
10. Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi![]()
TMMOB Çevre Mühendisleri Odası tarafından organize edilen 10. Çevre Mühendisliği Kongresi, 12-14 Eylül 2013 tarihleri arasında Hacettepe Üniversitesi’nin Beytepe Kampüsü’nde düzenlendi. TÜKÇEV ve ARTEK’in ana sponsorluğunu yaptığı Kongre, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından yapılan açılış konuşmalarıyla başladı. Açılışa çok sayıda akademisyenin yanı sıra TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, CHP Grup Başkan Vekili Muharrem İnce ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar da katıldı. Açılışta ilk konuşmayı Kongre Düzenleme Kurulu Başkanı Yeşer Aslanoğlu yaptı. Aslanoğlu, konukları selamlayarak başladığı konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Yaklaşık dokuz aylık bir emeğin ürünü olarak sizleri bu salonda görmek gerçekten büyük bir mutluluk. Bu noktada bana yardımcı olan Oda Genel Merkez çalışanlarına çok teşekkür ediyorum. Oda olarak meslektaşlarımızın haklarını savunmanın yanısıra çevre sorunlarına işaret ederek, çözüm yollarını araştırmak ve bunları paylaşmak, Oda olarak ana görevlerimizden birisi. Bilimsellikten ve teknikten uzaklaşılmadığı sürece sorunların çözülebileceği inancındayız. Ve bu inançla kongremizin hazırlıklarını sürdürürken ana amacımız, bilgi ve deneyim paylaşımının gerçekleştiği, akademik, kamu ve özel sektörün biraraya geldiği bir kongre düzenlemekti. Katılımcı profili de bu amaca ulaştığımızı gösteriyor. Benimle birlikte kongre kurullarında çalışan meslektaşlarıma, akademisyenlere ve meslektaş adayı ve öğrenci arkadaşlarıma, destekçimiz kamu kurum ve kuruluşlarına, bize ev sahipliği yapan Hacettepe Üniversitesi’ne ve özellikle Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nün bütün akademisyenlerine teşekkür ediyorum...” Yeşer Aslanoğlu’ndan sonra kürsüye çıkan Kongre Bilim Kurulu ve Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gülen Güllü ise konuşmasında, Hacettepe Üniversitesi olarak, kongreye katılan konukları ağırlamaktan büyük onur duyduklarını belirterek şunları söyledi: “Ana teması Çevre Yönetimi olan kongrede çok yoğun ve geniş kapsamlı bir programla çevre mühendisliğinin hemen hemen tüm konularında yüksek bir bilimsel standardı yakaladığımızdan dolayı kıvançlıyız. Kongremizin içeriği, yapılan çok sayıdaki başvuru arasından, 36 üniversiteden yaklaşık 105 bilim kurulu üyesinin, akademisyenin değerlendirmeleri sonucunda titizlikle oluşturuldu. Verdikleri destek için tüm bilim kurulu üyelerine teşekkür ediyoruz. Kongrede üç paralel oturumda 76 sözlü sunum ve 66 poster sunum gerçekleştirilecek. Ayrıca konuşmacı olarak ODTÜ Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Dilek Sanin, eski AB Türkiye Daimi Temsilcisi Dr. Nurşen Numanoğlu, Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Çağatay Gülen ve TÜBİTAK Ar-Ge biriminden Nihan Morali gibi dört seçkin bilim insanı da kongrede bizleri bilgilendirecekler...” ![]() “Kongremizin ana teması olan Çevre Yönetimi, doğal ve yapay çevre unsurlarının sürdürülebilir kullanımı ve gelişimini sağlamak üzere yerel, bölgesel ve küresel düzeyde belirlenen, politika ve stratejilerin uygulanması sürecidir. Bunu sağlamak için idari, teknik, hukuki, politik, ekonomik, mali, sosyal ve kültürel araçlar