Öte yandan enerji çevre ilişkisinde öne çıkan çevre sorunları var. Özellikle linyite dayalı termik santraller ve diğer fosil yakıtların kullanılmasıyla atmosfere verilen kirleticilerle hava kirleniyor ve küresel boyuta varmış olan iklim değişiklikleri yaşanıyor. İklim değişikliğinin nedenlerine baktığımızda, en önemli etken "enerji üretimi"dir. Enerji üretiminden dolayı atmosfere verilen sera gazları, özellikle karbondioksit sürekli bir artış göstermekte. Sıcaklığın artmasıyla deniz seviyesinin yükselmesi, bunun yağışlara etkisi gibi hayatımızın her alanında küresel ısınmanın olumsuz etkilerini görüyoruz. İklim değişikliklerinin olumsuz etkileri bulunan sera gazları konusunda, ülkemizde 1990'dan 2004 yılına kadar yapılmış olan istatistik verilere göre şu bulguları görüyoruz: 90'lı yıllarda birincil enerji kaynaklarının karbondioksit emisyonları 1340 milyon ton iken, 2004 yılı itibari ile yaklaşık 230 milyon tona çıkmış durumda. Ülkemiz gelişmekte olan bir ülke ve bu da enerjiye bağımlı. Ama burada önemli olan bu artış hızını nasıl yavaşlatabileceğimiz konusunda işlevsel politikaların uygulaım1ası. Bunun için de sadece bakanlık değil sanayicimizin ele, vatandaşlarımızın da enerjiyi verimli kullanmayı düşünmesi gerekiyor. Ülkemiz, gelişmiş ülkelere oranla fazla enerji tüketmiyor. Örneğin kişi başına enerji tüketimine baktığınızda 2001 verileriyle, 1817 kilovat saat iken, OECD onalamasının S000'nin üzerinde, dünya oıtalamasının 2300 civarında olduğunu görüyoruz. Karbondioksit üretimi açısından da sürekli bir artış görülüyor ama, kişi başına emisyonlarımızı değerlendirdiğimizde, OECD ülkeleri insanlarının clöıne biri oranına karşılık geliyor (kişi/yıl bazında 3 ton CO2 ). Hatta dünya ortalamasının da altında olduğumuzu söylemeliyim. Bazı platformlarda; 'Türkiye'nin karbondioksit emisyonları sürekli anıyor, KYOTO Protokolü'ne taraf olmuyor, uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmiyor' deniyor. Bunu tanışmadan önce belintiğim verileri göz önünde tutmak gerekiyor. 2001 yılında Marakeş'de yapılan 'İklim Değişiklikleri Taraflar Konferansı'ncla Türkiye ile ilgili bir karar da alınmıştır. Bildiğiniz gibi Türkiye önceden iklim değişikliğine "taraf" değildi. 'Ek 2 Listesi'nclen çıkarılması konusunda bir karar alındı ve o kararda, Türkiye'nin 'EK 1 Ülkeleri'nclen farklı bir konumda olduğu dikkate alınmak suretiyle 'taraf' olması kabul edildi. Bu konuyu özellikle bütün uluslararası platformlarda gündeme getiriyoruz. Yine bu konuda AB süreci içersinde Brüksel'de çevreyle ilgili yapılan tanıtıcı "tarama" toplantısında ben şu soruyu sormuştum; 'AB, keneli üyeleri içersinde bazılarına ayrıcalık tanıyor. Toplamda sera gazı emisyonunda o/oS'lik bir azaltım öngörüyor ama bu ülkelere göre farklılık arz ediyor. Örneğin Yunanistan, İspanya gibi ülkelerde farklılıklar var. Gelecekte Türkiye Avrupa Birliği üyesi olduğunda, benzer ayrıcalığı sağlayacak mısınız?' Bunun cevabı yok ve hala soru işareti olarak kalıyor. Enerji Bakanlığı'nın 'kaynaklar bazında enerji üretimi' verilerine bakarsak, 2020 yılına kadar kaynaklar bazında enerji üretimi artış gösteriyor. Burada ela özellikle fosil yakıtlara daha fazla bağımlıyız. Ancak nükleer enerji planlanıyor, onun da 2010'clan sonra devreye girmesi düşünülüyor. Enerjiye ihtiyacımız sürekli olarak fosil yakıtlardan karşılanmaya devam edilirse, başta çevre sorunları olmak üzere pek çok sorunlarla karşılaşmak zorunda kalacağız. Enerjinin karşılanması oranına baktığımız zaman -yine Enerji Bakanlığı'nın verilerine göre- ancak o/o30'unu keneli imkanlarımızla karşılayabiliyoruz. o/o 70'ini itl1al ediyoruz. Burada şu sonuç ortaya çıkıyor; bizim yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmemiz ve daha çok bu enerji kaynakları111 kullanmamız gerekiyor. 70'li yıllarda kirliliğin kontrolünden başlanıyor, günümüzde ise kirliliğin kaynağında önlenmesi ve "temiz üretim" ilkesi benimsenmiştir. Önceden yapıldığı gibi kirlendikten sonra orayı temizlemek, hem maliyet, hem de zaman açısından daha fazla harcamayı gerektiriyor. Dolayısıyla bugün gündemimizde olan temiz üretim öne çıkıyor. Bu bağlamda Bakanlığımız 1991 yılında kurulan genç bir bakanlık olarak, son zamanlarda AB sürecinin de etkisiyle mevzuatlar konusunda büyük gelişmeler kaydetti. Sadece mevzuat çıkarmak yeterli olmuyor doğru, AB tarama sürecinde ele bize bunu sordular; 'mevzuatınız var ela, uygulama ve izleme nasıl?' Bu kapsamda bakanlığımız, mevzuatlarda özellikle şu hususları ön plana çıkarmaya çalıştı; 'Kirliliğin Kontrolü' kavramı yerine, 'Kirliliğin Önlenmesi', kirliliğin kaynağında önlenmesi, atıkların minimuma indirilmesi, en iyi teknik ve teknolojilerin kullanılması, eneıiinin verimli kullanılması, izleme ve denetim sisteminin etkin kullanılması ve 'kirleten öder' prensibinin uygulanması. Ay111konu her yıl düzenlenen ve bu yıl ll'incisi Montreal'de yapılan "İklim DeğiSU VE ÇEVRE TEKNOLOJİLERİ • SAYI 9 ~
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=