BIODESULF
HANASU
SAKA ARITIM
WAVIN

Tehlikeli Atıklar

Tehlikeli Atıklar

DOSYA
13. Sayı (Mart Nisan 2007)

Zehirli varillerin ardından, 2006 yılı gerçekten bir milat olmuş mudur?
Geçen sürede bunu doğrulayacak neler yapıldı? Yeni yasalar, düzenlemeler, projeler var mı? Nihayet tesisler yükseliyor mu?

Yoksa tehlikeli atıklar, deprem tehlikemizde olduğu gibi yeni varillerle ortaya çıkana kadar gündemin arka sayfalarında

yerini aldı mı? Bütün bu soruları sektörün taraflarına yönelttik. Aldığımız yanıtları dosyamızda okuyabilirsiniz.

Ancak bizim gördüğümüz; uygulamadaki küçük kıpırtılar hariç, soru hala aynı soru; "Milyon tonluk tehlikeli atıklar nasıl bertaraf edilecek?"

Çevre ve Orman Bakanlığı

Müsteşarı Hasan Zuhuri Sarıkaya;

"Endüstriyel atık bertaraf tesislerinin hayata geçirilebilmesi için mutlaka özel sektörün katkısı gerekiyor"


Sürdürülebilir atık yönetimi; çevresel, ekonomik ve sosyal yönleriyle gerçekleştirilmek istenen sürdürülebilir kalkınmanın önemli bir parçasıdır. Atıklar, sürdürülebilirlik bakımından iki önemli etkiye sahiptir; İlk olarak, oluşan atıklar kaynakların ne derece etkin ya da verimli kullanıldığının bir göstergesidir; ikinci olarak ise, atıkların çevreye duyarlı ve ekonomik biçimde uzaklaştırılması gereğidir.

Atık yönetiminin ilk kuralı olan atık üretilmesinin engellenmesi, aynı zamanda kaynakların korunması anlamına gelmektedir. Atık, yok edilmesi gereken bir madde değil geri kazanılması gereken kaynak olarak görülmektedir. Sürdürülebilir atık yönetiminin hedefi, kaynakların kullanımında döngüsel sürece geçerek nihai tüketim sonucunda oluşan atıkların faydalı amaçlar doğrultusunda tekrar kullanılmasıdır.

Atık geri dönüşüm ve geri kazanımı ile sağlanacak atık azaltım oranı ne olursa olsun, kentsel katı atığın belli bir kısmı mutlaka atık depolama tesislerinde bertaraf edilmek zorundadır. Türkiye’de düzenli depolama tesislerinin planlama, tasarım ve işletmesi hakkındaki temel esaslar "Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği" ve "Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği" ile düzenlenmiştir.

Düzenli depolama, her katı atık yönetim sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır. Biyolojik arıtma ve yakma gibi dönüştürme prosesleri kendileri atık ürünler oluşturdukları için mutlaka belli miktarda atığın düzenli depolama tesisinde bertarafı gerekir.

AB Düzenli Depolama Direktifi’nde, atık depolama alanlarına kabul edilecek biyolojik olarak parçalanabilir atıklar için, 1995 yılı biyolojik olarak parçalanabilir atıklar üretimini baz alan etkin bir azaltma uygulaması öngörülmektedir. Bu düzenlemelere göre, üye ülkeler düzenli depolama alanlarına kabul edilecek biyolojik olarak parçalanabilir atık miktarı 2020 yılına kadar 1995’deki yıllık biyolojik olarak parçalanabilir atık üretiminin %35’ini aşmaması gerekmektedir. Böyle bir düzenlemenin doğal sonucu olarak, kentsel katı atıkların çok büyük oranda yakma ve kompost teknolojileriyle arıtılması yoluna gidilmektedir.

Bakanlığımızca, AB Düzenli Depolama Direktifi’nin ulusal mevzuatımıza uyumlaştırılması çalışmaları kapsamında Düzenli Depolama Yönetmeliği hazırlanması çalışmaları yürütülmektedir. Bu düzenleme ile atıkların ön işleme tabi tutulduktan sonra depolama yöntemi ile nihai bertarafına izin verilecek ve bu şekilde depo tesislerinin daha uzun yıllar hizmet vermesi sağlanacaktır.

Dünyadaki birçok ülkenin başlıca sorunu olan endüstriyel atıklar, Türkiye’nin de en önemli çevre problemlerinden biridir. Özellikle Türkiye’nin batı ve güney bölgelerinde yoğunlaşmış olan sanayi faaliyetleri hızlı bir şekilde büyümekte, buna paralel olarak sanayi atıklarının, özellikle de tehlikeli atıkların bertarafından kaynaklanan problemler giderek artmaktadır.

Ancak, atıkların bertaraf edilmesi ile ilgili bu güne kadar yaşanan temel problem, birçok tehlikeli atığın evsel atıklarla birlikte kontrolsüz ve yasal olmayan bir şekilde çöplüklere atılması veya alıcı ortama bırakılmasıdır. Türkiye’de sadece bir adet tehlikeli atık düzenli depolama alanı ve atık yakma tesisi bulunmaktadır. Oluşan atık miktarı ile karşılaştırıldığında tek bir tesisin bu atıkları bertaraf etmek için kapasitesinin yetmeyeceği aşikardır. Ayrıca, bu dür atıkların Marmara Bölgesinde bulunan tek bertaraf tesisi olan İzaydaş’a diğer bölgelerden nakliyesi, maliyeti olumsuz etkilemekte, tesisin kapasite yetersizliği nedeniyle atık kabulü yapılamamakta ve atıklar illegal olarak çevreye atılmakta ya da teknolojisi uygun olmayan tesislere verilmektedir. Bunun sonucu olarak da çevre ve insan sağlığında telafisi mümkün olmayan olumsuzluklar meydana gelmektedir.

