Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi 9. Sayı (Temmuz-Ağustos 2006)

ULEV II (Ultra Low Emission Vehicle) standardını tutturan VS motorunu üretti ve XC90 modelinde kullanmaya başladı. Bir otomobilin çevreye verdiği zararın % 90'lık kısmı aracı kullanırken, % 5'i üretim esnasında, % 5'i de aracın geri dönüştürülmesinde ortaya çıkıyor. Tüm dünyanın gündeminde olan küresel ısınma var. Bu süreçte CO2 emisyonlarının ağırlıklı rolü biliniyor. AB'nin standardı, 2008'cle CO2 emisyonunun % 25 azaltılmasını öngörüyor. Bu doğrultuda bütün araçlarımızın egzozundan çıkan CO2 oranını % 25 azaltacağız. Otomobil sektörü, dünya enerji kaynakları açısından da "sorumlu" bir pozisyon almalı. Zira dünya enerji kaynaklarının % 27'si taşımacılık sektörü tarafından kullanılıyor ve bunun % 12'lik kısmı otomobillere ait. Bir otomobil egzozundan karbonmonoksit, hidrokarbonlar, nitrojen oksit, sülfürdioksit, ozon gibi zararlı gazlar ve partiküller çıkıyor. Bu nedenle VOLVO, motor teknolojisinde öncelikle verimli yanmanın sağlanmasına çalışıyor. Çift oksijen sensörlü, üç yollu katalitik konvertör, partikül filtreleri ile egzoz gazları içinde % 95-98'lere varan oranda daha az CO, HC, NOx hedefliyor. Enerji kullanımında bir diğer ana konu, otomobil endüstrisinin fosil yakıt kulla111mına bağlı olmasıdır. Günümüzde otomobillerin % 90'ı fosil kaynaklı yakıtlarla çalışıyor. Dünyadaki fosil enerji kaynakları tükeniyor. Ulaşım ihtiyaçları, her yıl % 12 civarında artıyor. VOLVO'nun farklı yakıtlara yönelmek için çalışmaları sürüyor. Biogaz ve etanol ile çalışan araçlarımız var. Burada kritik nokta; çevreci teknolojilerin kullanımı ile müşteri memnuniyeti arasında pozitif ilişkinin varlığını korumaktır. Müşteriler genelde çevreci yaklaşımı benimsemekle birlikte aracının performansından taviz vermek de istemiyor. Maalesef teknolojik olarak çevreye en az zarar veren yakıtla, benzinli motorların performansını yakalayabilmek henüz mümkün olmadı. Son zamanlarda yeni dizel teknolojileri çok daha iyi sonuç veriyor. Dizel yakıtta benzine oranla % 20 daha az CO2 var. Metan gazında benzine oranla % 25 daha az CO2 bulunuyor. Bi-Fuel elediğimiz çift yakıtlı araçların11zda iki farklı yakıt deposu ve yakma sistemi bulunuyor. Metan ve dizel (veya benzin) kullanılıyor. Araç performans gerektirdiğinde benzin-dizel yakıtına geçiyor. Araç diğer zamanlarda çevreci yakıtla sürüşüne devam ediyor. Bi-Fuel araçları, 1995'ten beri üretiyoruz. 2004 sonuna kadar 12.500 adet satıldı. Bi-Fuel motorlu otomobiller az bir oranda ela olsa daha pahalılar. Dolayısıyla tüketicinin, çevreci olmak için daha fazla para ödemeyi kabul etmesi gerekiyor. Yaygınlaşabilmesi için, VOL VO'mın İsveç'te başardığı gibi yerel yönetimlerle iş birliği yapılması önemli. Göteburg, Volvo'nun fabrikasının bulunduğu şehirlerden biri ve çok ciddi park problemi yaşanıyor. VOLVO'nun yerel yönetimle iş birliği neticesinde, belediye, Bi-Fuel otomobillerden park ücreti almıyor. Volvo şimdi İsveç hükümetiyle Bi-Fuel ve diğer çevresel yakıtlı otomobilleri için vergi indirimle ilgili ele anlaşmaya çalışıyor. Bu gerçekleşirse, örneğin Bi-Fuel diğerlerinden % 5 pahalı bile olsa, % lO'luk bir vergi indirimiyle satış fiyatında % 5 daha ucuza satılabilecek. Tabi metanın yakıt olarak kullanılması, ülke ekonomisini ve çevre politikasını da ilgilendiriyor. Zira metan yenilenebilir bir enerji. Biyolojik atıkların kompostundan elde ediliyor. Bu anlamda yerel üretim olanaklarına sahip. İthal bir enerji değil ve büyük bir enerji potansiyeline sahip. Biogazda ise CO2 bulunmuyor. Mevcut gaz şebekelerinden dağıtım yapılabiliyor. Bi-Fuel araçlarımızda (S60, V70, S80), metanla 250-300 km., petı'Olle oıtalama 300 km. maksimum performans sağlanabiliyor. Metan, İsveç'te petrolden % 30, Almanya'da % 50 daha ucuz. Bi-Fuel araçların ilk alım maliyetlerinde bunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. VOLVO geleceğe SU VE ÇEVRE TEKNOLOJİLERİ• SAYI 9 ~

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=