kullanılır. Bu araçların geliştirilmesi, en doğru şekilde kullanılmasının sağlanması ve denetlenmesi aşamalarında çevre mühendislerinin rolü oldukça önemlidir. Çevre mühendisliği konuları, çevre yönetimi şemsiyesi altında toplanabildiği için düzenlenen son iki kongre bu başlık altında açılmıştır. Tüm dünyada artan nüfus, değişen üretim ve tüketim alışkanlıkları, çevre sorunlarını da beraberinde getirmektedir. Üretim ve tüketim hızımızı, bugünkü seyrinde devam ettiremememiz halinde, 2050 yılında iki buçuk dünyaya ihtiyacımız olacağı biliniyor. Bu nedenle yaşanabilir bir çevre için bugünkü büyüme ve refah arayışlarımızın yanısıra farklı çözümler de üretmemiz gerektiği ortadadır. Temiz üretim, sıfır atık gibi yenilikçi çözümler, büyümenin doğal kaynaklar üzerindeki baskısını bir miktar azaltsa da teknolojik gelişmeler, genellikle artan tüketimin gerisinde kalmaktadır. Örneğin yakıt tüketimini daha da azaltan, çevreyle dost otomobiller üretilmesine rağmen otomobil kullanan kişi sayısının hızla artması, fosil yakıtlara bağımlılık nedeniyle hava kirliliği sorununun azalması yerine yükselmesine neden oluyor. Ülkemiz dünyanın 17. büyük ekonomisi olmayı başarmıştır. Ancak küresel ölçekte gösterdiği ekonomik başarıyı kalkınma süreçlerine de yansıtabilmesi gerekiyor. 2023 yılında ilk 10 ekonomi arasında olma hedefini gerçekleştirirken, çevre korunması, insan huzuru ve refahı bileşenlerini gözardı etmeden, kalkınmayı sürdürülebilir kılmamız, bir başka deyişle yaşamın gereksinimlerini ve doğal kaynakların sürdürülebilirliği arasında bir denge kurmamız gereklidir. Ülkemiz hızla kalkınıyor, dünyayı değiştirecek projeler arasında ülkemizde yürütülen büyük çaplı projeler de sayılıyor. Projelerin gerçekleştirilmesi sırasında kamuoyunun desteği ve çevre sorunlarının oluşmasının önlenmesi konusunda devletin üstüne düşeni yapacağına olan inancın geliştirilmesi şart. Çevre mühendisleri olarak sahip olduğumuz bilgi, bilim, teknoloji ve becerilerimizi harmanlayarak yaşanabilir bir gelecek sunacak sürdürülebilir bir kalkınma vizyonunu oluşturulabilmesinde önemli rol oynayabileceğimize inanıyoruz. Tüm paydaşların katılımıyla gerekli politikaları oluşturduğumuz ve uyguladığımız takdirde doğal kaynakların dengeli kullanıldığı, ekonomik ve sosyal alanda sürdürülebilir gelişmeye sahip, yaşanılabilir bir dünya için geç kalmış değiliz...” ÇMO BAŞKANI BARAN BOZOĞLU: “Kamu yararı gözetilmeli” Açılış konuşmalarının üçüncüsü ise Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baran Bozoğlu yaptı. Bozoğlu, “Kongreyi düzenlemeye karar verdiğimizde ülke gündemi bu kadar yoğun değildi ve çevresel hassasiyetler de güncel siyasette bu kadar yer almamıştı” diyerek başladığı konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Bu anlamda, toplumsal hareketlerin arttığı ve çevre sorunlarına karşı taleplerin yükseldiği bir dönemde kongremizi düzenlememiz hiç kuşkusuz bizlere önemli sorumluluklar da yüklüyor. Kamu kurumu niteliğinde bir meslek örgütü olan Odamızın varlık nedeni, mesleğin, meslektaşların ve halkın yararına faaliyetler yürütmektir. Bu önemli görev, ‘çevre’ alanına temas ettiğinde üstümüze daha da büyük sorumluluklar yüklemektedir. Üniversitelerden edindiğimiz bilgi birikimini çevre sorunlarının çözümü adına topluma ulaştırma görevi