Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi 31. Sayı (Mart-Nisan 2010)

ve toplum umursamaz. Oysa Avrupa Birliği'nde tam tersine kirletici uyumlu; denetim güçlü ve toplum bilinçlidir. Dolayısıyla, belgeler üzerinde şekilsel ve siyasi bir mutabakat sağlansa bile, Türkiye'nin yakın gelecekte çevre alanında Avrupa Birliği'ni yakalaması mümkün değil. İyimser bir tahminle en azından biz yakaladığını göremeyiz. Buna üzülmemek gerekiyor; çünkü aynı husus gelişmiş ülkeler dışındaki yeni Avrupa Birliği üyesi ülkeler için ele geçerli" ifadelerini kullanıyor. Çevre Bakanlığı yönetiminin, AB ile mevzuatı uyumlu hale getirmek için birkaç yıldır sergilediği çabayı takdirle karşılamak gerektiğini ele vurgulayan Orhon şu yorumlarda bulunuyor: "Gerçekten, çevre mevzuatı çoğunlukla tercüme edilerek tamamlandı ama eskisine oranla çok daha kabarık uygulama sorunlarını da beraberinde getirdi. Şu anda yeni oluşturulan yönetmelik furyasını en açık biçimde bir buzclağı anlatabilir: Buzclağının üstünde yönetmelikler vardır; ancak altında henüz ne olacağı bilinmeyen teknik ve idari konular; yaptırım mekanizması, finansman ve denetim sistemi bekliyor. Bunlar çevre gemisini batırabilir ... " "Su yönetiminde olduğu kadar tüm çevre sorunlarımız için de geçerli olan temel eksiklerimizi dört ana başlıkta toplamak yerinde olur: 'ilgi', 'bilgi', 'finansman' ve bunların yarattığı 'yetki/bilgi kargaşası'. Başta, cehaletin yönlendirdiği toplumsal umursamazlık ve ilgisizliği herhalde geleneksel aidiyet kavramımızla da ilişkilendirmek mümkün. Bir örnekle açıklamak gerekirse, çoğu eve ayakkabı ile girilmez; evin hanımı evini siler süpürür, tertemiz yapar ama pislikleri sokağa süpürür ya ela temizlik kovasını pencereden sokağa boşaltır. Neden? Çünkü, ev onundur; ama sokak ya da çevre için herhangi bir aidiyet hissi beslemez, dolayısıyla denizine lağım dökülmüş ya da yanda yakılan bağış kömürle havası kirlenmiş kaygısını yaşamaz. İkincisi, çevre konularında bilginin gereksiz olduğu inancı hakimdir. Bu inanç, en basit uygulamadan bilimsel çevrelere ve araşturnalara kadar geçerli. Çevre Bilimleri denildiğinde bilimsel çevreler, ne okluğunu araştırma zahmetine katlanmadıklanndan olsa gerek, dudak bükerler. Üniversitelerimizin Çevre Mühendisliği bölümlerinin başkanlıklarına ve akademik kadrolarına ormancılar, ziraatçiler, jeologlar atanır. Belediye başkanları bir trafo sorunları olduğu zaman elektrik mühendisine başvurur ama, bir çevre sorunu olduğu zaman çevre mühendisi aklına gelmez, sorunu keneli çözmeye kalkar. .." Kirleten Öder "Çevrenin korunması doğal olarak doğru seçilmiş bir takım mühendislik tesislerinin -kanalizasyon, arıtma tesisleri, tehlikeli atık bertaraf sistemleri, vb.- kurulup işletilmesini gerektiriyor. Dolayısıyla, çevrenin korunmasının bir bedeli var. İTÜ'nCın önemli bir bölümünü yürütmüş olduğu bir Avrupa Birliği projesinde Türkiye'cle büyük çevre yatırımları için önümüzdeki yıllarda 70 milyar euronun üzerinde bir finansman kaynağına ihtiyaç olduğu ortaya konulmuştur. Ancak, gelişmiş ülkelerde çok değişik örnekleri olan gerekli finansman mekanizması Türkiye'cle hiçbir zaman anlaşılamadı. Bu nedenle çevre yatırımlarına para bulunamaz. Belediyeler altyapı için merkezi idareden destek beklerler; kaynağı olmayan destek gelmeyince ele hazin yokluk tablosu ortaya çıkar. Topluma hizmet amacı için var olan yerel idareler toplum için temiz ve sağlıklı bir çevre yaratamamış olmaktan hiç sıkıntı duymazlar. Oysa 'kirleten öder' prensibi doğru anlaşılsa çevre yatırımlarının topluma yansıtılması çok kolaydır. Örneğin kullanılan suyun birim fiyatı içinde sağlıklı bir su yönetiminin gerektirdiği arıtma vb. tüm yatırımların karşılığının bulunması ve toplanan paranın sadece bu amaçla kullanılmış olması gerekiyor. Toplum bu işin takipçisi olmadığından genelde sağlanan gelir keyfi bir şekilde harcanıyor. Bu dönem Harp Akademileri'ncle verdiğim bir derste İstanbul'cla kullanılan suyun faturalardaki metreküp bedelini sormuştum. Sadece bir genç subay, o ela ders süresince araştırarak doğru cevabı verebilmişti. Akhisar Atıksu Arıtma Tesisi yapıldıktan sonra, işletme masrafı belediye başkanı tarafından yüksek bulunduğu için onlarca yıl işletilmedi ve tesis çürümeye terk edileli. Akhisarlılar bu olayın farkına bile varmadılar ... " "Çevre sorunları ile ilgili en çarpıcı ve çarpık gelişmelerden biri ele, yöneticilerde yetki ile, olmayan bilginin ele sağlandığı düşüncesiyle uygulamanın yürütülmesi. Yetki/bilgi karmaşası özellikle belediye başkanlarının tipik özelliğini oluşturuyor. Örneğin İstanbul belediye başkanları, hep kendilerinde yetkiden kaynaklanan bir çevre uzmanlığı oluştuğunu kabullenerek, dönem dönem birbirleriyle taban tabana ters kararlar alarak bunları uygulamaya çalışmışlardır. Sonuç ortadadır: Bir zamanlar dünyanın en temiz iç denizlerinden biri olan Marmara'cla günümüzde balık nesli neredeyse tükeneli, denize girilemiyor. Yöneticilerimizin birçoğu ayrıca kenclilerincle bir elektronik cihaz Su ve Çevre Teknolojileri • Mart• Nisan/ 2010 57

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=