Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi 59. Sayı (Haziran 2013)
Su ve Çevre Teknolojileri • Haziran 2013 39 yapı tesislerinin uygulama örnek- leri, organize sanayi bölgelerinin ihtiyaçları ve Türkiye’nin katı atık planlaması gibi konuları anlatıyor. Bu derslerde işin uzmanı hocaları da davet eden Samsunlu, Prof. Dr. Erdem Görgün ile organize sanayi bölgelerini; Prof. Dr. İzzet Öztürk ile Türkiye’nin katı atık planlamasını; Prof. Dr. Ayşegül Tanık ile şehir plan- lamanın çevre boyutunu ele alıyor. Ayrıca Hitit Üniversitesi’nde açılış dersi veren ve son aylarda Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın yaptığı üç çalıştaya katılan Samsunlu, yine geç- tiğimiz haftalarda tamamlanan 3W Kongresi’nin Bilim Kurulu’nda görev almış, çağrılı bir tebliğ vermiş ve bir oturum yönetmişti. Çorum Gazete- si’ndeki köşesinde düzenli olarak makaleler kaleme alan Samsunlu, Çorum Eğitim Kültür Vakfı ve Tür- kiye Onkoloji Vakfı’nda da görevler alıyor, Taksim ve Marmara Grup- larına katılıyor. Bunların dışında 8 derneğe ve kuruluşa üye olan Samsunlu’dan Türkiye’nin çevre politikalarını değerlendirmesini istedik. Hoca da her zamanki keyifli üslubuyla sorularımıza yanıt verdi... Su&Çevre: Hocam artık Türki- ye’de de havza ölçeğinde çalışmalar yapılmaya başlandı... Havza yönetimi neden önemli? Bu konuda neler yapı- labilir? Sürdürülen çalışmalar hakkın- daki yorumlarınız nelerdir? Prof. Dr. Ahmet Samsunlu: Türkiye’de, Avrupa Birliği uygula- malarını dikkate alarak artık havza birliklerinin kurulması üzerine odak- lanılıyor. Bu çok gerekli ve önemli bir konu. Çorumlu olduğum için o bölgeyi de yakından takip ediyorum. Mesela Çorum’un ilgilendiği iki havza var; Yeşilırmak ve Kızılırmak havzası. Yeşilırmak Havzası’nda doksanlı yıllarda bir Yeşilırmak Havza Birliği kurulmuştu. Bunun hedefi yalnız çevre boyutuydu. Çevreyle ilgili sorunları çözmeye çalışıyorlardı. Belli gelişmeler oldu fakat sonra Türkiye’de kalkınma ajansları kuruldu. Bunlar- dan birisi de Çorum’un dahil olduğu TR83’tü. Ama bu kalkınma ajansları havzayı bir bütün olarak dikkate alma- dılar. Yeşilırmak Havzası’nda dokuz tane il olduğu halde bünyesinde yalnız Samsun, Çorum, Amasya ve Tokat yer aldı. Dolayısıyla bu bizim anladığımız manada bir su havza birliği değil. Bir kalkınma ajansı ve bu kalkınma ajansının kurulmasıyla birlikte Yeşi- lırmak Havza Birliği’nin çalışmaları neredeyse sıfıra indi. Bunun tekrar çözüme kavuşturulabilmesi için şu anda Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın hazırlamakta olduğu Su Kanunu’nun bir an önce çıkması lazım. Su Kanunu çıkmadığı takdirde su konusundaki dağınıklık ve çok başlılık ortadan kalk- mayacaktır. Havza yönetimi Türkiye için çok önemli bir konu. Mesela Yeşilırmak çevresinde dokuz tane il var. Fakat dokuz vali, bütünleşik (entegre) bir proje olmadığı için kendi başlarına istedikleri gibi çalışıyorlar. Halbuki havzalarda bir tepe kuruluş olması lazım. Ben Almanya’da 11 yıl kaldı- ğım için Almanya’daki su idarelerinin yapısını ve çalışma şekillerini çok iyi biliyorum. Ruhr Havza Birliği bunların en önemlilerinden birisidir. Ruhr, Ren Nehri’ne akan bir nehirdir. Ruhr Havza Birliği, o havzadaki belediyelerin ve su dağıtım şirketlerinin ihtiyaçlarını dikkate alarak bürokrasiyi tek başına organize ediyor ve su temini ile suların uzaklaştırılması konusunda tüm karar- ları kendi veriyor. Ruhr Havzası’nda çok sayıda atıksu arıtma tesisi olduğu halde yalnız dört çamur işleme tesisi bulunuyor. Türkiye’de ise bir beledi- yenin her arıtma tesisine birer çamur işleme tesisi kuruluyor. Bu da büyük bir ziyana sebep oluyor. Ruhr’daki tüm atıksu arıtma tesislerinden çıkan çamurlar borularla veya tankerlerle transfer edilerek sadece dört tesiste bertaraf ediliyor. Bu bölgedeki bir diğer önemli konu da, belediyelerin gereksiz işlerle kendilerini yormama- larıdır. Belediye ve/veya su dağıtım şirketi, Ruhr Havza Birliği’nin getir- diği içme suyunu belediye sınırında teslim alıyor ve onu şehre dağıtıyor, parasını tahsil ediyor ve Ruhr Havza Birliği’ne karşılığını ödüyor. Ruhr Havza Birliği de küçük işlerle, para işleriyle falan uğraşmıyor. Belediye kendi atıksuyunu topluyor ve bele- diye sınırında Ruhr Havza Birliği’ne teslim ediyor. Birlik de atıksuyu alıyor, götürüyor, arıtıyor ve nehre veriyor. Nehrin temizliği ve kalite durumun- dan da Ruhr Havza Birliği sorumludur. Türkiye’de nehirden kimin sorumlu olduğu bile tam olarak belli değil. Su Kirliliği ve Kontrolü yönetme- liğine göre Türkiye’de Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü olarak dört kalite su vardır. Birinci kalite, içme suyu niteliğindedir. İkinci kalite su, muhakkak bir içme suyu arıtma tesi- sinde işlem gördükten sonra kullanı- lır. Üçüncü kalite su daha kötüdür ve ileri bir içme suyu arıtması yapılması gerekir. Dördüncü kalite su ise açık bir kanalizasyondaki suyun kalitesine benzer. Bu, Avrupa standartlarında beş kalite olarak ayrılıyor. Ruhr Havza Birliği’nin seksenli yıllarda bölgesin- deki nehirlerinin, derelerinin büyük bir çoğunluğu üç, dört ve ikinci kalite su iken, bugün hemen hemen hepsi bir, nadiren ikinci kalite su haline dönüşmüştür. Fakat bugün Türkiye’nin yüzeysel sularının büyük bir çoğunluğu üç ve dördüncü kalite- dir. Avrupa standartlarında temiz su denilebilecek oran yüzde 22’dir. Bu oran Avrupa’da yüzde 60’tır. “Türkiye’de bir belediyenin her arıtma tesisine çamur işleme tesisi kuruluyor. Bu da büyük bir ziyana sebep oluyor. Ruhr’daki tüm atıksu arıtma tesislerinden çıkan çamurlar ise borularla veya tankerlerle transfer edilerek sadece dört tesiste bertaraf ediliyor.”
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=