Gelişmiş ülkelerdeki sanayi sektörü, ’sürdürülebilirlik’ hedeflerini gerçekleştirmede önemli sorumluluklara sahiptir. Artık atık yönetimi, sanayi sektöründeki firmaların yönetim sistemlerine dahil etmek zorunda oldukları önemli bir faktör halini almıştır. Hammadde, enerji ve su gibi doğal kaynakların kullanımı, üretim sürecinin çevresel maliyeti de bu sorumluluğun diğer önemli bileşenlerini oluşturmaktadır. Türkiye’nin AB sürecinde atık yönetimine ilişkin AB standartlarına erişebilmesi için bölgesel endüstriyel atık bertaraf tesislerinin süratle hayata geçirilmesi ve yatırım yapılması gerekmekte olup, yatırımın gerçekleşebilmesi için mutlaka özel sektör katkısı gerekmektedir.

Avrupa Birliğine adaylık sürecinde olan Ülkemizin müzakere sürecini biran önce tamamlayarak üye statüsünü kazanabilmesi için atıkların yakılması ve düzenli depolanması konularını da içeren atık yönetimine ilişkin AB müktesebatının ulusal mevzuata yansıtılması gerekmektedir. Bu amaçla, tehlikeli atıkların yönetimine ilişkin AB standartları, 14.03.2005 tarih ve 25755 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği’ne yansıtılmıştır.

Bölgesel boyutta tehlikeli atık yönetim planlarının oluşturulması yönünde ilk çalışma 2000 yılında Bakanlığımızca başlatılmıştır. 2001 yılında tamamlanan bu çalışma ile sanayinin yoğun olduğu Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgelerini kapsayan sanayi atıklarının yönetimine ilişkin mevcut atık üretimi ve bertaraf uygulamaları araştırılmış ve 2020 yılına kadar oluşacak sanayi ve özel atıkların güvenilir bir şekilde bertarafını sağlamak üzere gerekli tesisler ve hizmet alanları saptanmıştır. Gerek bu projede, gerekse de Avrupa Birliği Mali İşbirliği programları çerçevesinde yapılan projede, tehlikeli atıkların bertarafına yönelik; Marmara Bölgesi’nde, Ege Bölgesi’nde, Akdeniz Bölgesi’nde ve İç Anadolu Bölgesi’nde entegre tesislerin kurulması öngörülmektedir.

Doğu Akdeniz Bölgesinde; özel müteşebbis tarafından Tarsus’ta entegre endüstriyel katı atık tesisine ilişkin ÇED prosedürü tamamlanmış ve ÇED Olumlu Belgesi almıştır. Yatırım için proje çalışmalarına başlanmıştır.

Marmara Trakya’da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından Silivri İlçesi Büyük Kılıçlı ve Büyük Sinekli Köyleri sınırlarında kalan alanda entegre endüstriyel katı atık tesisi kurulması ile ilgili olarak Orman Genel Müdürlüğü’den yere ilişkin ön tahsis izni alınmış, ÇED çalışmalarına başlanmıştır.

İZAYDAŞ Genel Müdürü R.Bilal Şengün;

"Plazma teknolojisine geçmeyi düşünüyoruz"


Türkiye’de Endüstriyel atık, tehlikeli atık dediğimiz zaman 2 milyon ton ile 5 milyon ton arasında çeşitli rivayetler var. Bu durum sağlıklı bir envanterin hala olmaması, nedeniyledir. Çünkü daha hala sanayicilerimiz atığını deklare etmiyor. Benim şu kadar atığım çıkıyor demiyor. Çünkü sonucunda onlara geri dönüşünün olacağını, bu atığı ne yapıyorsun diye sorulacağını biliyor. O bakımdan saklıyor, hatta bazı atıklarını evsel atıkla karıştırıyor. Bu sağlıklı envanter oluşmasının önüne geçen en büyük etken. Ama biz yine pratikteki tecrübelerimizden yıllık 2 milyon ton civarında olduğunu tahmin ediyoruz.

Bizim bertaraf kapasitemiz ise yakmada teorik olarak 35 bin ton uygulamada ise 30 bin tonları zorluyoruz. Bu da yakma olarak yüzde 1.5 civarına denk geliyor ki çok düşük bir rakam. Depolamayla beraber yaklaşık 100 bin tonu buluyoruz bu da yüde 5’e tekabül ediyor. Biz endüstriyel atıkların ancak yüzde 5’ine hitap edince, diğer yüzde 95’i ne oluyor? En büyük sorun burada. Bunlar bir şekilde bertaraf oluyor veya bir şekilde kayboluyor.

Öte yandan biz de istiyoruz İzaydaş’ın alternatifleri olsun. Ancak böyle tesislerin yatırımı 100 milyon dolar, seviyesinden başlıyor. Tesisisin kapasitesi ve teknolojisine göre de fiyat değişiyor. Girişimci böyle bir yatırımı yaparken kredi kuruluşları bazı garantiler istiyor. Deniyor ki, sen bu atığı alacağına dair veya bu atığın sana geleceğine dair garanti belgesi göster. Tabi atığı üreten tek bir nokta olmadığı için de bu garantiyi kimse veremiyor. Böyle bir tesisin kurulması yatırımcılar tarafından kredilendirilemediği için söz konusu olamuyor. Kendi öz sermayesi ile de yapamadığı için, kurulamıyor.

Bu çözümsüzlüğün aşılabilmesi için ya bakanlık destek olacak ya belediyeler destek olacak bu işe ortaklaşa çözüm üretilecek. İşin diğer sıkıntılı noktası da bu tesislerin yapılabilmesi için yer seçilmesidir. Yerin seçilmesinde bazı şartlar aranıyor. Böyle yerler bulmak zor. Kimse de böyle bir tesisin kendi bölgesinde, kendi oturduğu yere yakın olmasını istemiyor. Bu planlamaların yapılması lazım.

