Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi 25. Sayı (Mart-Nisan 2009)

reksinimi ve gerekse sanayileşme sürecinin sekteye uğramaması için Türkiye bir salım azaltunı ya da kontrollü salım yükümlülüğü almadı. Ekonomisi geçiş süreci ülkesi de olmadığından; uygulamada onların Protokol'de istifade ettiği esneklikleri bugüne dek kullanamadı. Bu esnekliklerden olan Temiz Kalkınma Düzenekleri (CDM) adı altında daha az karbon salımına dayalı yatırımları teşvik eden milyarlarca dolarlık fon, mesela Çin'e bol miktarda giderken, Türkiye bu yatırımlardan faydalanamıyor. Türkiye kaynaklı karbon sertifikaları, uluslararası karbon borsası içinde uygun değer bulamıyor. Enerji üretimi önemli ölçüde fosil yakıtlara dayanan ve elverişli jeolojik formasyonlara sahip olan Türkiye, karbon yakalayıcı yeni teknolojiden de yararlanamıyor. Kyoto Protokolüne taraf olması ile Ülkemiz orta ve uzun vadede önemli kazanımlar elde edecek. Örneğin; sürdürülebilir kalkınma çabalarına destek olacak yeni ve gelişmiş temiz teknolojilere çok daha çabuk ve kolay sahip olacak; çevreyle dost yeni üretim teknolojilerine geçiş sağlanacak, istihdamı artırıcı yeni iş alanlan gelişecek, sanayide ve uluslararası piyasalarda rekabet gücü artacaktır. Bu alanlarda işbirliği olanaklarını, kapasitesini güçlendirecek; özel sektörde sera gazı salım azaltım projeleri teşvik edilebilecek; temiz ve alternatif enerjiye geçiş sağlanarak, enerji sektöründe yenilenebilir enerji payı daha fazla artırılacak, enerji kayıpları azaltılacak, enerji arzı ve güvenliği sağlanacak; daha az enerjiyle daha fazla üretim yapılabilecek. Çevreci ilave reformlar da yapılarak planlanan sürdürülebilir kalkınma hedeflerine daha hızlı ulaşılacak, uzun vadede düşük karbon ekonomisine geçiş sağlanacaktır. Bu alanda özel sektör için yeni iş ve istihdam olanakları doğmaktadır. Fırsatların kazanca dönüşmesi için konunun doğru ve zamanında değerlendirilmesi ele oldukça önemli. Kyoto'nun maliyetine gelince; bu husus yanlış anlatılmakta. Bugüne kadar ileri sürülen maliyet tahminleri, ciddi bir araştırmaya dayanmıyor. Türkiye'nin bir yükümlülüğü yok. Uluslararası hukuk açısından durum açık. Kyoto'yu onaylamakla Türkiye, söz konusu protokolün yürürlük dönemi olan 2012 sonuna kadar hiçbir sera gazı salım azaltı11a yükümlülüğü ele almadı. O nedenle, Kyoto'yu imzalamanın maliyeti sıfır. Kaldı ki, böyle bir durumda yapılması gereken maliyet hesabı değil, fayda-maliyet hesabı. Uluslararası alanda Türkiye iklim değişikliği ile mücadelede kararlılığını göstermiş oldu. Protokol, AB'nin çevre mevzuatının bir parçası ve o nedenle Protokol'e taraf olmak AB üyelik müzakerelerinde Türkiye'nin elini güçlendirdi. 2012- Kyoto sonrasını şekillendiren Yeni Anlaşma müzakerelerinin bu yılın sonunda Kopenhag'da tamamlanması planlanmakta. Şu ana kadar ülkemiz 2012 sonrasını şekillendiren süreçte sadece BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi üstünden katılım sağlayabildi. Protokol müzakerelerinin dışında kaldı. Aıtık müzakerelere söz ve oy hakkı ile katılım sağlayabilecek. 2012 sonrası için kendi menfaatlerini ve kazanılmış haklarını savunabileceği daha aktif ve etkili bir müzakere zeminini elde etmiş oldu. Şumı unutmamak gerekir ki, bu müzakerelerde kendisinin uygun bulmadığı hiçbir koşulun Türkiye'ye dayatılması mümkün değil. Bu süreçte kalkınmasından ve sanayileşmesinden ödün vermesi söz konusu olamaz. Bu ise ancak etkin ve doğru bir müzakere ile sağlanabilir. Ülkemizde iklim değişikliği ve küresel ısınma konusunda değerli bilim insanlarının, akademisyenlerin, pek çok kurumun değerli çalışmaları mevcut. Ancak Sözleşme'nin imza- !anmasından bu yana; ülkemizin özgün koşullarını oıtaya koyan; veriye ve envantere dayanan; orta ve uzun vadeli hedeflerini belirleyen; uluslararası politika oluşturmaya yönelik somut bir stı·ateji çalışması yok. Protokol'den taraf ülke olarak kazanç elde etmek için "müzakere stı·atejisi" oluşturmak şart. Bu konuda kurum ve kuruluşlarurnza önemli görevler düşüyor. Aıtık daha disiplinli, organize ve hızlı bir çalışmanın yürütülmesi gerekli. Sorunun karmaşık uluslararası, teknik, hukuki ve diplomatik boyutları bulunmakta. Türkiye, bu sürece eşgüdüm halinde, etkin bir ekiple katılım sağlamalı; menfaatlerine en uygun müzakere grubunda yer almalıdır. Müzakerelerin başında, adı açıkça konulmuş bir siyasi sorumlu bulunmalıdır. İklim değişikliğinden sorumlu ve sürekli görev yapan bir birim oluşturulmalıdır. Hızlı işlemesi gereken ve zaman içinde iklim değişikliğinden sorumlu millı kuruma dönüşecek bu birim, özel sektör ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının katkılarından azami ölçüde faydalanmalıdır. Yeni anlaşmanın ülkemiz menfaatlerine uygun sonuçlanacağını umuyor ve arzu ediyorum. Bu durumda adı ne olursa olsun bu yeni anlaşmamın ela yasama sürecinde Yüce Meclisimize sunulacağı açıktır. Bu nedenle gelecek kuşakları ela yakından ilgilendiren böylesine önemli bir konuda, TBMM Çevre Komisyonu olarak süreci çok yakından takip ediyoruz ve etıneyi de sürdüreceğiz. • Su ve Çevre Teknolojileri • Sayı 25 • Mart-Nisan 25

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=