ülkemiz için çevre mühendislerinin en büyük sorumluluğudur. Halk sağlığıyla doğrudan bağlantısı olan çevre sorunları öncelikle doğru tespit edilmelidir. Çevre sorunları ve etkileri, bilimsel bilgi ışığında tespit edilmeli ve şeffaf, katılımcı bir anlayışla topluma aktarılmalıdır. Sorunların tespitinin ardından kamu yararı gözeten bir anlayışla çözüm üretilmeli ve bu çözüm önerileri toplumun onayına mutlaka sunulmalıdır. Bu noktada, bilimsel kongremizin temas ettiği önemli adımlar bulunmaktadır. Çevre sorunlarının bilimsel verilerle tespitinde ve çözümünde çevre mühendisliği başat meslek disiplinidir...” Dışa bağımlı bir süreç yürütülüyor “Öte yandan, çözüm noktasında teknoloji üretimi devreye girmektedir. Ülkemizde ne yazık ki yerli çevre teknolojisi yeterince gelişmemekte, akademisyenler üniversitelerde Ar-Ge çalışmalarına yönlendirilememektedir. Gerekli teşviklerin bu alana kaydırılamaması nedeniyle de birçok alanda olduğu gibi çevre teknolojisinde de dışa bağımlı bir süreç yürütülmektedir. Arıtma tesisi ekipman ve kimyasallarının, düzenli depolama ekipmanlarının, baca gazı filtre sistemlerinin, laboratuvar cihazlarının yurtdışından sağlandığı, hepimizin çok iyi bildiği bir gerçektir. Bu olumsuz durum, devletin verdiği teşviklerle ve hevesli, heyecanlı bilim çevreleri ile tersine çevrilebilecektir...” Ergene, 3. Köprü, Kanalistanbul... “Bilim insanları ve akademisyenler, bilimsel çalışmalarını tüm zorluklara rağmen yürütmektedir. Düzenlenen onlarca sempozyum ve kongrede bu çalışmalar aktarılmaktadır. Bu önemli toplantılara ve sunumlara rağmen ülkemizde çevre sorunları gittikçe artmakta ve kronikleşmeye başlamaktadır. Ergene Havzası ile ilgili yapılan onlarca toplantı ve projeye rağmen somut adımlar atılamadığı için Ergene Havzası kirliliğini korumaktadır. Tarım arazilerinin bulunduğu bir bölgede, soframıza gelen besinleri besleyen bu havzanın kirlilik etkilerinin halen görülememiş olması ise üzücüdür. Bu havzadaki sorunlar yetmiyormuş gibi termik santral gibi kirletici unsurların Ergene’ye yapılmaya çalışılması da düşündürücüdür. Nüfusu 15 milyona yaklaşan, yani ülke nüfusumuzun yüzde 20’sine sahip olan İstanbul’a yapılan ve yapılması planlanan projeler ise tüyler ürperticidir. Hassas ve özel bir ekosistemi olan Marmara Denizi’nin doldurularak yeni beton alanların yaratılması, Kanalistanbul Projesi, şaibeli 3. Köprü projesi, bilimden uzak 3. havalimanı projesi gibi aynı zamanda nüfus yoğunluğunu da artıracak olan projeler sorunları daha da kronikleştirmektedir. İzmir Gaziemir’de ortaya çıkan tehlikeli ve nükleer atıkların üzerine toprak örtülmesi, SİT alanına HES ve termik santral yapılmaya çalışılması, sorunlu örneklerden sadece bazılarıdır. Kırdan kente göçün halen devam etmesi ile kentlerdeki altyapı ihtiyaçları, sağlıklı suya erişim, atıksu yönetimi, atık yönetimi, gürültü kontrolü gibi konular ise günümüzün diğer sorunları arasındadır. Halihazırda başkent Ankara’nın Bala, Kızılcahamam, Güdül, Şereflikoçhisar ilçelerinde arıtma tesisi bulunmamakta, bu ilçelerin atıksuları, içmesuyu kaynağı olan Sakarya ve Konya havzalarına deşarj edilmektedir. Kızılırmak Havzası’nda bulunan Yozgat, Çorum gibi kentlerin de atıksu arıtma tesisi bulunmamaktadır. Kentsel atıksu arıtımı ve düzenli depolama sahalarında yetersiz