Diğer bir sıkıntı da teknolojidir. Döner fırınlı yakma tesisleri günümüzde yaygınlaştı ama teknolojisi eski teknoloji. Son teknolojilerin de Türkiye’ye getirilmesi lazım. Niye Türkiye eski teknolojiler gelsin de teknoloji çöplüğü olsun. Teknoloji düzgün seçilirse bu tesisler şehrin merkezinde bile kurulabilir. Japonya’da bir tesis gördük, tesisin üst katı olimpik yüzme havuzu sportif aktiviteler için, alt katı sosyal faaliyet alanları, kütüphanesi var, kurs salonları var. Yani en alt katına yakma tesisini kurmuşlar, oradan çıkan sıcak su buharı hem elektrik üretiyor hem de yüzme havuzunun ısıtılmasını sağlıyor. Bu tesisi özel sektör belediye ortaklığında, işbirliği içinde yapmışlar.

İzaydaş’ın kapasitesini artırma konusunda bu sisteme ilave yapmamız çok zor. Mevcut ikinci bir döner fırınlı yakma sistemini koymak istemiyoruz. Çünkü sağlıklı çalışmayan veya işletmesi zor olan bir sistemi tekrardan kurmak gibi bir durum söz konusu.

Biz burada plazma yöntemine geçmeyi düşünüyoruz. Bu teknolojide emisyon sıfır denecek kadar az. Böyle bir teknoloji varken bizim mevcut teknolojide ısrar etmemizin anlamı yok. Bu yatırıma belediye çok fazla kaynak ayırmak istemediği için yap-işlet-devret modeliyle yapmayı planlıyoruz. Kapasitemizi yüzde 50 artırılabileceğiz ancak gazifikasyondaki sıcaklıkların 3000-4000 derecelerde olması nedeniyle bizim mevcut tesisimizle beraber çalışmıyor. Böyle bir sıkıntımız var. Alternatifimiz olacak ikinci bir tesis kurulmuş olsa o zaman biz bu tesisi yenileyeceğiz. Ama mevcut tesis çalışırken yenileme yapmamız çok zor.

Öte yandan bacamızdan çıkan gazların ne olduğunu ve nekadar olduğunu göstermek amacıyla da hem Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin giriş kapsının üstüne hem de bu bulunduğumuz belediyenin ilçe binasının önüne iki tane emisyon panosu koyduk. Online olarak çalışıyor, bakanlığa ve çevre müdürlüğüne giden bilgilerin aynısı orada da grafiksel olarak gösteriliyor. Mesela oradaki parametrelerde hidro karbonlar var, klor var, kükürt var. Zaten o seviyelerde bakanlığın bize vermiş olduğu limit seviyesi. O seviyeye kadar çıkabiliriz demektir, ama biz orta seviyenin çok altında çalışıyoruz.

Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği Çevre Danışmanı Dr. Caner Zanbak;

"Tehlikeli atık bertaraf tesislerinin kurulması gerektiğini 15 yıldır vurguluyoruz"


Bu soruya yanıtı, sokaktaki vatandaşın da anlayacağı, bir benzetme ile vermek isterim. Günümüzde tehlikeli atıklar konusunda yaşanan sorunların temel nedeni "Def-i hacetini gelişigüzel heryere yapmaya alışmış bir toplumun artık bu faaliyeti tuvaletlerde yapması gerektiğini anlaması; ancak, yeterli tuvaletin mevcut olmaması" gerçeğidir. Diğer bir deyişle, ülkemizdeki bu güncel sorunun temel nedeni, yeterli sayı ve kapasitede "tehlikeli atık geri kazanım ve bertaraf tesisinin bulunmamasıdır. Son onbeş yıllık süreçte, sanayi atıklarının gitmesi gereken tesislerin biran önce kurulması gerektiği konusunu önemle vurgulamaktaydık. Ancak, STK’lar da dahil olmak üzere, maalesef bu konu toplumun tüm kesimlerinde "hafife alındı", öncelikler içinde gerekli yerini alamadı. Atıklar konusunda öncelikler, çevre koruma açısından nispeten daha az riskli, yönetimi nispeten daha kolay; ancak, rantı daha yüksek olan ambalaj atıklarına yöneltildi. Tehlikeli atıklar bağlamında, atık sanayi yağlarının "geri kazanımı" gündeme geldi son dört-beş yıl önce; 25-30’a yakın "atık yağ geri kazanım tesisleri" geçici lisanslandırıldı. Bu tesisler "bir tür yakıt" üretiyorlardı. Ama, bu tesislerin sayısı şimdi parmakla sayılabilecek kadar azaldı. Son bir iki yıl içinde ise herkes atık bitkisel yağlardan "biyodizel yakıt" yapma peşinde. Bu geri kazanım tesislerinden hiç tehlikeli atık çıkmıyor nedense? Bunu nereden biliyoruz, çünki, önceki atık yağ ve şimdiki biyodizel tesislerinden İzaydaş’a atık gönderilmedi ve/veya gönderilmiyor. Atık döngüsü tamamlanmayan geri kazanım veya üretim tesislerinin çevre dostu olmaları sözkonusu değildir.

Ancak, diğer taraftan, yeterli bertaraf tesisi sayı ve kapasitesinin mevcut olmaması durumunda, tehlikeli atık üreten imalat sektörünün sıkıntıları da gözardı edilmemelidir. Çalıştırılmasına karşı hala kamuoyu baskısı yaratılmakta olan, ülkemizin yegane tehlikeli atık bertaraf tesisi, İzaydaş teknik sorunlar ve kapasite yetersizliği nedeni ile özellikle İstanbul sanayi kuruluşlarına yeterli hizmeti sağlayamaktadır. 2006 Nisan’ındaki Tuzla varilleri olayı sonrasında, panik içinde tehlikeli atık bertaraf tesisleri kurulması gündeme geldi. Aradan bir yıl geçti....

Özetle, yeterli sayı ve kapasitede lisanslı tehlikeli atık bertaraf tesisi kurulmaksızın, son onbeş yıldır yaşanmakta olan bu sorunun çözümü mümkün olmayacaktır.

