Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi 41. Sayı (Kasım-Aralık 2011)
Su ve Çevre Teknolojileri • Kasım - Aralık 2011 43 bilmesinin koşullarının yaratılması, kongremizin hedefleri arasındaydı. Bunun büyük oranda başarıldığı, katılımcı profilinde görülebiliyor. Sektörde faaliyet gösteren kişilerin katılımları, sunumların ardından sorulan sorular ve tartışmalar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın merkez ve taşra teşkilatından personelin katılımı oldukça önemliydi. Kong- renin önemli gündemleri arasında paneller de bulunuyordu. Bu panel- lerde çevre mühendisliği eğitimi ve Kanun Hükmünde Kararnameler ile şekillendirilen çevre politika- mız masaya yatırıldı. Konusunda uzman kişilerin tartışmaları oldukça zihin açıcıydı. Özellikle KHK’lar ile birlikte çevre politikasının ve ülkemizin idari yapısının katılımcı- lıktan uzak, parlamentoyu da aşan bir biçimde nasıl değiştirildiğini, bunun çevre yönetimine etkilerini hep birlikte tartıştık. Bu anlamıyla da güncele dair çıktıları olan ve Odamıza yol haritaları çizebilen bir kongreyi de gerçekleştirmiş olduk. Öte yandan, kongre bilim insanlarının yoğun çalışmalarıyla gerçekleştirildi. Kongre Bilim Danışma Kurulu Başkanı Prof. Dr. Gülfem Bakan, Kongre Sekretaryası Yrd. Doç. Hülya Böke ve Dr. Sema Arıman kongrenin bilimselliğin- den taviz vermeden, katılımcı bir anlayışla organizasyonu planladılar. Oda birimlerimizin desteği de bu noktada çok önemliydi. Takdir edersiniz ki, 55 sözlü ve 62 poster sunumun gerçekleştirildiği, günceli yakalayan çağrılı konuşmacıların ve panellerin olduğu dört günlük bir etkinliği amatör ruhla ve profes- yonel bir biçimde gerçekleştirmek oldukça zordur. Bunu başarmış olmanın ve geleceğe taşınacak bilimsel bilgiyi toplumla, meslektaş- larımızla, sektörle buluşturabilme- nin mutluluğunu yaşıyoruz. Üretilen bu birikim kuşkusuz çevre sorunla- rının çözümüne ışık tutacaktır.” Çevre politikaları evrensel bir perspektifle çizilmeli “Ülkemizin çevre sorunlarına ve çevre alanında faaliyet gösteren kişi ve kurumlarının sorunlarına temel teşkil eden konu, çevre politika- mızdır. Belki de politikasızlığımız demek daha yerinde olacak. Sorun- larımızı temelden ele almadığımız takdirde, günü kurtarmak adına kısa vadeli çözümleri önümüze koymak ve birkaç yıl sonra çözümsüzlü- ğün sarmalında dolanıp durmak alışkanlık haline gelmektedir. Bu nedenle, sorunun temelini çevre politikamız olarak ortaya koydu- ğumuzda daha geniş ve daha uzun vadeli, daha kalıcı bir süreci yaratma şansı bulabiliriz. KHK’lar ile yapılan düzenlemeler işte bu politikasızlığın veya çevre politikasının her dönem değişkenlik gösterdiğinin en büyük göstergesidir. Çevre politikası tıpkı dış politika gibi ülkemizin değişmeyen, doğa ve toplum yararı gözeten, evrensel bir perspektifle çizilmelidir. Temel politika olmalı ve belirlenen bu politika üzerine tüm diğer politikalar, hedefler inşa edilmelidir. Örneğin enerji, sanayi ve tarım politikaları doğa ve toplum yararı gözeterek oluşturu- lacak olan kısa, orta ve uzun vadeli hedefleri içerisinde barındıran bir çevre politikasının üzerinden belirlenmelidir. Aksi takdirde, HES projelerinin doğada yarattığı tahribat, eskimiş, terk edilmiş geri bir teknoloji olan nükleer santralle- rin inşası, atıkların yönetilememesi, Ergene havzasındaki kirlilik, orman katliamları ile karşı karşıya kalırız. Sonrasında çözüm üretmeye çalışır ancak başaramayız. Çünkü en temel mühendislik bakışı ile önleyici faaliyeti göz ardı etmiş durumda- yız. Öncelikle önleyici faaliyetleri belirlemek, çevre politikasının temel politika olarak ele alınmasıyla mümkündür. Oda Yönetim Kurulu- muz bu yaklaşım ile KHK’ların iptal edilerek idari ve mali açıdan güçlü, personeline sahip çıkan, gelişimine dair koşulları sağlayan, bağımsız izin ve denetim süreçlerini yürütebilen bir Çevre Bakanlığı kurulması için görüşlerini, önerilerini her alanda dile getirmektedir.” Mevzuat, kervan yolda dizilir yaklaşımıyla oluşturuluyor “Öte yandan Çevre Kanunu, içerisinde birçok eksiklikleri barın- dırmakta, kirleten öder mantığın- dan öteye gidememekte, önleyici çözümlerin üretilmesinin önünü açamamaktadır. Günceli yakalayan, doğa ve toplum yararı gözeten bir çevre politikası ile sürdürülebilir kalkınmayı değil, sürdürülebilir yaşamı öngören, çevre sorunlarının çözümünü sektörlerdeki rekabete bırakmayan bir yaklaşımla tekrar şekillendirilmesi ivedi bir ihtiyaç olarak önümüzde durmaktadır. Bu anlamda Oda, kongrelerindeki, panellerindeki, sempozyumla- rındaki bilimsel ve teknik tartış- malardan, meslektaşlarının geri bildirimlerinden ve ülkemizde yaşanan çevre sorunlarından, sağlıklı çevre hakkı mücadelele- rinden edindiği birikimle Çevre Kanunu’nun değiştirilmesi için TBMM’de temaslarına başlamıştır. Çevre Kanunu’nda yapılacak olası olumlu değişiklikler, çevre mevzua- tının da şekillenmesine temel teşkil edecektir. Mevzuatımız ne yazık ki ‘kervan yolda dizilir’ yaklaşımıyla oluşturulmakta, yeni gelişmeler ve ihtiyaçlar üzerinden geniş revizyon süreçlerine girememekte ve yamalı bir hal alarak sürekli değiştirilmek- tedir. Çevre mevzuatının parçacı, eklektik yaklaşım yerine, ülkemizin ve dünyanın durumu da gözönünde bulundurularak bütünlüklü olarak ele alınması gerekmektedir. Aksi halde, gerek sanayici ve sektörler gerekse bu alanda çalışma yapan
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=