
Doç Dr. Erdem Görgün: "Türkiye'de, çevre sorunlarının çözülmesi için öğretim üyelerinin ülke problemleriyle daha çok ilgilenmesi gerekiyor."![]()
İstanbul Teknik Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi ve İO Çevre Çözümleri Araştırma Geliştirme Ltd. Şti. yöneticisi Doç Dr. Erdem Görgün, Türkiye’nin çevre kirliliğini çözmek amacıyla yapacağı yaklaşık 70 milyar Avro’luk yatırımın iyi değerlendirilmesi için ulusal birikimin mutlak suretle kullanılması gerektiğinin altını çizerek, ‘18 milyar Avro, sanayicinin ve 50 milyar Avro da belediyenin yapacağı yatırımlara gidecek. Peki, bu parayı nereden bulacağız, diyelim ki bulduk nereye, nasıl harcayacağız? Böyle bir pazarın burada oluştuğunu duyan tüm yabancı şirketler akın akın Türkiye’ye koşuyorlar. Bu işi yaparken hem nitelikli iş gücünü hem de teknoloji açısından kendi kapasitemizi geliştirmek zorundayız’ diyor. Görgün, çevre kirliliğine dair etkili sonuçlara ulaşmak için Organize Sanayi Bölgelerinin harekete geçmesi gerektiğini ve konunun 07-09 Haziran 2006 tarihlerinde İTÜ’de düzenlenecek olan 10. Endüstriyel Kirlenme Kontrolü Sempozyumu’nda, bilimsel bir platformda tartışılmasının, gerçek çözümlerin bulunması adına önemli olduğunu belirtti. Su ve Çevre Teknolojileri: Erdem Görgün’ü, sadece öğretim üyesi kimliği ile değil aynı zamanda İO Çevre Çözümleri’nde almış olduğu görev, bir dönem Çevre Mühendisleri Odası yöneticiliği ve TÜBİTAK- MAM’da yöneticilik gibi bir çok alanda gerçekleştirdiği çalışmalarla tanıyoruz. Çok yönlü çalışmalara sizi götüren etkenler nelerdir, bunları nasıl değerlendiriyorsunuz? Doç. Dr. Erdem Görgün: Çevre konuları aslında çok geniş bir alana yayılıyor ve bu alanda varolan problemleri çözmemiz gerekiyor. Tabii ki çevre mühendislerinin, problemlerin tümüyle ilgilenmesi mümkün değil ama çevre mühendisliği çok geniş bir mesleki alanda gerçekleştiriliyor. Dolayısıyla çok yönlü olmak gerekiyor. TÜBİTAK’ta da çevre ile ilgili bir bölümün üç yıldan fazla sorumluluğunu üstlendim, orada uygulamayla iç içeydik yani hem sanayicilerin hem de kamu kuruluşların çevreyle ilgili hayata dair problemlerini nasıl çözebileceklerine yardım ediyorduk. Bu anlamda TÜBİTAK’ın, üniversitelerden farklı bir yapısı olduğunu düşünüyorum. TÜBİTAK’tan üniversiteye döndükten sonra üniversiteye dışarıdan bakma fırsatım oldu ve gördüm ki üniversitelerin bu ülkenin gerçek ihtiyaçlarına dair sıkıntıları var. Üniversitelerde ciddi bir çözüm potansiyeli var ama mevzuata yönelik problemlerden ötürü bu potansiyel fiiliyata geçirilemiyor. Buralarda bilgi birikimi yüksek önemli insanlar var ve bunlar, birikimlerini mevzuat yüzünden endüstriye/uygulamaya aktaramıyor. Bu eksiklik öğretim üyelerinin kendisini şekillendirmesini ve geliştirmesini engelliyor. Öğretim üyesi bu yolda zihinsel bir gelişim gösteriyor ve ‘nasılsa ben dışarıya dönük bir faaliyette bulunamam, burası üniversite, üniversite bunun yollarını bana sonuna kadar açmamıştır. O zaman ben de buna değinmeden ne yapabilirsem onu yaparım’ şeklinde bir davranış kalıbı içine giriyor. Bu da zamanla öğretim üyelerinin bilimsel verimliliklerini, kişisel heveslerine bağlı olarak engellemese bile, ülke ihtiyaçlarına dönük çözüm üretme konusundaki verimliliklerini olumsuz etkiliyor. Bunun ayırımına vardığım için arkadaşımla birlikte teknokent yapılanmasına gitmenin doğru olduğunu düşündük. Bu problemin çözülebileceği tek araç şu anda teknokentlerdir. 