olduğumuz somut bir gerçektir. Öte yandan, AB üyeliğini savunup savunmama tartışması bir yana, AB çevre mevzuatına yönelik yapılan onlarca çalışmanın bugün yeterince yürütülemediği ve geçmişte üretilen bilgi birikiminin de rafa kaldırıldığını üzülerek izliyoruz. Ülkemizde halen ulusal atık planı bulunmamakta, hangi tesislerden ne kadar atık çıktığı, nasıl azaltılacağı gibi konular muallakta kalmaktadır. İnternet portalları üzerinden 90’ların algısı ile ‘beyan esastır’ yaklaşımına çevre yönetimi teslim edilmiştir. Halk sağlığını doğrudan ilgilendiren, ülkemizin doğasını tehdit eden konularda ‘beyan esastır’ yaklaşımının bilim dışı olacağı malumunuzdur. Bu bilim dışı uygulamalar yerine mühendislik disiplinini, kütle-denge yaklaşımını, ‘boru sonu’ yöntemlerle değil ‘beşiktan mezara’ yöntemlerle hayata geçirmek gerekir...” ÇED uygulamaları işlevsizleştiriliyor “Aynı bölgede, alanda yapılan projeleri bütüncül değerlendiren stratejik ÇED kavramının hayata geçirilmesi bir tarafa dursun, mevcuttaki ÇED uygulamaları işlevsizleşmekte ve akıl almaz ÇED muafiyetleri sağlanmaktadır. 3. köprüde olduğu gibi geniş alanları etkileyen, önemli projelere Çevresel Etki Değerlendirilmesi raporunun hazırlanması engellenmiştir. Yine maden arama faaliyetlerinde ÇED muafiyeti uygulanmış ve odamızın açtığı dava sonucu yakın zamanda yürütmesi durdurulmuştur. Yaptığımız eleştirilerin, 3. köprü gibi projeler hakkındaki bilimsel yorumlarımızın, daha iyiye nasıl ulaşabileceğimiz yönündeki tartışmaların sonucu olduğu unutulmamalı ve yöneticiler tarafından bu şekilde ele alınmalıdır. Tüm bu sorunlar hiç kuşkusuz çözümsüz değildir. Bilimsel bilgi ve kamu yararı ekseninde oluşturulan politikalar ve bu politikaları temel alarak halkın-doğanın yararını gözeterek hayata geçirilen uygulamalar bizleri çözüme ulaştıracaktır. Kongrelerimizde, sempozyumlarımızda, üniversitelerimizde, laboratuvarlarımızda ürettiğimiz çözüm önerilerinin hayata geçirilmesi için kamu yararı gözeten politika üzerine inşaa edilmiş idari bir yapıya ihtiyaç vardır...” Tek başına bir Çevre Bakanlığına ihtiyaç var “Eklektik, bazı görevleri kesişen, bazı önemli görevlerin de sahipsiz kaldığı bir çevre yönetim biçimi ülkemizde son iki yıldır egemen kılınmıştır. Suyun çevreden ayrı değerlendirildiği, çevre denetimlerinde yeraltı sularının irdelenmediği, havzaların başka bir kurumda planlandığı, denetimlerin başka bir kurumda yapıldığı, doğa korumanın çevreden ayrı değerlendirildiği bir idari yapı oluşturulmuştur. Bu iki başlı, yani Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın günümüzde gittikçe artan çevre sorunlarını çözmesi ne yazık ki mümkün değildir. Mümkün olmadığı da son 2,5 yılda açıkça görülmüştür. İki ayda bir şube müdürlerine kadar görev değişikliklerinin olduğu, genel müdürler de dahil tüm yöneticilerin vekaleten işlerini yürütmeye çalıştığı ve 2013/1 KPSS atamalarında bir tane bile çevre mühendisi istihdam etmeyen bir bakanlığın, çevreyi yönetmesi, taktir edersiniz ki mümkün değildir. Lütfen sayın müsteşar kızmasın, bu gerçeklik ayan beyan ortadadır. Bunu dillendirmediğimiz sürece çözüme ulaşamayız. Ülkemizin tek başına, güçlü, siyasi baskıdan uzak, teknik kadrolarla donatılmış bir Çevre Bakanlığına acilen ihtiyacı vardır. Bu bakanlık kamu yararı gözeten bir