Türkiye Kimya Sanayicileri Derneği (TKSD) olarak, "tehlikeli atıkların yönetimi" konusunun önemini 1992-93 yılından beri sürekli işlemekteyiz. Hatta, tehlikeli atıkların geri kazanım ve bertarafına yönelik bir hizmet altyapı tesisini de kurma konusunda oldukça büyük çabalar (ve paralar) harcadık 1995-2001 sürecinde. Ancak, çevre STK'ları da dahil olmak üzere yeterli destek sağlanamadı bu projeye. TKSD olarak biz tehlikeli atıkların geri kazanım ve bertaraf tesisinin kurulması konusundaki girişimimizi devam ettirme kararlılığındayız. Halen, bu projemize yatırımcı ortak bulma çabamızı sürdürüyoruz.

Tehlikeli atık bertaraf tesisi denilince, nedense herkesin aklına minimum 60-70 milyon dolarlık yakma (insinerasyon) veya başka yeni yüksek teknoloji kullanan tesisler gelmektedir. 30-45 bin ton yıllık kapasiteli bir tesisin ilk yatırımı için 60-70 milyon dolar harcarsanız, işletme maliyetleri ve yatırım finansman geri ödemelerini içeren fizibilitesi size ton başına ortalama 500-600 dolar atık bertaraf ücreti ortaya çıkarır, tam kapasite çalışırsa tesis. İzaydaş örneğinde yaşananlar, bu konuda yatırım yapmayı pek çekici kılmamaktadır, maalesef. O nedenledir ki, İzaydaş sonrasında bu tür bir tesis kurma konusunda hiçbir girişim olmadı, ne yerli ne de yabancı yatırımcılardan.

Tehlikeli atık geri kazanım ve bertaraf tesisleri çok karmaşık bir kimya tesisi niteliği taşırlar. Bu tesislerde işlenmek üzere gelen kimyasalların miktar ve teknik özellikleri hergün bir önceki günden farklıdır. Dolayısı ile bu tesislerin işletilmesi özel bilgi, deneyim ve teknoloji kullanımı gerekir. Yakma veya piroliz türü teknolojiler işin rutin kısmıdır; ancak, gelen karmaşık atıkların yönetimi ve denetimi işin en can alıcı noktasıdır. AB’de bu günlerde gündemde olan "hukuki çevresel sorumluluk (Environmental Liability) ve Çevre Sigortası konuları da bu tür tesislerin idari sorumluluğunu arttırmış bulunmaktadır. Dolayısı ile bu tür tesisleri normal bir sanayi tesisi olarak görmemek lazımdır.

Bu tür tesislerin, denetimci kuruluşlar olan, belediyeler tarafından değil özel sektör tarafından kurulmasını öneririm. Dünyadaki örnekleri de bu doğrultudadır. Ancak, finansal riski ve idari sorumluluğu yüksek olan bu tür tesislerin özel sektör tarafından kurulabilmesi için belirli teşviklerin sağlanması da şarttır. Bu teşvikler arasında, arazi tahsisi, vergi muafiyeti, atık gönderenlere vergi teşviği sağlanması ilk akla gelenlerdir.

KİPLAS Yönetim Kurulu Başkanı Refik Baydur;

"Tehlikeli atık bertaraf tesisi kurmayı planlıyoruz"


Kimya, Petrol, Lastik ve Plastik Sanayi İşverenleri Sendikası (KİPLAS) son 10-15 sene içinde diğer işveren sendikalarına benzemeyen bir vizyon çizdi. Eğitim, teknik eğitim, çevre ve iş kazaları ile iş güvenliğini sağlayan bir platform yaratmaya çalıştı.

Bunlarla uğraşırken gördük ki münferid yerlerde dağınık bölgelerde çalışan fabrikaların bir biriyle ilişkileri kopuk bunları birleştiren en önemli unsur da Organize Sanayi Bölgeleri. Biz de 2001 yılında bu doğrultuda bir Organize Sanayi Bölgesi kurmaya karar verdik.

Ancak işin içine biraz daha girince gördük ki organize sanayi bölgesi kurmakla iş bitmiyor. Orada eğitimle, çevreyle de ilgilenmek gerekiyor. Atıkları bertaraf etme sorumluluğu var. Bu nedenle de KİPLAS olarak bir tehlikeli atık bertaraf tesisi kurma kararı verdik.

Ancak geçmiş tarihlerde öyle yasalar yapılmış ki, elimiz kolumuz bağlı. Organize Sanayi Bölgesi Kanunu bunu yasaklamış. Siz de yüzde 51’ine ortak olacaksınız diyor. Böyle bir tesis 60 milyon dolara kuruluyor. Organize sanayi bölgesinin 30 milyon doları bu işe koyması büyük problem. Dolayısıyla yasaların da değişmesi gerekiyor. İkinci bir konu da bu ortaklığı; zarar vermeden, yük olmadan nasıl kuracaksınız?

Bu konuda böyle bir tesisin kurulması için, işletmeci olarak bütün sorumluluğu ile işleten bir müeseseye verelim kursun işletsin birkaç sene sonra bizim malımız olsun biz de öğrenelim diye düşündük. Çalışmalarımız halen devam ediyor; yap-işlet-devret sistemiyle olabilir, ortaklıkla olabilir ya da kar ortaklığıyla olabilir.

Bu konuda bize gelen 5 teklif var; 2’si Amerika’dan, birisi Rusya’dan, ikisi de Almanya’dan. Gelen teklifleri değerlendiriyoruz öncelikle teknolojilerinin temel şartlarını istiyoruz.

