alman arkadaÅŸlarımla bisiklete biner, kayak yapar, yürürdük. Yüzmeyi Almanya’da Galatasaray mezunu Türk bir arkadaşım yardımıyla, onun gittiÄŸi spor kulübünde öÄŸrenmiÅŸtim. Üç ay içerisinde yüzme, dalma ve hayat kurtarma sertifikası almıştım. Türkiye döndüÄŸümde askerlik dönemimde ise yine pek bir sosyal aktivite içine girememiÅŸtim. İzmir’de bulunduÄŸum sürede Çorumluların düzenlediÄŸi tüm etkinliklere katılıyordum. Çorum Hitit Üniversitesi’nin ilk yüksek eÄŸitim müessesi olan Çorum Meslek Yüksekokulu’nu 1976’da ben kurdurdum ve İzmir’den iki haftada bir Çorum’a giderek eÄŸitimine katkıda bulundum. 1984 yılında Çorum Vakfı’nın Çorum’da kurulmasına önemli katkım olmuÅŸtu. Bu vakfın İstanbul ÅŸubesinin faaliyetlerine destek vermiÅŸtim. Ayrıca İstanbul’daki birçok toplantısına destek olmuÅŸtum. İstanbul’da 1993 yılında kurulan ve mütevellileri yüksek öÄŸrenimini Federal Almanya’da görmüÅŸ meslek sahipleri, akademisyenler ve iÅŸ adamlarından oluÅŸan TADEV Türk Alman Dayanışma ve EÄŸitim Vakfı kurucu baÅŸkanlığını yaptım. Merkezi İstanbul’da olan ve 1995 yılında kurulan Çorum EÄŸitim ve Kültür Vakfı (ÇEKVA)’nın da mütevellisi olmuÅŸtum. 1995 yılında ÇEKVA’nın kurucuları arasında yer aldım. 2001-2005, 2009-2011 yılları arasında da genel baÅŸkanlığını yaptım. Åžu an ÇEKVA onursal baÅŸkanıyım. 1995 yılından bu yana da yerel bir gazete olan Çorum Haber’de köÅŸe yazarlığı yapıyorum.”

Çorum Meslek Yüksek Okulu'nun kuruluÅŸunun 40. yılı töreninde KuruluÅŸunda verdiÄŸi hizmetler için teÅŸekkür plaketi Rektör Prof. Dr. Reha Metin Alkan tarafından Ahmet Samsunlu'ya takdim edilirken, Solda Çorum Belediye BaÅŸkanı Muzaffer Külcü. Aynı törende Ahmet Samsunlu adı meslek yüksek okulunda bir dersliÄŸe verildi.

“İstanbul’da faaliyetini sürdüren Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal AraÅŸtırmalar Vakfı’nın mütevellisiyim. Bu Vakfın ilk Akademik Konsey BaÅŸkanlığını yaptım. İstanbul’da diÄŸer bir düÅŸünce kuruluÅŸu (think tank) olan Taksim Grubu’nun da üyesiyim. Almanya’da okuyan Türk öÄŸrencilerin ve ilgi duyan Almanların katıldığı ve 1993’de kurulan Türk-Alman Dayanışma ve EÄŸitim Vakfı’nın Kurucu BaÅŸkanlığı yaptım. Türkiye Çevre Koruma ve YeÅŸillendirme Kurumu BaÅŸkanlığı ve Türkiye’de DoÄŸayı Koruma Vakfı BaÅŸkan Yardımcılığı görevlerini üstlendim. YaÅŸamımda topluma hizmet veren sivil toplum kuruluÅŸlarında görev almayı kendime ÅŸiar edindim. Bu kapsamda yukarıda anlattıklarım dışında bir kısmı da mesleÄŸimle ilgili kuruluÅŸlar olmak üzere; Türk-Türkmenistan DerneÄŸi, Türk-Alman Kültür DerneÄŸi, Türk Akustik DerneÄŸi, Türk Parlamenterler BirliÄŸi, Anadolu Kulübü, Su KirliliÄŸi Milli Komitesi, Katı Atıklar Milli Komitesi gibi kuruluÅŸların üyesiyim. Bu kuruluÅŸlardan bazılarında idari görevler de üstlendim. Yüksek tahsilimi ve doktora eÄŸitimimi yaptığım Leibniz Üniversitesi’nin Hannover Åžehir Su Yönetimi ve Atık Teknolojisi Enstitüsü TeÅŸvik DerneÄŸi (ISAH)’nin de üyesiyim...

