
"Sanayide AB Çevre Mevzuatına Uyum"![]()
2002 yılında Johannesburg Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi’nde sunulan Ulusal Rapor’da Türkiye Cumhuriyeti’nin çevre politikasının ana hedefi, sürdürülebilir kalkınmayla birlikte çevrenin korunması ve geliştirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Bu politikanın temel ilkesi, doğal kaynakların yönetimi, insan sağlığı ve doğal dengenin korunması koşuluyla sürdürülebilir bir kalkınmanın sağlanması ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir Türkiye bırakılmasıdır. AB üyeliği ve sürdürebilir kalkınma stratejisi arasındaki bu doğrudan ilişki nedeniyle çevreye ilişkin AB mevzuatına uyum sağlanması ve bu mevzuatın uygulanması, Türkiye’nin AB’ye katılma ve sürdürülebilirlik hedefine ulaşması bakımından da büyük önem taşımaktadır. Öte yandan, AB çevre mevzuatına uyum, gelişen Türkiye sanayisi için zorlu bir süreç olacaktır. Uyum sürecinin önemi ve zorluğu, çevre konusunun kapsamının çok geniş olmasından ve bu sürecin, ekonomik, sosyal, kültürel hayat ve çevre kalitesi üzerindeki etkilerinin henüz bilinmemesinden kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin, AB Çevre Mevzuatı ve uygulamaları açısından mevcut durumunun belirlenmesi, uyum sürecinde doğru adımların atılmasına önemli etki sağlayacaktır. Benzer süreçlerden geçen yeni üye ülkeler incelendiğinde, ilk adımda mevzuatın ekonomik etkilerinin irdelendiği, risklerin ve önlemlerin tanımlandığı, düzenleyici etki analizlerinin ortaya konulduğu görülmektedir. Bu değerlendirmeler yapılmaksızın, AB mevzuatının uygulanması, öncelikle sanayi kuruluşları daha sonra ülke ekonomisi üzerinde olumsuz etkilere yol açabilecektir. Bu nedenle, TÜSİAD, sürdürülebilir kalkınma ve sanayinin rekabet edebilirliği ilkelerinden hareketle "Sanayide AB Mevzuatına Uyum" çalışmasını gerçekleştirmiştir. AB kriterlerine göre her bir aday ülke topluluk mevzuatının tümünü ulusal hukuk düzeni içerisinde kabul eder ve idari sistemini buna uygun hale getirir. Ülkemizde AB çevre mevzuatı ile ulusal mevzuatın uyumlaştırılması süreci Çevre ve Orman Bakanlığı öncülüğünde yürütülmektedir. Kasım 2006’da yayımlanan AB İlerleme Raporu’nda atık yönetimi ve gürültü dışında hava kalitesi, doğanın korunması ve su kalitesi alanlarındaki mevzuatın aktarımının genel olarak düşük düzeyde olduğu belirtilmiştir. Büyük Endüstriyel Kazaların Kontrolü (SEVESO II), Büyük Yakma Tesisleri, Entegre Kirlilik Önleme ve Kontrol (EKÖK) ve benzeri direktifleri kapsayan "Endüstriyel Kirlenmenin Kontrolü ve Risk Yönetimi" alanında ise ilerlemenin olmadığı, mevzuatla uyumun gerçekleşmediği ifade edilmiştir. Dolayısıyla endüstriyel kirlenme alanında mevzuata yönelik hazırlıkların hızlanacağı tahmin edilmektedir. Çevre ve Orman Bakanlığı "Yüksek Maliyetli Çevre Yatırımlarının Planlanması için Teknik Yardım Projesi"nde, Türkiye’de yirmi yedi sektörde EKÖK Direktifini uygulamak için özel kuruluşların yapması gereken yatırımların toplam 13Ğ14 milyar euro civarında olacağı öngörülmüştür. Aynı projede kamu sektöründe ise yaklaşık 50 milyar euro yatırım yapılması gerektiği belirtilmektedir. Kimyasallar için tahmin edilen yatırım miktarının da bu rakamlara dahil edilmesi gerekir. "Sanayide AB Çevre Mevzuatına Uyum" çalışmasının temel hedefleri; yakın zamanda önemli yatırım kararları almak zorunluluğu ile karşılaşacak olan Türkiye sanayinin çevre duyarlılığı açısından durumunu irdelemek, uyum sürecinde sanayicinin karşılaşacağı benzer sorunlar, ihtiyaç