Bildiğiniz gibi tehlikeli atık bertaraf istasyonlarının kuruluşu veya işleyişi iki tiptedir. Bir tanesi gaz sisteminde ve sonuçta fire vermeyen sistem. İkincisi de bugün İzaydaş’ın uyguladığı sistem ve bu sistem fire veriyor. Yani 100 ton da aşağı yukarı 5-6 ton fire veriyor. Peki bu fireyi ne yapacaksınız? Bu tesisler aşağı yukarı günde 100 tonla çalışıyor. 100 tonda her gün 5 ton fireniz var. Bazen artıyor da tabi bunu ne yapacaksınız, gömeceksiniz. Yani gömme sahaları bulmanız lazım. Mesela bu konuda Kimya Sanayicileri Derneği’nin yol göstermesi ile Eskişehir bölgesinde bir yer tesis edildi. Onu canlandırmaya çalışıyorlar. Eğer biz İzaydaş gibi çalışırsak Eskişehir’e her gün 5 ton fire göndermek zorundayız. Bizim görüşümüze göre İzaydaş’ın gömme tesis kapasitesi en uzun 5 senedir. Bittiği zaman ne yapacağız Eskişehir var ama o da bir miktar devam edecek ve dolacak. Yalnız dünyada enterasan gelişmeler var. Mesela Almanya çok fazla tehlikeli atık çıkaran bir ülkedir ama gömmeyi kaldırıyor. Firesiz bertaraf istiyorum diyor. Firesiz bertarafı da gazlaştırma sistemleri gündeme geliyor. Bu sistemlerin en gelişmişlerini Amerikan Westinghouse şirketi ile Japonlar kuruyor. Japonya’da, İspanyada, Amerika’da var. Kısmet olursa İspanya’dan sonra bize gelecek.

Yine Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanımız İbrahim Karaosmanoğlu da tesisin kurulması konusunda bize çok yardım ediyorlar. Onlarla bir işbirliğimiz var ve bu işbirliğini belki beraberliğe kadar da götürebiliriz. Onların İzaydaş’ta plazma teknolojisine dönüşü bizi de o yöne çevirdi. Ve onların bu konudaki geniş tecrübeleri bizi de etkiledi. Bu teknoloji kullanıldığında ortaya gömmeyi gerektirecek bir fire çıkmıyor. Kristalize taş elde ediliyor. Bu taşı yol yapımında ve değişik alanlarda kullanabiliyorsunuz.

Tabi bu plazma tesisinin bir özelliği de işe başlama döneminden sonra kendi kendini çevirmeye başlıyor olması. Yani kendi ürettiği elektriği kendi çalışmasına verdiği gibi Bir kısmını da dışarıya veriyor. Bir diğer özelliği de tepesinden hiç bir koku çıkmıyor, Her şeyini içeride hallediyor. Bu tesis yılda 50 bin ton kapasiteli olarak çalışıyor ve eklenebiliyor yanına. Yani kapasite artırılabiliyor, aynı kategoride büyütebiliyorsunuz. Benim hayalim kuracağımız bu şirkette kar dağıtmadan 10-15 sene tahammül gösterip 300 bin tona çıkabilmek.

Sonuçta Yönetim Kurulumuz plazmaya karar verdi. Plazmadan vazgeçilseydi ben bu işi üstlenmeye niyetli değildim. Son bir teknoloji ve en önemlisi de Westinghouse-Japonya işbirliği oluşudur. Örneğin Japonya bu teknikle mahalle aralarına bile kurmuş. Tesisin Organize Sanayi Bölgemiz içindeki yeri belli. Bunun için 50 dönüm yer ayırdık. Benim hayal ettiğim o genişlemeyi de yapabiliriz belki diye, 50 dönüm araziyi de ek bir rezerv olarak tutuyoruz.

Burada özellikle toplama, taşıma işinin de bu sistemin bir parçası olması gerektiğini düşünüyorum. Müşterinin kapısından tehlikeli atığı alacak taşıma organlarına sahip olmak da gerekiyor. Bu konuyu da ben kuracağımız şirket içinde düşünüyorum. Yani bir fabrikanın sahibi bilecek ki, örneğin düzenli olarak salı günleri benim atıklarım alınacak. O zaman bir sıkıntı olmayacak gibi geliyor bana.

Bu tesislerin hayata geçmesi bugüne kadar olan tecrübelerde 1.5-2 seneyi buluyor. Demek ki biz nereden baksak 18 aydan evvel kuramayız, 24 aydan da geç kalamayız. Sonuçta 2009’da bu tesisi hayata geçirmek zorundayız.

Beko Elektronik A.Ş., Çevre Yüksek Mühendisi Şebnem Tantan Akbaş;

"İzaydaş’dan beri başka tesis açılmadı"


Türkiye’de çevre ile ilgili mevzuatımız özellikle AB uyum süreci nedeniyle gelişmiş durumda. Bizim tek problemimiz uygulama ve denetim eksikliğinin olması. Yönetmelikler var ancak uygulamadaki yetersizlikler ve denetim eksikliği ile ortaya çıkan sorunlar büyüyor ve bu problemlerle başa çıkmaya çalışıyoruz. Tehlikeli atıkların kontrolu yönetmeliği 1994’den beri yürürlükte. O zamandan beri ne yaptık? 1997’da İzaydaş açıldı ve başka da bir yakma, depolama tesisi açılmadı. Öte yandan Çevre ve Orman Bakanlığı yeni uygulamalarla, takip sistemini güçlendirdikçe bu tip tesisler için talepler daha da artmaya başladı. Şimdi biz bu yetersizlik sorunlarıyla uğraşıyoruz. İzaydaş gibi tesislerin sayısının yanında geri kazanım tesislerinin de sayılarının arttırılması gerekmektedir. Bunun için Çevre ve Orman Bakanlığı’nın elinde atık envanteri bilgisi var. Her sene tüm firmaların bakanlığa atık beyanında bulunması gerekiyor. Bu bilgiler derlenerek Türkiye’nin hangi atıklar konusunda özellikle geri dönüşüm tesisine ihtiyacı var, nerelerde bertaraf tesislerine ihtiyacı var gibi sorulara cevap verilerek, ilgili kuruluşların bu yerlerde tesis kurmasına yönelik teşvikler verilmelidir.

Eczacıbaşı Özgün Kimya Genel Müdürü Dr. Adil Gören;

"Sanayinin yanısıra kamunun da altyapı ve işletme harcamalarını yapması gerekiyor"


Çevre koruma amaçlı altyapı ve işletme yatırımlarının yapılmaması ve tesislerin işletilmemesi halinde her ne kadar arzulansa dahi temiz çevreye ulaşmak güç olacaktır. Diğer bir deyişle nasıl bir çevre kalitesi isteniyorsa onun gerektirdiği düzeyde çevre yatırım ve harcamalarının yapılması gerekmektedir.