algı ile, bir Sanayi Bakanlığı veya Bayındırlık Bakanlığı gibi değil, halk sağlığı, çevreyi korumayı dert eder bir biçimde faaliyet yürütmelidir.” Halk sağlığı gözetilmeli “Kongremiz süresince tartışılacak olan önemli bilimsel çalışmaların halk sağlığı yararına hayata geçirilmesi hepimizin görevidir. Bu görevin yerine getirilmesi için, ülkemizin çevre politikası kamu yararı gözetir bir biçimde ilgili kurum, kuruluş ve kişilerin katılımı ile temel politika olarak belirlenmelidir. Çevre sorunlarının artmasına ve yönetilememesine neden olacak olan KHK’lar iptal edilmeli, kurumsal, idari ve teknik yapısı ile güçlü, tek başına bir Çevre Bakanlığı kurulmalıdır. Üretim-tüketim ilişkisi sorgulanarak ülkemizin enerji ihtiyacı öncelikle tüketimin azaltılması yönünde planlanmalıdır. Enerji verimliliğini sağlayıcı teknolojiler teşvik edilmeli, kayıp ve kaçakların giderilmesi yönünde çalışmalar acilen başlatılmalı ve bölgesel enerji planlamaları ile iletim hatlarındaki kayıplar önlenmelidir. Kentsel altyapı geliştirilmeli, yerel yönetimlerde ve kamu kurumlarında çevre mühendisliği istihdamı artırılmalıdır. Kentsel atıksu arıtma tesisleri, yerli teknoloji ve yerli kaynaklarla sürdürülebilirliği sağlanır bir biçimde hayata geçirilmelidir. Çevre görevlisi kavramı kaldırılmalı, yerine çevre mühendisi kavramı konulmalıdır. Çevre mühendisliği disiplini topluma aktarılmalı, yerli çevresel teknolojiler teşvik edilmelidir... Bahsettiğim mevcut durum tespitleri ve çözüm önerileri gözümüzü korkutmamalı ve kesinlikle karamsar olmamalıyız. Dinamik, genç ve hevesli mesleğimiz, meslektaşlarımız ve odamız, bu sorunların çözümünde öncü rol oynamak noktasında çalışma yürütmektedir...” TMMOB BAŞKANI MEHMET SOĞANCI: “Kral çıplak diyen bir örgüt” “Birliğimiz mesleki, ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda, sayısı bugün ülkemizde 450 bine ulaşan mühendis, mimar ve şehir planlamacısını temsil ediyor. Şüphesiz üyelerimizin hak ve çıkarlarını, halkımızın çıkarı temelinde korumak ve geliştirmek, mesleki sosyal ve kültürel gelişmelerini sağlamak ve mesleki birikimlerini toplum yararına kullanmalarının zeminini yaratmakla görevlidir. O anlamda birliğimiz, meslek alanları üzerinden Türkiye gerçeklerini okumak, toplumu bilgilendirmek, bu politikaların toplum yararına düzenlenmesi için öneriler geliştirmek ve bunların yaşama geçirilmesi için mücadele etmek zorundadır. Yerel ve merkezi karar vericilerin, bizleri bir düşman noktasında bakmadan anlamaya, algılamaya çalışmalarının da zorunlu olduğunu söylüyoruz. Elbette ki bizim bu anlayışımız merkezi ve yerel siyasi iktidarlarla bizi karşı karşıya getiriyor. ‘Kral çıplak’ diyen bir örgütüz. Bilim insanlarının tekniğin ve teknolojinin geldiği noktada söylediğimiz her şey doğruları ve gerçekleri ifade eder, bunlar da bazılarının hoşuna gitmez. Örgütümüz ‘kral çıplak’ demekten çok keyif alan bir örgüttür. Son dönemde gündeme gelen, meslek örgütümüze yönelik yeniden yapılandırma çalışmaları, örgütümüzü işlevsizleştirmeye yönelik yasal düzenlemelerle aslında kimlerin, nasıl rahatsız olduğunun da açık bir göstergesidir. Ama TMMOB, 60 yıla yakın birikimi ve deyimiyle bu saldırılara karşı duracak ve asla eğilmeyecek niteliktedir.” Çevre, yıllar boyunca istismar edildi “Bir ülkenin toplumsal