ve talepler için ortak çözüm yolları önermek, sanayiciye, uyum sürecinde doğru bir planlamanın gereğini ve adımlarını gösterebilmek ve Türkiye Cumhuriyeti adına müzakerelere katılacak heyete bu sonuçların sunulması ile müzakere heyetine yeni açılımlar sağlamaktır. Sanayinin Farkındalığı ve Bilgilerin Paylaşımı Bu çalışma sürecinde sanayiyi doğrudan ilgilendiren Entegre Kirlilik Önleme Kontrolü (EKÖK) Direktifi ve Mevcut En İyi Teknikler Referans Dokümanları’nın (BREF) yanı sıra SEVESO II, REACH (Kimyasallar Mevzuatı), Su Çerçeve, Hava Kirliliği, Atık Yönetimi ve Gürültü ile ilgili direktifler hakkında bu çalışma kapsamındaki işletmelerin bilgi seviyesinin yetersiz olduğu görülmüştür. AB ile ilgili gelişmeler daha çok sektörel dernekler ve Çevre ve Orman Bakanlığı’nın internet sayfası aracılığıyla izlenmektedir. Geliştirilen öneriler; Çevre ve Orman Bakanlığı, AB çevre mevzuatı ile hukuki ve teknik uyum sağlamak amacıyla AB ile aynı temellere dayalı ve kolaylıkla erişilebilir bir veri tabanı oluşturmalıdır. Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu, sanayinin AB çevre mevzuatına ilişkin farkındalığını artırmaya yönelik çalışmalarını yoğunlaştırmalıdır. Çevre ve Orman Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, sektörel dernekler, üniversite ve araştırma kurumları ve ilgili diğer kuruluşlar tarafından sanayiye (özellikle KOBİ’lere) yönelik çalıştaylar düzenlenmelidir. Uygulama ve yükümlülükler hakkında bilgi aktarılmalı ve uygulama kılavuzları ile tüm paydaşlara ulaşılmalıdır. İşletmeler tarafından işletme içi bilgilendirme ve eğitim çalışmaları planlanmalı, yöneticiler ve çalışanların tümü sürece dahil edilmelidir. Yürürlükteki veya yürürlüğe girecek olan mevzuat ve Bakanlığın yürüttüğü projeler hakkında paydaş görüşlerinin yer alacağı, uygulamaya yönelik soru ve sorunların iletileceği internet tabanlı bir portal oluşturulmalıdır. Ayrıca, Çevre ve Orman Bakanlığının internet sayfasının daha iyi düzenlenmesi ile kullanıcıların bilgilere daha kısa sürede ulaşması sağlanabilir. Çevre Politikası, Yasal Düzenlemeler ve Rekabet Gücü Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlıkları yürütülen ulusal mevzuatın oluşturulmasında izlenen yöntem yeterli değildir. Çevre kanunu ve önemli bazı yönetmelikler yeterince geniş tabanlı tartışılmadan yürürlüğe girmiştir. Denetim ve izleme alt yapısındaki yetersizlikler ve bozulmalar, kayıt dışı ekonomi, haksız rekabet, tarife dışı engeller gibi sanayiyi doğrudan etkileyen olumsuzluklar, uygulama sürecinin en önemli sorunlarıdır. Bu sorunların çözümüne yönelik ilerleme sağlanamadığı takdirde, uygulamaların başarıya ulaşma düzeyi düşük olacaktır. Çevresel önlemleri ileri düzeyde uygulayan gelişmiş ülkeler yoğun Ar-Ge faaliyetleri ve sahip oldukları katma değer sağlayan yenilikçi teknolojileri sayesinde, rekabet güçlerinin olumsuz etkilemesini engellemişlerdir. Ülkemizde, çevre yatırımları kısa vadede maliyetleri artıran bir unsur olacak, fakat ürün ve üretim tekniklerinin geliştirilmesi ile uzun vadede rekabet açısından önemli bir avantaj haline gelecektir. Türkiye Çevre Politikası, AB’ye sunulan Ulusal Program ile birlikte, içerik olarak AB seviyesine yaklaşmıştır. Fakat bu politikanın desteklenmesi için uygulamaya dönük çalışmalar yetersiz kalmaktadır. Bu kapsamda: Çevre politikası, yenilikçi yaklaşımın gelişmesini ön plana alan, verimliliği arttıran, karşılaştırılabilir fayda yaratan, ikincil ürünlerin elde edilebildiği yeni ürün ve üretim tekniklerini