Bilinen bir gerçek şudur ki; gelişmekte olan ülkelerden beklenen çevre koruma amaçlı toplam harcamanın GSMH içindeki yükü gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça yüksektir. Bu durum geç kalmış olma faktöründen de kaynaklanmaktadır. Kalkınmanın sürdürülebilirliği açısından bu çabalarda sanayi harcamalarının yanı sıra kamunun da üzerine düşen altyapı kurma ve işletme harcamalarını yapması gerekmektedir.

AB’de rekabet edebilme politikası kapsamında; sanayiye devlet yardımları yapılmaktadır. İmalat sektöründe devlet yardımlarına baktığımızda sektörün katma değerinin yüzdesi olarak şunu görmekteyiz: AB genelinde sektörün katma değerinin yaklaşık %3’ü devlet yardımı olarak şirketlere destek için verilmektedir. Sanayiye yapılan bu tür devlet yardımlarının yaklaşık % 63’ünün devlet desteği, parasal destek, %26’sının vergi muafiyeti, %3’ünün katkı payı, vergi ertelemesi ya da devlet garantisi ve krediler yoluyla yapıldığını görmekteyiz.

AB ülkelerine baktığımız zaman genelde çevreye yönelik harcamaların yarısına yakın kısmı suyun korunmasına harcanmaktadır. % 30 gibi bir bölüm atık yönetimi, %15’i hava kirliliğini azaltma ve gürültü kontrolü, % 4’ü çevre güvenliği, % 1’i doğanın korunması ve bu alanda kurumsal yapının sağlanması için harcanmaktadır. Yine bu ülkelerde bu harcamaların kaynaklarına baktığımızda ulusal kaynakların ağırlıklı olduğunu, uluslar arası kaynakların payının ise %10 gibi çok cüzi bir miktarda kaldığını görmekteyiz. Ulusal kaynaklarda, merkezi bütçeyi, vatandaşların katkıları da dahil olmak üzere belediye bütçelerini ve özel işletmelerin katkılarını görüyoruz. Her birinin payı eşit gözüküyor, yaklaşık 1/3 oranında.

AB ülkelerinde yapıldığı üzere Türkiye’ de de sanayinin çevre koruma konusunda gereken düzeyde yatırım yapabilmesi için destek ve teşvik uygulamalarının hayata geçirilmesinde büyük gereksinim vardır.

Mercedes-Benz Türk A.Ş. Kalite Mühendisi Dr. Oytun Hanhan;

"Girişimcileri atık bertaraf tesisleri konusunda motive etmeye çalışıyoruz"


Tehlikeli atık yönetimi ile ilgili alt yapının yeterince gelişmiş olmaması son 10 yıldır konu ile ilgili pek çok problemin yaşanmasına neden olmuştur. Türkiye'deki tek lisanslı tehlikeli atık bertaraf tesisi ihtiyacı karşılamakta yetersiz kalmaktadır. Şu aşamada mevzuata uygun atık bertarafı problemi ancak çimento fabrikaları vasıtası ile çözülebilmektedir. Ama burada da özellikle fiyatta keyfi uygulamalar söz konusudur.

Gerekli olan; etkin bir denetleme ve izleme mekanizması ile tehlikeli atık miktarlarını tüm Türkiye'de tespit etmek ve tüm tehlikeli atıkların yasalara uygun bertarafını yaptırımlar çerçevesinde güvenceye almaktır. Böylelikle özel sektöründe atık alanına yatırım yapması mümkün olabilecektir. Sorun çevre ile ilgili taahhütü olan firmaların sorunu gibi algılanmaya devam edilmemelidir.

Gerçekten zor günler geçirdik. Atıklarımızı fabrika sahasında depolamak zorunda kaldık. Şu anda çimento fabrikaları ile çalışıyoruz. Ama çimento sektöründe esas hedef imalat ve ürünün kalitesi olduğu için her an atık alımını durdurabilirler. Böyle bir durumda yurtdışına atık göndermek son alternatifimiz olacaktır ki bunun ne kadar üzücü bir durum olduğunu söylemeye bile gerek yok. Bunun dışında çeşitli sivil toplum kuruluşları nezdinde girişimcileri atık bertaraf tesisleri konusunda motive etmeye çalışıyoruz. Yoksa otomotiv sektöründeki bir firmanın atık sektöründe direkt aktif olması çok mantıklı değil.

Şişecam Araştırma Müdürlüğü, Çevre Mühendisi Ferda Ulutaş;

"Sanayici maliyetini karşılamaya hazır olsa da tehlikeli atıklarını gönderecek yer bulamıyor"


Aslında tehlikeli atık konusu uzun süredir bir sorun ve atıkların bertarafı konusu da sanayicinin yaşadığı en önemli sıkıntılardan biri.

"Zehirli variller olayı" sonrasında, İzaydaş’a atıklarını göndermek isteyen kuruluşların sayısı arttı. Kapasitesi (özellikle yakma tesisi açısından) yetersiz kalmaya başlayan İzaydaş, önceliğini İzmit bölgesine vermek, kapasitesi uygun olursa İstanbul ve diğer bölgelere hizmet vermek gibi bir yolu seçti. Bu dönemde, tehlikeli atıklarını bertaraf için gönderemeyen, sahasında uzun süre tutmak zorunda kalan, hatta atıklarını koyacak yer bulamayan çok tesis oldu.

Tehlikeli atık bertarafı bir maliyet demek. Türk sanayicisinin daha önce hiç olmayan bu maliyete alışması tabii ki zaman aldı. Ama şu dönemde baktığımızda, maliyetini ve tüm koşullarını karşılamaya hazır olsa da tehlikeli atıklarını gönderecek yer bulamayan ya da göndermek için uzun süre beklemek durumunda kalan sanayiciler var. Hatta tehlikeli atıkların bertaraf edilmek üzere Almanya’daki bir yakma tesisine gönderilmesi dahi uygulanan bir alternatif oldu.

