Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi 7. Sayı (Mart-Nisan 2006)

söyleşi 1 Fakat Shell şirketi 15 mühendis göndereli kongreye. Kongreden iki ay sonra, Ağustos 1998'cle Shell konsorsiyumdan ayrıldı. Shell'cle üç bölüm vardır; petrol arama, petrol çıkarma, petrol taşıma. Şimdi dördüncü olarak hidrojen bölümü de var. Shell'clen sonra British Petrol ele ayrıldı ve bütün konsorsiyum dağıldı. Şimdi bütün petrol şirketleri, bizim Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı dahil, hidrojen şirketi olmak peşinde, yani petrol tükenince hidrojen satmaya hazırlanıyorlar. Bir çoğu hidrojen dolum istasyonu kurdu ve şimdi 150'clen fazla dolum istasyonu var dünyada. Hep petrol şirketleri kuruyor ve hidrojen dolum istasyonlarıyla hidrojen satmaya hazırlanıyorlar. Suve Çevre Teknolojileri: Hocam, Türkiye'deki Hidrojen Teknolojileri Araştırma Merkezi nasıl kuruldu? Türkiye'de, yine basından izlediğimiz kadarıyla, resmi makamlarla temaslarınız var. Prof. Dr. T. Nejat Veziroğlu: Şimdi bu merkezin kuruluşuna gelelim. Birleşmiş Milletler beni hidrojen enerjisi üzerine danışman olarak tuttu. Zaman zaman benden rapor istediler. 1988'de yani 17 sene evvel verdiğim bir raporda, dedim ki, "Hidrojen enerjisine geçilmesi kaçınılmazdır ve burada önemli rol oynayacak, dünyada liderlik yapacak bir Birleşmiş Milletler Merkezi kurulmasını öneririm" Bunu beğendiler, benden bir rapor daha istediler. "Peki nerede kuralım bu merkezi?" diye sordular. Ben yeni bir rapor daha verdim, iki memleket önerdim. "Birisi" dedim, "Üç kıranın birleştiği yerde. Bu memleketin kalkınmakta olan bir memleket, endüstriyel memleketlerle kalkınmakta olan memleketler arasında bir noktada olması iyi olur". "Böyle bir memleket üç kıranın birleştiği yerde bulunan Türkiye'clir." "Bir ele" dedim, " Kuzey Amerika ile Güney Amerika arasında Meksika' dır." İki seçenek verelim onlara. Onlar bana geri döndüler. Dediler ki, "Biz Türkiye'yi beğendik." Ben bana sormalarını bekliyorum, "Türkiye'nin neresinde yapalım?" diye. MTA'nın Datça'cla güzel el SU VE ÇEVRE TEKNOLOJİLERİ• SAYI 7 bir güneş enerjisi laboratuvarı var. Orasını düşünüyordum ben, fakat bana sormadılar. Viyana'daki UNIDO teşkilatı, keneli aralarında tetkik ediyorlar ve diyorlar ki "Bu merkez Birleşmiş Milletler Merkezi olacak, kongreler yapılacak. Ondan sonra bilim adamları gelecek, dünyanın her tarafından insanlar gelip çalışacak. Onun için hava ulaşımı kolay olan bir şehir olması lazım. O da İstanbul." Bana telefon ettiler, dediler ki, "Biz İstanbul'u seçtik". 1992'cle Ankara'ya gittik. Demirel Başbakan, Erdal İnönü bilimsel işlerden sorumlu Başbakan yardımcısıydı. Erdal İnönü ile görüştük, derhal işin ehemmiyetini anladı. UNIDO ile Türk hükümeti arasında böyle bir merkezin İstanbul'da kurulması için ön anlaşma yapıldı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda onay çıkması lazım merkezin kurulması için. Dünyayı dolaştık, Amerika, Japonya, Çin, Hindistan, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Mısır, Kuveyt ... Gitmediğimiz memleketlerle İstanbul'da bir toplantı yaptık. Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Brezilya, Arjantin vs. ve hepsinden Merkez'in İstanbul'da kurulması için olumlu oy vereceklerine dair söz aldık. 1996'da bu karar UNIDO genel kuruluna gitti ve oy birliği ile UNIDO genel kurulu, yani bütün memleketler, bu merkezin Türkiye'de kurulmasını onayladı. Ondan sonra hükümetimiz, bunun müzakerelerinin devamını Enerji Bakanlığı'na verdi. Enerji bakanlığı ile UNIDO arasında müzakereler başladı. Birçok hükümet değişti. Ben de yardım ettim bu konularda, Mesut Yılmaz hükümeti onayladı, Ecevit hükümeti onayladı, Milli Güvenlik Kurulu'na gönderileli. Beni davet ettiler, orada anlattım, Milli Güvenlik Kurulu onayladı. İmzalamak, şimdiki hükümetimizin sayın Enerji Bakanı Dr. Hilmi Güler'e nasip oldu. O da bunları tetkik etmiş olarak, bunun Türkiye'ye çok faydası olacağının bilinci içerisinde Viyana'cla Ekim 2003'te anlaşmaları imzaladı. Anlaşmalardan evvel, "Bu anlaşmaları imzalayacağım fakat gelip başında durup kuracaksın merkezi" elediler. Ben de "peki" eledim. Öyle olunca, Miami Üniversitesi'nden izin aldım. Mayıs 2004'ten itibaren merkezi kurmak için çalışmaya başladık. Şimdi geçici tesislerdeyiz, daimi yer arıyoruz. Bir üniversite kampüsünde olacak merkez. İdari binalar, laboratuvarlar, konferans merkezi, kütüphane, misafirhane, sosyal tesisler ... Sarıyer'cle denize nazır güzel bir yer bulduk. Onun ela sözünü aldık, şimdi resmi yazı için uğraşıyoruz. Resmi yazı geldikten sonra, projeler hazırlanacak ondan sonra ihaleye çıkılacak, tahmin ediyorum 3-4 sene içinde daimi yerimize geçeceğiz. Fakat şimdi bu daimi yer hazırlıkları yapılırken, AR-GE çalışması gerektirmeyen işlere başladık. Bunlar nelerdir? Dünyanın her tarafında pilot bölgeler kuruyoruz, pilot projelere başladık. Çin'de su enerjisinden istifade ederek hidrojen üretip bir kasabanın enerjisini sağlayacağız. Hindistan'da üç tekerlekli arabalar hidrojen ile çalışacak. Güney Kore'cle otobüs ve otomobil filoları hidrojen ile çalışacak. Azerbaycan'da bir projeye başladık. Libya'da güneşten hidrojen üretilecek. Portekiz adalarında jeotermal enerjiden hidrojen üretilecek. Fas'ta rüzgardan hidrojen üretilecek ve Avrupa Birliği'ne verilecek. Ondan sonra, Türkiye'de iki projeye başladık. İstanbul'da hidrojen ile otobüs işleyecek, Bozcaada tamamen hidrojene çevrilecek, hidrojen rüzgardan üretilecek. Türkiye'de Türk kaynaklarıyla hidrojen üretme projelerine başladık. Rüzgardan hidrojen üreteceğiz, gece kullanılmayan elektrikten hidrojen üreteceğiz ve bunları doğal gaz boru hatlarına enjekte edeceğiz, doğal gaz-hidrojen karışımı kullanılacak ve hidrojen oranı giderek artacak. 50-60 yılda şimdiki doğal gaz boru hattı hidrojen boru hattı olacak ve Türkiye hidrojene geçmiş olacak. Dediğim gibi, Türkiye, bütün yakıtını kendisi hidrojen olarak üretecek. Güneş, rüzgar, su enerjisinden, jeotermal enerjiden hatta nükleer enerjiden üretilecek hidrojenin fazlasını Avrupa'ya satabileceğiz. Avrupa'cla güneş yok, yer yok. Avrupa hidrojeni Ortacloğu'clan, Kuzey Afrika'dan alacak. Suudi Arabistan, Mısır, Libya, Avrupa'ya hidrojen satmak

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=