destekleyerek, üretimin artırılmasını teşvik etmelidir. Sanayiye dönük çevre politikaları, Ar-Ge faaliyetlerini daha fazla teşvik edici nitelikte olmalıdır. Ulusal mevzuatın belirlenmesi için hazırlık çalışmaları, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koordinasyonunda sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve diğer paydaşların katılımı ile şeffaf ve görüşlerin karşılıklı olarak aktarılabileceği bir ortamda yürütülmelidir. Temiz Üretim EKÖK Direktifi’nin uygulanması ile işletmelerde üretim süreçlerinin "mevcut en iyi teknikler" doğrultusunda yeniden ele alınması gerekecektir. Bu süreçte, yatırımlar, hammadde değişiklikleri, prosesin yeniden tasarımı ve nadiren de olsa üretim prosesinin yeniden yapılandırılmasını gerektirmektedir. Bu nedenle, "Temiz Üretim" teknik ve teknolojilerine tüm sanayinin uyumu ve uygulamanın yaygınlaşması zaman alacaktır. Küçük ve orta ölçekli firmaların bu süreçte daha fazla yönlendirilmeye ve desteğe ihtiyacı olacaktır. Bu kapsamda önerilen: Bir "Temiz Üretim Merkezi"nin kurulmasıdır. Temiz üretim teknolojilerinin etkili olarak kullanılabilmesi için Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koordinasyonunda, uzman kişi ve kuruluşların işbirliğinde teknik kapasiteye sahip, tüm bilgi ve verileri aynı çatı altında toplayan bir merkezde gerçekleştirilecek Ar-Ge faaliyetleri doğrultusunda sanayiyi yönlendirilmelidir. Denetim Mekanizması Kaynak ve kapasite eksikliği, yetki karmaşası, denetleyenin denetlenememesi gibi, denetim alt yapısındaki sorunlar, amaca yönelik bir denetim yapılmasını zorlaştırmaktadır. Bazı sektörlerde önemli miktarda kayıt dışı ekonomi olması nedeniyle mevzuatın uygulamalarına dönük etkin bir denetim mekanizması ve alt yapısı kurulamadığı takdirde, yükümlülüklerini yerine getirenler ve getirmeyenler arasındaki haksız rekabet artacaktır. "Ulusal Çevre Ajansı"nın kurulması uygulama sırasında karşılaşılan sorunlara kısa zamanda net çözümler getirebilir. Çevre mevzuatının başarıyla uygulanabilmesi denetim mekanizmasının alt yapısını oluşturan teknik kontrol, izleme, ölçüm ve raporlamanın sürece uygun olarak kapasitesinin geliştirilmesine bağlıdır. Bu ajans denetim mekanizması kapsamındaki görevleri üstlenecek şekilde, tüm teknik izleme ve denetim faaliyetlerinden sorumlu yarı bağımsız ve bölgesel ve/veya sektör spesifik merkezlerden oluşabilir. Düzenleyici Etki Değerlendirmesi Düzenleyici Etki Değerlendirmesi (DED), hükümetin hazırladığı taslak mevzuatın yürürlüğe girmesi ve/veya yürürlükteki mevzuatın değişimi sonucu meydana gelebilecek olumlu ve/veya olumsuz sonuçlanabilecek ekonomik etkilerin sistematik ve tutarlı olarak incelenmesi için kullanılan bilgi temelli bir yöntemdir. DED, net maliyet tahminlerini vermekte ve bu maliyetleri ulusal bütçe, mahalli bütçe, özel sektör, tüketiciler vs. gibi farklı sektörler arasında paylaştırmaktadır. DED, ekonomik, sosyal ve çevresel etkilerin kapsamlı analizinin yanı sıra sanayi-hükümet-toplum arası iletişime de hizmet etmektedir. İletişim süreci, inceleme sonucu ortaya çıkan bilgilerin karar alıcılar ve karardan etkilenecekler ile paylaşılmasını içermektedir. Ayrıca, bu paylaşım DED’in şeffaflığa olan katkısını da göstermektedir. Müzakere sürecinde, EKÖK Direktifi kapsamında sektör ve hatta endüstriyel tesis bazında geçiş süreleri ve finansman destekleri talep edilmesi gerekecektir. Müzakere heyetinin bu konuyu güçlü bir pozisyon ile sunabilmesi, geçiş süresi ve finansman taleplerinin