Buradaki en önemli sorun, sanayiden kaynaklanan tehlikeli atık miktarına göre, mevcut bertaraf tesislerinin kapasitesinin yetersiz kalmasıdır. Trakya ve Mersin bölgelerinde İzaydaş benzeri tesislerin yapılacağı uzun yıllardan beri ifade edilmesine rağmen, bu konuda atılmış somut bir adım yoktur. Bu konuda bugün karar verilse dahi tesislerin devreye girmesi yıllar alacaktır.

Bu dönem içinde, İzaydaş’ın kapasite sıkıntısı ve tekel konumunda oluşu, sanayiciye olumsuz olarak yansımaktadır. Son zamanlarda, İzaydaş’la tehlikeli atık bertarafına yönelik yapılan protokoller ile, tek taraflı olarak İzaydaş’ın koruma altına alındığı, sanayiciye söz hakkı tanınmadığı görülmektedir. Tehlikeli atıkların bertaraf edilmek üzere -örneğin Mersin’den İzmit’e- nakliye edilmesi de, riskleri ve maliyetiyle olayın diğer bir yönüdür.

Tüm alanlarda olduğu gibi, bu sektörde de tesis sayısının artması, alternatiflerin oluşması büyük önem taşımaktadır. Bu, bertaraf maliyetlerin düşmesi açısından da gereklidir. Kısa süre önce Petkim’in tehlikeli atık yakma tesisi devreye girdi; İzaydaş’ın yakma kapasitesinin yaklaşık %30’u kadarlık bir bölümü Petkim dışındaki sanayiciye açıldı. Bu durum, büyük sanayicinin kendi çözümünü üretme ve bu arada dışarıya da hizmet verme yoluna gitmekte olduğunu göstermektedir.

Aslında, halen yürürlükte olan 14.03.2005 tarihli Tehlikeli Atıkların Kontrolu Yönetmeliği’ne göre, yerel idarelere "atık üreticileri ve bertarafçıları ile ya da ayrı olarak tehlikeli atık bertaraf tesislerini kurmak ya da kurdurmak" yükümlülüğü verilmiştir (Madde 8-b). Ancak, Nisan 2006’da yürürlüğe giren Çevre Kanunu’nda belediyeler sadece "evsel katı atık" tesisi kurmak/ kurdurmak ve işletmek/ işlettirmekle yükümlü tutulmuştur (Madde 11). Dolayısıyla, tehlikeli atık bertaraf tesisi kurma/ kurdurma yükümlülüğü tamamen ortada kalmış gibi görünmektedir.

Halen Pekim gibi örnekler alternatif yaratmak açısından son derece yararlı olmakla birlikte, çözümlerin bölgesel bazda üretilmesi ve bölgelerdeki atık üretim kapasitelerine uygun entegre tesislerin kurulması gerekmektedir. Yerel yönetimlere bu çerçevede gerekli sorumluluk ve yükümlülük verilmelidir.

Halen taslak durumunda olan "Atık Çerçeve Yönetmeliği", en azından bu tür sorumlulukların netleştirilmesi ve acil ihtiyaçlarımızın ülkemiz koşullarına uygun olarak giderilmesi için önemli bir fırsat gibi görünmektedir. Taslakta bu tür eksikliklerin giderilmesine yönelik bir önlem alınmadığını görüyoruz. Bu kapsamda getirdiğimiz önerilerin Çevre ve Orman Bakanlığı’nca dikkate alınacağını ve taslağın, sadece AB uyumu kapsamında bakılmadan, tekrar düzenleneceğini umuyoruz.

Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Kimya Mühendisliği, Prof. Dr. Veli Deniz;

"Temiz Teknolojiler Desteklenmelidir"

Günümüzde tartışmalar büyük ölçüde mevcut atıkların giderimi üzerine yoğunlaşmıştır. Oysa mevcut atıkların giderimi ile birlikte, eşzamanlı olarak artık çevre dostu yeni teknolojilerin konuşulması, desteklenmesi zamanı gelmişte geçmiştir bile. Bu nedenle, sadece atık tartışmaları yapmak konunun diğer boyutlarının gözardı edilmesine neden olmaktadır.

Sanayi tesisleri üretim esnasında bir miktar da atık üretirler. Atıklar sadece endüstriyel tesislerden gelmez. Tüm doğal ve yapay süreçlerin kaçınılamaz bir sonucudur. Bu atıklar ya doğaya vahşice atılır; ya da uygun yöntemlerle giderilir(bertaraf edilir). Atıklar doğru yönetilmediği taktirde çevre ve insan sağlığı için önemli bir tehdit oluşturur. Bu tehlike, sanayileşmenin miktarı ile orantılı olduğu gibi seçilen teknoloji ile de doğru orantılıdır. Bu atıkların birçoğu insan sağlığına zararlı olup tehlikeli atık olarak sınıflandırılmaktadır.

Bilindiği gibi ülkemizde tehlikeli ve klinik atıkların yakılarak enerji üretildiği/düzenli depolamanın yapıldığı tek bir tesis (İZAYDAŞ) Kocaeli’ndedir. Bu tesisin kapasitesi de sınırlıdır(35.000 ton/yıl). Ülkemizdeki yıllık tehlikeli atık miktarının 1-1.5 Milyon ton civarında olduğu belirtilmektedir. Çevre ve Orman Bakanlığı bu tesisin kapasitesini ve ülkemizde üretilen tehlikeli atık miktarını en iyi(hatta tek) bilen makamdır. Aradaki farkın nereye gittiğini herkes gibi bakanlık yetkilileri de tahmin edebilirler sanıyorum. Tüm bunlar bilinmesine karşın bilerek/bilmeyerek geçen yıl Tuzla’da variller bulununcaya kadar susulmuştur. Ülkenin başka yerlerinde başka varillerin olduğundan hiç kuşkum yok.