gelişmişliği ve geleceğinin en önemli ve yaşamsal olgusu olan çevre konusu da birliğin gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Ülkemizde çevre, yıllar boyunca istismar edilmiş bir alandır. Altyapı yatırımlarında izlenen yanlış politikalar, doğal kaynaklarımızın ve tarihi-kültürel varlıklarımızı, ormanlarımızı, kıyılarımızı birer rant cennetine dönüştürme çabaları, çevre sorunlarına ilişkin politika yoksunluğu, denetim ve yaptırım eksikliği, uzman kadroların yanlış alanlarda istihdamı, çevre sorunlarını daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmiştir. Toplum için yaşamsal önemi nedeniyle, kültürel ölçekte bir değerlendirme gerektiren ve ulusal ölçekte ele almayı zorunlu kılan çevre politikaları, günlük, geçici, sığ yaklaşımlarla çevre sorununa, çevre sorununu adeta kirliliği önleme, arıtma tesisine indirgenmektedir. Bu süreçte bilimin, hukukun ve aklın getirdiği çevre politikalarının oluşturulmasında başat rolde olması gereken, mühendislik-mimarlık ve şehir planlama disiplinlerinin, teknik bilimsel ve yasal ilkelerinin göz ardı edilerek izlenen bu politikalarla gelinen nokta ortadadır. Yaşam alanlarımızın yok olmaması için, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabilmek için bugün ekolojik bir krize dönüşen çevre sorunlarının çözümünde bütüncül politikaların, hukuksal ve kurumsal düzenlemelerin geliştirilmesi ve uygulanması son derece önemlidir...” ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI MÜSTEŞAR YARDIMCISI PROF. DR. MEHMET EMİN BİRPINAR: “Çevre, siyaset üstüdür” “Bu kongreleri Bakanlık olarak çok önemsiyoruz. Ben Çevre ve Şehircilik Bakanlığına müsteşar yardımcısı olarak iki ay önce başladım. Suçlama ve eleştirilerinizin hepsini kabul ediyorum, problem yok. Ama çözüm için zamana ihtiyacımızın olduğunu, en azından bana zaman verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tecrübesiz değiliz, İstanbul Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün 2003 yılından beri müdürlüğünü yaptım. On sene içinde çevre adına üniversitelerle işbirliği yaparak yılda en az üç tane bu gibi toplantılarda, yönetmelik bazında ve çevre eğitimi noktasında çok güzel çalışmalar yaptık. Çok üzüldüğümüz günler de oldu. 2006 yılında Tuzla’da, bir ilaç üreticisinin gömdüğü 2000 varil gözlerimi yaşartmıştı. Bu varillerin hepsini temizledik ama protestolar ve eleştirilerle de karşılaşmıştık. Boğaz kıyısındaki eğlence yerlerinde yüksek sesli müzik çalan yerleri de kararlı duruşumuzla disipline etmiştik. Bu, belki sürdürülebilir kalkınma noktasında gösterdiğimiz en iyi örneklerimizden bir tanesidir. Ama o dönemde yine gazetelerimiz, benim üzerime gelerek, bir eğlence mekanını çarşafa soktuğum haberini manşetine taşımıştı. Oysa biz, sabaha kadar uyuyamayan karşı kıyıdaki binlerce insanın hakkını savunmuştuk. Çözülemeyecek olan problemin üzerine gidildiği zaman çözülebildiğini çok net bir şekilde biliyoruz. Özgüvenin ve cesaretin çevre mühendislerinde olması gerekiyor. Çünkü çevre mühendisliği ve çevre meseleleri aslında siyaset üstüdür. Hiçbir siyasi partinin tekelinde falan olamaz. Bu milletin ve hatta tüm dünya vatandaşlarının ve canlılarının meselesidir...” Büyük bir özür borcumuz var ÇMO Başkanı Baran Bozoğlu’na katılıyorum; stratejik ÇED’in bu ülkede artık oturması