gerekçelerinin DED ile somut olarak ortaya konulabilmesine bağlıdır. "Düzenleyici Etki Değerlendirmesi" çalışmaları, Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koordinasyonu ile sanayi temsilcilerinin de katılımıyla bir an önce gerçekleştirilmelidir. Çevre Maliyetleri ve Finansman Modelleri Bu çalışma kapsamında değerlendirilen sektörel dernekler, çevre yatırımlarının Avrupa Birliği hibeleri, devlet teşvikleri ve krediler ile karşılanması ile sanayinin yükünün hafifletilmesinin gerekliliğini vurgulamış mevcut finansman olanakları hakkında sanayinin çok az bilgi sahibi olduğunu belirtmiştir. EKÖK Direktifi ve bunun gibi, yüksek maliyetli yatırım gerektiren çevre direktiflerine uyum sağlamak için gereken finansmanın karşılanmasında, finans kuruluşları tarafından sağlanacak kredilerin, ISPA, SAPARD, PHARE, IPA gibi AB programlarının veya çeşitli teşviklerin yetersiz kalacağı tahmin edilmektedir. İncelenen sektörel derneklerin büyük çoğunluğu, sektörlerinin tüm çevre maliyetlerinin genel bütçe içindeki payının % 0Ğ1 arasında olduğunu ifade etmiştir. Diğerleri ise çevre konusunda bir maliyet belirtmemiştir. Bu durumda söz konusu sektörlerde çevre için ayrılan bütçenin, AB mevzuatına uyum sürecinde gerekli olan yatırımlar için yetersiz olacağı anlaşılmaktadır. Görülmektedir ki, sanayinin önemli bir bölümünde, AB çevre mevzuatına uyumun getireceği çevre yükümlülükleri hakkında bilgi eksikliği vardır. Sanayinin genelinde çevre yükümlülüğü, yürürlükteki mevzuatının gereklerinin asgari olarak yerine getirilmesi ile sınırlı kalmaktadır. Çevre konusunda AB’ye uyum süreci başlamadan önce sanayi bir durum tespiti yaparak hazırlık ve uygulama planı ortaya koyamaz ise, uygulamada ciddi sıkıntılar meydana gelecektir. Mevzuat uygulamalarının etkilerinin sanayinin değişik kesimlerine yansıması da farklı olacaktır. Yükümlülüklerin gereklerini öncelikle uygulamak durumunda kalan bir kısım işletme, mevcut finansman enstrümanlarının yetersiz kalması nedeniyle öz kaynaklarını kullanmak zorunda kalabileceklerdir. Özellikle imkanları kısıtlı olan KOBİ’lerin, bu süreçte finansman desteği olmadan beklenen yatırımları gerçekleştirebilmesi mümkün görünmemektedir. Bu nedenle, uyum sürecine ilişkin yapılması gereken yatırımlar yeni bir finansman modelini zorunlu kılmaktadır. Gerekli olan geçiş sürelerinin planlanması açısından da finansman modelinin ortaya konulabilmesi büyük önem taşımaktadır. Çevre ve Orman Bakanlığı’nın koordinasyonu ile, sanayi, ilgili kamu kurumları ve bankacılık sektörünün temsilcilerinin, ve konuyla ilgili diğer uzmanların katılımıyla bir çalışma komisyonu oluşturularak çevre ve temiz teknoloji yatırımlarının finansmanını sağlayacak yeni bir yapılanmanın kurgulanması gerekmektedir. Hazırlayan Prof. Dr. Selahattin İncecik, Doç. Dr. Erdem Görgün, Tayfun Ateşsaçan ve Aslı Erengüç İlginizi çekebilir... İklim Kriziyle YüzleÅŸmek: İklim Eylemi için Bir Kaldıraç Olarak Suİklim etkilerinin geri döndürülemez hale gelebileceÄŸi kritik dönüm noktalarına hızla yaklaşıyoruz.... VEGA Türkiye, YaÄŸmur Suyu Depolama Sistemini Hayata GeçirdiSürdürülebilirlik odaklı bu sosyal sorumluluk projesi, çevreye duyarlı bir gelecek için adım atıyor. DoÄŸal kaynakları koruyan sistem, su israfının önl... Konteyner Tip Atık Su Geri Kazanım SistemleriBu proje, bir ilaç firmasının günlük 110m3 kapasiteli atık suyunun %90+ oranında geri kazanılması için kullanılan membran teknolojilerinin kullanı... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.