2000 yılında çıkmış olan ‘Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’; her üniversitenin içinde bir teknokent kurulabileceğini, buralarda araştırma firmalarının yer alabileceğini, sanayicinin ve kamu kuruluşlarının gerçek problemlerine dönük çözüm üreten projelerin yapılabileceğini ve buradaki firmalarda, öğretim üyelerinin çalışabileceğini belirtiyor ve teşvik ediyor. Üniversitelerde bu girişim çok yeni, eminim önümüzdeki yıllarda genişleyecek ve öğretim üyeleri gerçek hayatta ülke problemleriyle daha fazla ilgilenecek. Ülkemizde, Tuzla’da yaşanan felakete benzer bir olay olduğunda çok sayıda öğretim üyesi bunun üzerine konuşuyor. Bu kadar çok problem var, bu kadar çok öğretim üyesi bu problemlerin çözümüne dair fikir sahibi. O halde neden bu problemler çözülemiyor? Problemler, ancak sistematik bir şekilde ülke politikalarının içerisine girilmesiyle çözülebilir. Su ve Çevre Teknolojileri: İO Çevre Çözümleri Araştırma Geliştirme Ltd. Şti., alanında hangi eksikliği gidermek için kuruldu? Doç. Dr. Erdem Görgün: Endüstride, çevre kirliliği ile ilgili büyük bir problem var. Bunun, basına yansıyan yüzü ise buz dağının görünen kısmı. Çevre konularında, Türkiye’de önemli bir bilgisizlik yaşanıyor. Çevre konularını iyi yöneten sanayici, hammaddede özellikle su ve enerjiden ciddi oranda tasarruf sağlayabilir. Bu noktada sanayiciye yardım etmek için hizmet veriyoruz.; ‘İşimi nasıl daha iyi ve daha ucuz yaparım’ sorusunun cevabını, İO Çevre Çözümleri’nde bulmaya çalışıyoruz. Su ve Çevre Teknolojileri: İO Çevre Çözümleri’nin çalışma alanlarına baktığımız zaman ‘Temiz Üretim Teknolojileri’, ‘Arıtma Tesislerinin İyileştirilmesi’, ‘Atık Yönetimi’, ‘Uluslararası Projeler’ gibi birçok alanda hizmet verdiğini görüyoruz. Bu çalışmalardan özellikle ‘Atık Yönetimi’ ve ‘Arıtma Tesislerinin İyileştirilmesi’ konularından bahsedebilir misiniz? Doç. Dr. Erdem Görgün: Endüstrinin ve kamu kuruluşlarının çevreye dönük problemlerini çözmek için kurulan İO Çevre Çözümleri’nde atık yönetimi büyük önem taşıyor. Öncelikle atıktan; sıvı atık, gaz atık ve katı atık çeşitlerini anlamamız gerekiyor. Atık yönetimi, İngilizce’den tam tercüme edildiğinde sadece katı atık ya da tehlikeli atıklar olarak algılanıyor. Atık; bir üretim prosesi sonucunda artık işe yaramayan, atılması istenen ya da üretim ortamından dışarı çıkarılması istenen fazlalık olarak tanımlanmalıdır. Biz de bunu en uygun şekilde üretim ortamından çıkaralım, üretime tekrar döndürelim, geri kazanalım ve eğer atacaksak doğayı tahrip etmeyecek bir şekilde atalım. Bu konuda dünyada uygulanan teknolojileri, Türkiye’de uygulamaya çalışıyoruz ki atık yönetiminden kastımız da budur. Yakın zamanda yaşanan Tuzla faciasında olduğu gibi sanayileşmiş bölgelerimizin