gerekiyor. Bölgeye göre, sektöre göre ÇED sistematiğinin olması ve bunun da siyasi düşüncelerden uzak, iyi vurgulanması gerekiyor. Gelecek nesillere nefes alabileceği bir hava, içebileceği su ve verim alabileceği toprağı onlara bırakmamız gerekiyor. Dedelerimizin, babalarımızın ve kısmen bizim, gelecek nesillere çok büyük bir özür borcu var. Çevreyi bu hale getiren biziz. Bunun partisi de yok, siyasi görüşü de yok. Çünkü bu ülkede her siyasi görüş bir şekilde iktidar oldu. Onların yaptığı şeylerin meyveleri ve İstanbul ortada. Kimi, hangi iktidarı suçlayacağız. Bence suçlanacak bir iktidar yok. Gelecek nesillerin havasını, suyunu ve toprağını maalesef hep beraber kirlettik...” CHP GRUP BAŞKAN VEKİLİ MUHARREM İNCE: “Siyasetçi kadar bürokrat da suçlu” “Sayın Müsteşar Yardımcısı Birpınar, bazı eleştirilerle karşılaştığını söyledi... Her taraf rant kokuyorsa, çocuklarımızın geleceğinden kaygı duyuyorsak, kaç çocuk yapacağımıza, nasıl doğum yapılacağına bir kişi karar veriyorsa; 3. Boğaz köprüsünün nereden geçeceğine çevre mühendisleri, mimarlar, mühendisler değil de helikopterle gezen iktisat fakültesi mezunu karar veriyorsa; ekmeğimizin rengini o belirliyorsa; müsteşar onun, bakan onun, belediye başkanı onunsa, insanların duyarlı olması çok normal. Sadece bugünkü iktidarı değil, son yıllarda gelmiş geçmiş bütün siyasi partileri, aktörleri suçladınız. Hepsinin payı var dediniz. Doğru. Peki tüm bürokratların da payı yok mu? Her devrin bürokratı olanların payı yok mu? Hiçbir siyasetçi tek başına hırsızlık yapamaz. Hırsızlık olabilmesi için, rant olabilmesi için sac ayağı gereklidir: hırsız siyasetçi, hırsız bürokrat ve hırsız işadamı. Yani o planları da birisi çizdi elbette; bir mimar çizdi, mühendis çizdi, siyasetçi karar verdi. Siyasetçi kadar bürokrat da suçludur. Teknik adam da suçludur. Halk da suçludur. Tek başına kim, ne yapabilir? Bir zamanlar ‘ya rab’ diyenlerin bugünlerde ‘ya rant’ dediği, ‘iman’ diyenlerin, ‘imar’ dediği bir ortamda, mücahitlerin müteahhit olduğu, hatta her şeye müsait olduğu bir ortamda, insanların kuşkuyla yaklaşması çok normal...” Aslında her şey normal “Sanayileşme, hızlı kentleşme, nüfus artışı, insanın sınırsız şekilde çevreye müdahalesi, yaşadığımız gezegenin ne yazık ki dengesini bozdu. ‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın’ diyen zihniyetin torunlarıyız biz. O düşüncenin bugünkü torunları da ne yazık ki ‘çevreyi yaşat ki insan yaşasın’ diyemedi. Mimar Sinan’ın çocukları, Itri’nin torunları, İstanbul’da kaçak binalarda bandrolsüz CD’ler dinledi. Bir Yalova milletvekili olarak gururla söylemeliyim ki, Türkiye’nin ilk çevrecisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. 1930 yılında bir çınarın dalını kesmemek için adı köşk olan ama aslında mütevazı bir evi, o Yürüyen Köşk’ü görmeyen bir çevre mühendisi varsa, eksik kalmıştır. Yani bir çınarın bir dalını kesmemek için raylar döşeyerek o evi nasıl yürüttüğünü gerçekten görmelisiniz. İşte 1930 yılında böyle düşünen bir devlet adamı. 