Hannover'de doktoramın 50. yılının (Goldenes Doktorat) kutlama töreninden, Hannover Leibnitz Üniversitesi İnÅŸaat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. –Ing. Winrich Voß tarafından Ahmet Samsunlu'ya 50. yıl sertifikasının takdimi
(Hannover, 12.01.2019).

Çevre Bakanlığı Bilim Ödülü (1987), Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü Hizmet Ödülü (1991), Alman CumhurbaÅŸkanının verdiÄŸi Liyakat NiÅŸanı (1995), DoÄŸa SavaÅŸçıları 1998 Yılı Ödülü, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Hizmet Ödülü (2003) ve Çevre ve Orman Bakanlığı, “Çevre ve Orman Beratı” (5 Haziran 2004) ve ÇORUMSİAD tarafından verilen onur üyesi beratı (14 Haziran 2008) tarafıma verilmiÅŸtir. Ayrıca Hürriyetçi Türk-Alman Dostluk Cemiyeti Åžeref Üyesiyim (1986).”

AHMET SAMSUNLU ÇEVRE ÖDÜLÜ
“Hayatımda keÅŸke dediÄŸim ve yapamadığım bir konu bulunuyor. Ankara’dan İzmir’e döndüÄŸümde ‘Ahmet Samsunlu Çevre Ödülü’ isimli bir etkinlik organize ettim. Bu ödüllerin jüri üyeliÄŸini de İTÜ’den İstemi Ünsal, ODTÜ’den Gülerman Sürücü, İzmir’den Orhan Uslu yapmışlardı. Törende en iyi doktora, en iyi yüksek lisans ve en iyi lisans çalışması belirlenmiÅŸti. Kazanan çalışmalarda maddi olarak ödüllendirilmiÅŸti. 1985 yılında vermiÅŸ olduÄŸum bu ödülü maalesef devam ettiremedim. Hayatımda ‘keÅŸke’ dediÄŸim bir konu bu oldu. Türkiye’de sosyal boyutlu bazı yenilikler yapmaktan dolayı gurur duyuyorum. Türkiye’de lisans kademesinde eÄŸitim veren ilk Çevre MühendisliÄŸi Bölümü’nü kurdum, bakanlık yaptım, çok kiÅŸinin evlerine sahip olmasına katkı saÄŸladım, projeler yaptım, kitaplar yazdım ve yayınladım


 

R E K L A M

İlginizi çekebilir...

AKATED Yönetim Kurulu Başkanı Yasın Torun: "Avrasya Su Fuarı: Suyun Geleceği için Teknoloji ve Bilgi Buluşması"

Altyapı ve kazısız teknolojiler derneği (AKATED) Yönetim Kurulu Başkanı Yasin Torun, 5-6 kasım 2025 tarihlerinde düzenlenecek Avrasya Su Fuarı'nın...
10 Nisan 2025

Su ve Atık Suya Yaklaşımda Ökotek ile Yeni Perspektifler

Ökotek Yönetim Kurulu Başkanı Şebnem Aybige Barlas, döngüsellik ve değer artırımının kendileri için büyük önem taşıdığını belirterek, upcycling kavram...
7 Mart 2025

Meta Mühendislik Genel Müdür Yardımcısı Taylan Berke Yıldız: "Kaliteden Çok Fiyat Odaklı Satın Alma Yapılıyor"

Dergimizin sorularını yanıtlayan Meta Mühendislik Genel Müdür Yardımcısı Taylan Berke Yıldız, ülkemizdeki tesislerde kullanılacak ekipmanların seçimin...
9 Aralık 2024

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • Enerji & DoÄŸalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yalıtım Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeÅŸilBina Dergisi
  • İklimlendirme Sektörü KataloÄŸu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü KataloÄŸu
  • Yalıtım Sektörü KataloÄŸu
  • Su ve Çevre Sektörü KataloÄŸu

©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.