çoğunda ciddi bir atık sorunun yaşandığını görüyoruz. Bu sadece tehlikeli atıklarda değil sıvı, katı ve gaz atıklarda da var. İyi bir denetim mekanizması oluşturamadığımız için bu atıklar büyük oranda doğaya veriliyor ve halk sağlığı sanayinin arkasından geliyor. İO Çevre Çözümleri’nin de göstermek istediği; sanayicinin, atıklarını doğayı tahrip etmeden ve halk sağlığını tehlikeye atmadan uzaklaştırabilirken de para kazanabileceğidir. Ama bunun için haksız rekabet koşullarının ortadan kalkması gerektiğini de göstermeye çalışıyoruz. İyi bir denetim mekanizmasının gelişmesi için çalışmalar yapıp uygulamalarda bulunuyoruz. Su ve Çevre Teknolojileri: Türkiye’de endüstriyel kirlenmeyle ilgili teorik ve pratik çözümlerin sunulacağı İTÜ 10. Endüstriyel Kirlenme Kontrolü Sempozyumu, 07-09 Haziran 2006 tarihleri arasında gerçekleştirilecek. Daha önceki yıllara bakarak, gerçekleştirilen bu sempozyumun amacına ulaşıp ulaşmadığını söyleyebilir misiniz? Doç. Dr. Erdem Görgün: İTÜ Endüstriyel Kirlenme Kontrolü Sempozyumu, İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından 1988’den beri düzenleniyor. Şu anda 10.’su yapılıyor, iki yılda bir yapılıyor ki Türkiye’de çevre konularının yeni olduğunu düşünürsek, yaklaşık 20 yılını doldurmuş bir sempozyumun ne kadar önemli olduğunu görebiliriz. Bu sempozyumlar dizisinin kalitesinin bir ölçüsü de kaç yıldır devam ettiği ile ilişkilidir bilimsel anlamda. Yani iki yılda bir yapılan, 20 yılını doldurmuş ve 10.’su düzenlenen bir sempozyum büyük bir başarıdır. Ayrıca İTÜ 10. Endüstriyel Kirlenme Kontrolü Sempozyumu’nun başarısının bir diğer göstergesi, bu konuda ses getiren tek bilimsel platform oluşudur. Endüstriyel kirlenme kontrolü konusunda çok tartışma yapılıyor ama bunların çoğu bilimsel temellerden uzak. Üniversiteler ise Türkiye’nin en bilimsel platformları. Bu nedenle, bu konuların üniversite çatısı altında tartışılması gerçek çözümlerin bulunması adına gerçekten olumlu ve önemli. Endüstri, çevre konusunda yaklaşık olarak 18 milyar Avro’luk bir yatırımla karşı karşıya; bu rakam Çevre ve Orman Bakanlığı’nın yaptırdığı ciddi bir araştırmaya dayanıyor. Bu rakamın; nereden temin edileceği, sanayicinin ve Türkiye’nin gücünü nasıl etkileyeceği, hangi teknolojilerin kullanılacağı, bu teknolojilerin yerli mi yabancı mı olacağı, bundan en az zararla çıkmak için nasıl bir stratejinin izlenmesi gerektiği ciddi bir şekilde tartışılmalıdır. Sempozyumda, bu konuları konuşmak amacıyla AB’den konuşmacılar ve uzmanlar gelecek. Bu kişiler AB’deki sürekliliği anlatacaklar. Daha sonra bir panel yapılacak ve bu konu ile ilgili fikirler tartışılacak. Böylece bizim bu süreçte AB Çevre Direktifleri’ne uymamız konusunda neler yapacağımıza dair çok önemli bir platform oluşacak. AB’de yürürlükte olan endüstriyel kirlenme ile ilgili mevzuat şunu gerektiriyor: Siz atıklarınızı arıtacaksınız ama artık AB sizin üretim sürecinize de karışacak. Tüm sanayi makinelerinin üretim teknolojilerinin yeniden gözden geçirilmesi, bunların çevreye uyumlu hale getirilmesi, geri kazanıma teşvik edilmesi, enerjinin maksimum