Sadece atığı azaltmak, ya da atığı doğru yöntemle gidermek (bertaraf etmek) yeterli midir? Sanmıyoruz. Şu anda tartışmalar büyük ölçüde mevcut atıkların giderimi üzerine yoğunlaşmıştır. Oysa atık giderimi ile birlikte, eşzamanlı olarak artık çevre dostu yeni teknolojilerin konuşulması, teşvik edilmesi zamanı gelmişte geçmiştir bile. Kısa ve orta vadede yapılması gerekenleri 3 başlık altında toplayabiliriz: Yasal düzenlemelerde güncelleme / Çevresel altyapının geliştirilmesi / Çevre yatırımlarında devlet teşviki

2872 Sayılı Çevre Yasası’nın amacı doğrultunda temel ilkeler belirlenmiş, "kirleten öder" prensibi ile yükümlülükler tanımlanmış ve arıtım tesisleri zorunlu kılınmıştı. Sanayiciye iki yıllık bir uygulama zamanı tanınmıştır. Arıtım tesisi yapılması için o tarihten bu yana kaç kez ikişer yıllık süreler verilmiştir, doğrusu hatırlanmamaktadır. Çevre; sadece Çevre Yasası’nın çıktığı 1983 yılından beri mi konuşulmaktadır? Hayır.

77 yıllık 1593 sayılı "Umumi Hıfzısıhha Kanunu’ nun ( 6.5.1930, 1489 sayılı Resmi Gazete) 242. maddesi "É Fabrika sularının fenni mahzurları tahakkuk eden yerlerde mazarratı (zararı) izole edilmeden nehir ve derelere dökülmesi memnudur" denilmektedir. Bu yasaya dayanılarak çıkarılan "Gayrı Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği"nde ise işyerlerinin yer seçiminden işletme iznine kadar olan süreci tanımlamıştı.

Ancak, 10.8.2005 tarihinde yayınlanan "İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik" ile yürürlükten kaldırılmıştır. "İşyeri Açma ve Ruhsatlandırma Yönetmeliği" de benzer süreçleri kapsasa da, lokanta gibi hizmet birimi ile tehlikeli ve zararlı maddelerin işlendiği endüstrileri aynı kabul etmektedir.

1930’lardan beri var olan düzenlemeler ile hangi endüstriler için nasıl bir yapım standardı oluşturulmuştur? Plan ve projelerde dikkate alınmaları gereken temel hususlar nelerdir? Henüz tanımlanmamıştır. Oysa atık yönetimi bir tesisin tasarımı ve kuruluşu esnasında göz önüne alınması gereken bir husustur. Yapılması gerekenler bilindiği halde hep ertelenmiş, ek süre istenmiş/verilmiştir. Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği’nin kapsamı sanayicilerimizi daha fazla rahatsız etmemek için daraltılmıştır.

5.1.2002 tarihinde yayımlanan Çevre Denetimi Yönetmeliği’ne göre; sanayiciler yönetmeliğin ekinde verilen "Faaliyet Tesis Bilgi Formu" ile kuruluşun hammadde, enerji gibi girdileri ve atık, tehlikeli atık deşarj ve emisyonlarını yıllık olarak raporlamak denetçilerin bilgisine sunmak zorundadır. Kuruluşları kim nasıl denetleyecektir? Bu raporlarını yayınlamayan kuruluş var mıdır? Kim nasıl kontrol edecektir? Yıllık raporlar arasında uyumsuzluklar varsa ne yapılacaktır? Belli değildir.

Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği’ne göre; "Atık üreticisini her yıl Ocak ayında bir önceki yıla ait bilgileri doldurmak 2 ay içinde valiliğe göndermek ve bu bilgileri bir yıl boyunca saklamakla" yükümlü kılmıştır. Değerlendirilmeyecekse, izlenmeyecekse niçin raporlanır ki? Bizim mevcut düzenlemelerimiz ağırlıklı olarak "yasaklamalar" üzerine oturtulmuştur. Ancak, etkin bir denetim mekanizması ol(a)mayınca düzenlemeler yeterli olmamaktadır. Yasalardaki bu anlayışın yerine "Risk Yönetimi" anlayışı etkin hale getirilmelidir. Yasaklamalar yerine, ödüllendirmeye dayalı "özdenetim/otokontrol" teşvik edilerek; toplum ile etkin bir iletişim mekanizmasının geliştirilmesi sağlanmalıdır. İzin ve ruhsatlandırma sistemi bütünsel bir yaklaşımla yeniden ele alınmalıdır.

Genelde çevre sorunlarının, özelde atık sorunlarının çözümü bilinmektedir. Çözümleri ertelemeye kimsenin hakkı olmamalıdır.
 

R E K L A M

İlginizi çekebilir...

İklim Kriziyle Yüzleşmek: İklim Eylemi için Bir Kaldıraç Olarak Su

İklim etkilerinin geri döndürülemez hale gelebileceği kritik dönüm noktalarına hızla yaklaşıyoruz....
15 Ocak 2025

VEGA Türkiye, Yağmur Suyu Depolama Sistemini Hayata Geçirdi

Sürdürülebilirlik odaklı bu sosyal sorumluluk projesi, çevreye duyarlı bir gelecek için adım atıyor. Doğal kaynakları koruyan sistem, su israfının önl...
15 Ocak 2025

Konteyner Tip Atık Su Geri Kazanım Sistemleri

Bu proje, bir ilaç firmasının günlük 110m3 kapasiteli atık suyunun %90+ oranında geri kazanılması için kullanılan membran teknolojilerinin kullanı...
6 Kasım 2024

 
Anladım
Web sitemizde kullanıcı deneyiminizi artırmak için çerez (cookie) kullanılır. Daha fazla bilgi için lütfen tıklayınız...

  • Boat Builder Türkiye
  • Çatı ve Cephe Sistemleri Dergisi
  • Enerji & DoÄŸalgaz Dergisi
  • Enerji ve Çevre Dünyası
  • Tersane Dergisi
  • Tesisat Dergisi
  • Yalıtım Dergisi
  • Yangın ve Güvenlik
  • YeÅŸilBina Dergisi
  • İklimlendirme Sektörü KataloÄŸu
  • Yangın ve Güvenlik Sektörü KataloÄŸu
  • Yalıtım Sektörü KataloÄŸu
  • Su ve Çevre Sektörü KataloÄŸu

©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Åž. | Sektörel Yayıncılar DerneÄŸi üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.