Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi 62. Sayı (Eylül 2013)
40 Su ve Çevre Teknolojileri • Eylül 2013 Kongre bazında ve çevre eğitimi noktasında çok güzel çalışmalar yaptık. Çok üzüldüğümüz günler de oldu. 2006 yılında Tuzla’da, bir ilaç üreticisinin gömdüğü 2000 varil gözlerimi yaşart- mıştı. Bu varillerin hepsini temizledik ama protestolar ve eleştirilerle de kar- şılaşmıştık. Boğaz kıyısındaki eğlence yerlerinde yüksek sesli müzik çalan yerleri de kararlı duruşumuzla disip- line etmiştik. Bu, belki sürdürülebilir kalkınma noktasında gösterdiğimiz en iyi örneklerimizden bir tanesidir. Ama o dönemde yine gazetelerimiz, benim üzerime gelerek, bir eğlence mekanını çarşafa soktuğum haberini manşetine taşımıştı. Oysa biz, sabaha kadar uyuyamayan karşı kıyıdaki bin- lerce insanın hakkını savunmuştuk. Çözülemeyecek olan problemin üze- rine gidildiği zaman çözülebildiğini çok net bir şekilde biliyoruz. Özgü- venin ve cesaretin çevre mühendisle- rinde olması gerekiyor. Çünkü çevre mühendisliği ve çevre meseleleri aslında siyaset üstüdür. Hiçbir siyasi partinin tekelinde falan olamaz. Bu milletin ve hatta tüm dünya vatandaş- larının ve canlılarının meselesidir...” Büyük bir özür borcumuz var ÇMO Başkanı Baran Bozoğlu’na katılıyorum; stratejik ÇED’in bu ülkede artık oturması gerekiyor. Bölgeye göre, sektöre göre ÇED sistematiğinin olması ve bunun da siyasi düşüncelerden uzak, iyi vurgu- lanması gerekiyor. Gelecek nesillere nefes alabileceği bir hava, içebileceği su ve verim alabileceği toprağı onlara bırakmamız gerekiyor. Dedelerimi- zin, babalarımızın ve kısmen bizim, gelecek nesillere çok büyük bir özür borcu var. Çevreyi bu hale getiren biziz. Bunun partisi de yok, siyasi görüşü de yok. Çünkü bu ülkede her siyasi görüş bir şekilde iktidar oldu. Onların yaptığı şeylerin meyveleri ve İstanbul ortada. Kimi, hangi iktidarı suçlayacağız. Bence suçlanacak bir iktidar yok. Gelecek nesillerin hava- sını, suyunu ve toprağını maalesef hep beraber kirlettik...” CHP GRUP BAŞKAN VEKİLİ MUHARREM İNCE: “Siyasetçi kadar bürokrat da suçlu” “Sayın Müsteşar Yardımcısı Bir- pınar, bazı eleştirilerle karşılaştığını söyledi... Her taraf rant kokuyorsa, çocuklarımızın geleceğinden kaygı duyuyorsak, kaç çocuk yapacağı- mıza, nasıl doğum yapılacağına bir kişi karar veriyorsa; 3. Boğaz köprüsünün nereden geçeceğine çevre mühen- disleri, mimarlar, mühendisler değil de helikopterle gezen iktisat fakültesi mezunu karar veriyorsa; ekmeğimizin rengini o belirliyorsa; müsteşar onun, bakan onun, belediye başkanı onunsa, insanların duyarlı olması çok normal. Sadece bugünkü iktidarı değil, son yıllarda gelmiş geçmiş bütün siyasi partileri, aktörleri suçladınız. Hepsi- nin payı var dediniz. Doğru. Peki tüm bürokratların da payı yok mu? Her devrin bürokratı olanların payı yok mu? Hiçbir siyasetçi tek başına hırsız- lık yapamaz. Hırsızlık olabilmesi için, rant olabilmesi için sac ayağı gerek- lidir: hırsız siyasetçi, hırsız bürokrat ve hırsız işadamı. Yani o planları da birisi çizdi elbette; bir mimar çizdi, mühendis çizdi, siyasetçi karar verdi. Siyasetçi kadar bürokrat da suçludur. Teknik adam da suçludur. Halk da suçludur. Tek başına kim, ne yapa- bilir? Bir zamanlar ‘ya rab’ diyenlerin bugünlerde ‘ya rant’ dediği, ‘iman’ diyenlerin, ‘imar’ dediği bir ortamda, mücahitlerin müteahhit olduğu, hatta her şeye müsait olduğu bir ortamda, insanların kuşkuyla yaklaşması çok normal...” Aslında her şey normal “Sanayileşme, hızlı kentleşme, nüfus artışı, insanın sınırsız şekilde çevreye müdahalesi, yaşadığımız gezegenin ne yazık ki dengesini bozdu. ‘İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın’ diyen zihniyetin torunlarıyız biz. O düşüncenin bugünkü torunları da ne yazık ki ‘çevreyi yaşat ki insan yaşasın’ diyemedi. Mimar Sinan’ın çocukları, Itri’nin torunları, İstanbul’da kaçak binalarda bandrolsüz CD’ler dinledi. Bir Yalova milletvekili olarak gururla söylemeliyim ki, Türkiye’nin ilk çev- recisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. 1930 yılında bir çınarın dalını kesme- mek için adı köşk olan ama aslında mütevazı bir evi, o Yürüyen Köşk’ü görmeyen bir çevre mühendisi varsa, eksik kalmıştır. Yani bir çınarın bir dalını kesmemek için raylar döşeye- rek o evi nasıl yürüttüğünü gerçekten görmelisiniz. İşte 1930 yılında böyle düşünen bir devlet adamı. 2013 Türkiyesi’nde ise Türkiye’yi yöne- tenler AVM yapmak için, rezidans dikmek için, yol geçirmek için ağaç kesmeyi marifet sayıyorlar. Türkiye’de ne kadar çevre felaketi yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Alınan önlemler, çıkarılan yasalar, yönetmelikler nasıl çıkıyor, önce buna bakmamız lazım. Yani bu yasalarda, uygulamada ortak aklın olmadığını, bilimin olmadığını, hukukun olmadığını, kamu yararının olmadığını hepimiz biliyoruz. Bir ülkede birisi, çevre mühendislerin- den daha çok çevreciyim diye konu- şuyorsa; bir ülkede dere yatağına bina yapıp, sonra da ‘derelerin intikamı ağır olur’ deniyorsa; bir ülkenin par- lamentosunda gece yarısı onayıyla bir torba yasanın içine bir madde eklenerek, o ülkenin mühendisleri, mimarları, şehir planlamacıları işlev- siz ve etkisiz hale getiriliyorsa; büyük projeler ÇED sürecinden muaf tutulu- yorsa; 250 bin ağaç kesildikten sonra köprünün güzergahı çevresel has- sasiyetler nedeniyle değiştiriliyorsa
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=