ölçüde tasarruf edilmesi, mevcut hammaddelerin terk edilerek çevre dostu hammaddelerin kullanılması, bir ülkenin sanayisinin toptan değişmesi demektir. Bu konuda AB’nin kendisi bile çok sıkıntı çekmiştir ki bizde de benzer sıkıntılar yaşanacaktır. Dolayısıyla sanayicinin bu konuda hazırlıklı olması gerekiyor. Her sektör, kendi içinde AB’de yürürlükte olan ve yakın gelecekte bizde de yürülüğe girecek olan ‘Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrolü Yönetmeliği’ne uyarak kendisi için en uygun tekniği ki buna ‘BAT - Best Available Technique’ deniyor uygulaması gerekiyor. Türk sanayisi AB’ye girmek istiyor dolayısıyla onların zorluklarına da katlanmaları gerekiyor. İşte bu noktada sempozyum, bu sürece hizmet etmeye çalışacak. Su ve Çevre Teknolojileri: Sempozyumda, ‘Organize Sanayi Bölgelerinde Atık Su Yönetimi ve Bir Örnek Uygulaması: Dilovası OSB’ adlı sunumuzla yer alacaksınız. Sunumunuzun içeriği nedir? Doç. Dr. Erdem Görgün: Dilovası Organize Sanayi Bölgesi çok ön plana çıkan bir sanayi bölgesidir. Yoğun bir sanayileşmenin varolduğu ovanın her iki yakasında 30 bin kişi yaşıyor. Peki, burada topyekûn bir çözüm için ne yapmak gerekiyor? Öncelikle samimi olmak lazım, hakikaten bu soruna bir çözüm getirecek denetim mekanizması mutlaka olacak, devlet mutlaka sağlıklı bir denetim yapacak. Devlet, her yeri adil ve şeffaf bir şekilde denetlemeli. Sanayici de ‘evet ben bu sorunla yaşamak istemiyorum, bu bana zarar veriyor, üstümdeki ‘kanser sebebi’ yaftasından kurtulmak istiyorum’ ve ‘ne gerekiyorsa yapacağım’ demeli. Masanın bir yanında da bu konudaki çevre teknolojileri sektörü oturmalı. ‘Bu sorunun çözümünde elimizden geleni yapacağız ve olabilecek en uygun çözümlerle elimizi taşın altına koyacağız’ demeli. Masanın bir kenarında da bilim insanları olmalı. Onlar da yine en iyi ve en ucuz bir şekilde bu problemi nasıl çözebilirizin bilimsel verisini aktarmalı. Bu dörtlüyü bir şekilde samimi olarak bir araya getirebilirsek bunu çözmemek için bir neden yok. Herkes bir kár dürtüsüyle hareket ediyor ama diğer aktörler de işin içinde olursa kár dürtüsü ön plana çıkmaz. Dilovası hava kirliliği ile ön plana çıkıyor ama atık su da önemli bir problem orada. 170 civarındaki sanayi firmasının bir çoğunun atık suyu var, çoğunun kendi arıtma tesisleri de var ama sıkıntılı işliyor. Ayrıca Dilovası (Dil Deresi) sadece oradaki organize sanayi bölgesiyle kirletilmiyor, yukarıdan yaklaşık 400.000 kişilik bir yerleşimin atık suları ve Gebze Organize Sanayi Bölgesi de geliyor. Başka organize sanayi bölgeleri de var. Gerçekleştirdiğimiz proje, AB tarafından desteklendi. ‘AB Yüksek Maliyetli Çevre Yatırımlarının Planlanması’ adındaki bu proje, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yürütüldü. Projenin endüstri ile ilgili kısmında ben de görev aldım ve 18 milyar Avro’luk rakamı bu proje ortaya çıkardı. AB, kendi seviyelerine uygun örnek bir fizibilite projesi yapılsın ve bu proje endüstriyel kirliliği temsil etsin istedi ve Dilovası OSB Evsel ve Endüstriyel Atık Su Yönetimi projesi ortaya çıktı. Biz de sempozyumda bu projemizi