2013 Türkiyesi’nde ise Türkiye’yi yönetenler AVM yapmak için, rezidans dikmek için, yol geçirmek için ağaç kesmeyi marifet sayıyorlar. Türkiye’de ne kadar çevre felaketi yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Alınan önlemler, çıkarılan yasalar, yönetmelikler nasıl çıkıyor, önce buna bakmamız lazım. Yani bu yasalarda, uygulamada ortak aklın olmadığını, bilimin olmadığını, hukukun olmadığını, kamu yararının olmadığını hepimiz biliyoruz. Bir ülkede birisi, çevre mühendislerinden daha çok çevreciyim diye konuşuyorsa; bir ülkede dere yatağına bina yapıp, sonra da ‘derelerin intikamı ağır olur’ deniyorsa; bir ülkenin parlamentosunda gece yarısı onayıyla bir torba yasanın içine bir madde eklenerek, o ülkenin mühendisleri, mimarları, şehir planlamacıları işlevsiz ve etkisiz hale getiriliyorsa; büyük projeler ÇED sürecinden muaf tutuluyorsa; 250 bin ağaç kesildikten sonra köprünün güzergahı çevresel hassasiyetler nedeniyle değiştiriliyorsa ve 250 bin ağaç kesildikten sonra kuşlar insanların aklına geliyorsa; çevre duyarlılığı olan yurttaşlarımıza bir ülkenin yöneticisi ‘bazı çevreci tipler’ diyerek onları aşağılıyorsa; nükleer santralin riski ile evdeki mutfak tüpünün riski eşit tutuluyorsa; ülkeyi yönetenler İstanbul’un silüetini bozanlara yaptırım uygulamak yerine, onlara küsüyorsa; bir yabancı şirket için arazi kullanım yasası değiştirilip, tarım arazileri yok ediliyorsa; bu ülkede yurttaşlar, adında ‘çevre’ olan, çevre yazan bir bakanlığa karşı yaşam alanlarını savunmak için sokaklara çıkıyorsa; yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek varken, nükleer santral ihalesi yapılıyorsa, bu ülkede çevre felaketinin olması, o felaketlerin çoğalması, o tür sorunların olması çok normaldir...” Panel de oldukça ilgi çekti Açılış programının sonunda Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gülen Güllü, kongre sponsorları olan TÜKÇEV, ARTEK, Çınar Mühendislik, Encon, Detam, Batıçim, Akademi Zemin, Dokay, Arüv Çevre, Divapan, Enofis, Gülce, Envirotek, Grontmij, Odak, Haliç Çevre Danışmanlık, TÇMB, Çedfem, Marmara Çevre, Anka, Envoy ve Ast’a plaketlerini takdim etti. Üç gün boyunca aralıksız süren oturumlarla devam eden kongrenin son günü ise önemli bir panel yapıldı. “Yerel Yönetimler ve Çevre Yatırımları” başlıklı panel, katılımcıların oldukça ilgisini çekti ve karşılıklı bir tartışma ortamı sağladı. Oturum Başkanlığını Prof. Dr. Cevat Geray’ın yaptığı panelin konuşmacıları ise H.Ü. ÇUAM Müdürü Doç. Dr. Selim Sanin, Doç. Dr. Tarık Şengül, Mehmet Faruk İşgenç ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Günaydın oldular. Panelde, yerel yönetimlerin şehir planlamalarında çevre mühendisleri ve mimarlar gibi uzmanlara ne kadar danıştıkları tartışıldı. Yerel Yönetimler ve Çevre Yatırımları paneli, ilerleyen günlerde de Çevre Mühendisleri Odası tarafından kitaplaştırılacak. İlginizi çekebilir... Standart Pompa, Bu Yıl da İSO İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Listesindeİstanbul Sanayi Odası'nın Türkiye'nin İkinci 500 Büyük Sanayi Kuruluşu Listesi'nde bu yıl 41 sıra yükselerek 391. sıraya yerleşen Standart... Wilo, Sürdürülebilir Tüketim Bilincini DestekliyorYaz aylarının etkisiyle artan sıcaklıklar, su ve enerji tüketimini kritik seviyelere taşıyor. Su teknolojileri alanında faaliyet gösteren öncü marka W... Prof. Dr. Metin Sözen Hayatını KaybettiTürkiye'de doğal ve kültürel mirasın korunması çalışmalarının öncülerinden, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı'nın (ÇEKÜL) ku... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.