
1. GİRİŞ
Türkiye, süreklilik arz eden ulusal ve uluslararası fon yatırımları, kurumsal kapasite artışı, yasal ve kurumsal düzenlemeler (küçük belediyelerin birleştirilmesi dahil) sonucunda kentsel atıksu yönetimi anlamında önemli bir ilerleme kaydetmiştir. Ülkemizde atıksuyu arıtılarak deşarj edilen belediye nüfusu oranı %86’dır [1]. Özellikle kanalizasyon şebekesine ve arıtma tesisleri sayısı ve oranı artmış olsa da Türkiye, OECD ülkeleri arasında atıksu arıtma oranı açısından hala çok gerilerdedir.
Proje Koordinatörlüğünü Prof.Dr. Bilgehan Nas’ın yürüttüğü, 2016 yılında, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından desteklenen TÜRAAT projesi kapsamında Türkiye’deki mevcut AAT’leri, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı verileri, çevre ve şehircilik il müdürlükleri ve belediyeler ile yapılan görüşmeler neticesinde tespit edilmiş ve tesisler tek tek yerinde incelenmiştir. Ülke genelinde işletmede, inşaat halinde ve atıl durumda olmak üzere toplam 1127 adet AAT tespit edilmiştir. Ülke genelinde mevcut AAT’lerinde; bakım&onarım, revizyon, kapasite artışı, yeniden inşa edilecek tesislerin toplam yatırım bedeli 2017 yılı fiyatları ile toplam 1 milyar 457 milyon 132 bin TL olarak belirlenmiştir Anchor
AAT’ler, ilk yatırım ve işletme maliyeti göz önüne alındığında yerel yönetimlere ciddi bir finansal maliyet getirmektedir. AAT’de arıtma prosesi ve tasarım kriterlerinin doğru seçilmesi, ilk yatırım ve işletme maliyetini büyük oranda etkilemektedir. Bu doğrultuda arıtma tesisi planlanırken, ham atıksu karakterizasyonu ve deşarj edilecek veya yeniden kullanılacak suyun kalitesi, arıtma prosesinin belirlenmesinde önemlidir. AAT’lerin sadece alıcı ortam deşarj standartlarını sağlayan “AAT” olarak tasarlanması yerine, “Su/enerji üretme ve hammadde geri kazanım tesisi” olarak tasarlanması yakın gelecekte paradigma değişikliği olarak önümüze çıkacaktır. Bu yüzden “Amaca uygun” AAT tasarımı önem kazanacaktır.
Yazının devamı için tıklayın