tanıtacağız ve OSB’lerin çevre kirliliğine dair çalışmalara başlaması için bir kez daha çağrıda bulunacağız. Su ve Çevre Teknolojileri: Ülkemizde çevre konusunda gerçekleştiren etkinliklere bakıldığı zaman çevre konusunda Türkiye’nin bilinçlendiğini ve yabancı yatırımların bunda etkili olduğunu söyleyebilir miyiz? Doç. Dr. Erdem Görgün: Türkiye, çevre konusunda 20 sene öncesine nazaran çok farklı bir yerde. Bunda, AB sürecinin ve sivil toplum kuruluşlarının da çok önemli bir rolü oldu. Onların katkısını mutlaka takdir etmek gerekir. Yine de ülkemizde çevre konusundaki bilinçlenme çok yetersiz, olması gerekenin çok daha gerisinde. Tabii, çevre her zaman ekonomiyle rakip gibi görünüyor. Sürdürülebilir kalkınma kavramı tam olarak oturmadığı için her zaman ‘çevre yatırımı yaparsanız ekonomiyi zor durumda bırakırsınız’ gibi bir argümanla karşımıza çıkan çeşitli gruplar oluyor. Buna benzer fikirlerle verilen mücadeleyle çevre konusunda bir bilinçlenme oldu. Son beş yıllık bir süreçte belediyelerde açılan ihalelere bakarsanız hepsi ya atık su arıtma tesisi yapmaya çalışıyor ya da katı atık düzenli depolama alanı yapmaya çalışıyor. Ceza kanunu da bu konuda yaptırımlarda bulunuyor. Bunlar da çevre konusunda çok olumlu bir gelişmenin olduğunu gösteriyor. 18 milyar Avro, sanayicinin ve 50 milyar Avro da belediyelerin yapacağı yatırımlara gidecek. Peki, bu parayı nereden bulacağız, diyelim ki bulduk nasıl harcayacağız? Böyle bir pazarın burada oluştuğunu duyan tüm yabancı şirketler akın akın Türkiye’ye koşuyorlar. Şu anda çevre konusunda kurulan şirketlere bakarsanız çoğunun yabancı şirket temsilcisi olduğunu göreceksiniz. Bu işi yaparken hem nitelikli iş gücünü hem de teknoloji açısından kendi kapasitemizi geliştirmek zorundayız. Şayet, bunu yapamazsak bu para büyük oranda yurtdışına gidecektir. Bu parayı aşağıya çekmek için Türk mühendisleri ve yerli teknolojileri sonuna kadar kullanmanın yollarını zorlamak gerekiyor. Biz bunu yapamazsak bunu yabancılar yapar ve 70 milyarı alır gider biz de çok daha ağır bir bedel ödemiş oluruz. Son olarak bu yakıcı soruna ilgi duyan tüm tarafları, 07-09 Haziran 2006 tarihlerinde İTÜ 10.Endüstriyel Kirlenme Kontrolü Sempozyumuna davet ettiğimizi belirtmek isterim. Detaylı bilgi www.ekk2006.itu.edu.tr adresinden temin edilebilir. İlginizi çekebilir... Tuzla Deride Anaerobik Çamur Reaktörünün Çökme NedenleriTuzla deri anaerobik reaktörü ile ilgili videolar incelendiÄŸi zaman olayın gaz patlaması olmadığı görülüyor. Gaz basıncından kaynaklı üstünde gaz balo... Yeni Delhi Okhla Atık Su Arıtma TesisiDünya nüfusu artmaya devam etmekte ve tahminlere göre 2030 yılına kadar 8,5 milyara ulaÅŸması beklenmektedir. Bu nedenle modern tarımın karşı karşıya o... Modern Atık Su Havalandırma Teknolojileri: Aerostrip® Åžerit Difüzörler ve Neurosâ„¢ Hava Yataklı Turbo Blower Sistemlerinin Entegre KullanımıAtık su arıtma tesislerinde havalandırma, biyolojik arıtım süreçlerinin verimli iÅŸleyebilmesi açısından en kritik aÅŸamalardan biridir. Oksijenin mikro... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.