Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi 24. Sayı (Ocak-Şubat 2009)

var. Şirketle böyle bir yasal hakkınız yok. Paranız varken bunları ödeyebiliyorsunuz, peki paranız olmazsa ne yapacaksınız? Ya gece yarısı bir kuyu kazacaksınız ya da Bolivya Kocimamba'da (Cochomamba) olduğu gibi yağmur suyunu tutmak için çatınıza leğenler koyacaksınız. Fakat Kocimamba'da o da mümkün olamıyor çünkü şirket hemen güvenliğini gönderiyor ve sen benim suyumu çalamazsın deyip yasaklıyor. Doğru ya onun suyu ... Bir diğer ticarileşme boyutu; hangi ekosistemden, hangi zararlara uğratılarak, ne tür hijyen koşullarında sağlandığını bilmediğimiz evlerimize gelen ve parasını ödediğimiz sularla ilgilidir. Halbuki insanın, hepimizin hakkı eğer bir yerleşkeye sahipseniz, çeşmesinden akan suyu içmektir. Çeşmeden akan suyu içmeniz gerekiyor. Ama böyle bir şansınız yok artık. Bu da bir ticarileşme boyutudur. Bakın zaten biz neleri kaybettik ... Şebekeden gelen su artık sizin kullanım kriterinizde gelmiyor. Diyeceksiniz ki ben içmiyorum, ama yıkanıyorsunuz. Ağzınızı, yüzünüzü yıkıyorsunuz, tuvalete giriyorsunuz. Sadece bir tek örnek vereyim, içme suyu arıtma tesislerinde alüminyum sülfat kullanılır. Alüminyum sülfatın bir alzaymır (Alzheimer) nedeni okluğunu biliyor musunuz? Büyükşehirlerdeki alzaymır artışlarına bir bakın ... Ayrıca kamuda görev alanlar halka bu hizmetleri vermek zorundalar. Eğer burada bir kenti yönetmeye kalktılarsa o hizmeti vermek zorundalar. Ama sizi farklı farklı liralarda, farklı farklı boylarda bulabileceğiniz sularla karşı karşıya bırakıyorlar. Hatta belediyeler kendileri yapıp satıyorlar. Bunu da ben hiç anlamamışımdır. Zaten görevi bu hizmeti vermek olan bir kurum, ben bu işi beceremiyorum ama bakın 36 Su ve Çevre Teknolojileri • Sayı 24 • Ocak-Şubat size daha paralı bir şey satacağım ve bunu daha iyi beceriyorum nasıl diyor anlayamıyorum. Öte yandan su havzalarının satışı için yasa hazırladılar, bekliyor. Yerel yönetim seçimleri bittiği an, meclisten geçirecekler. Ha bu arada satmıyorlar mı? Satıyorlar. Hiç haberiniz bile olmuyor. Mesela Büyükçekmece havzasında yer altı suyunu bir şirket 49 yıllığına satın almış. Kimileri buna kiralamak diyor ama benim bu kiralamaya aklım basmıyor. Ne olacak canım 49 yıl sonra havzanızı size geri verecek, panik yapmaya gerek yok. Ancak bir tarım ülkesinde su havzalannızı satmaya kalkarsanız, halk itiraz eder. Bunun için bir senaıyo yazmaları gerekiyordu ve senaryolarını yazdılar. İstanbul halkı susuz. Barajlarımızdaki su azalıyor, azalan suyu takviye etmeliyiz. Nerden? Öbür taraftan. Öbür taraf neresi? Suyu akan bir dere. Örneğin Melen. Melen'den su getinnek İstanbul halkının su ihtiyacım karşılamak değildir. Burada başka bir farkındalık yaratıyorlar. Su, doğalgazı getirdikleri gibi borulanarak taşınabilir, kilometrelerce götürülebilir, şişelenip satılabilir de. Su, bir havzadan başka bir havzaya, insan hakkı nedeniyle taşınabilir. Hangi insan hakkı? İstanbul'cla yaşayan insanların hakkı. Melen suyunu alan tarım işçisine, çiftçiye ne oldu? Onun hakkı yok. Melen suyunda yaşayan canlılara ne oklu? Onun da hakkı yok ... Zaten onlar konuşamıyorlar ... Hidroelektrik santralleri kurdurmak üzere su kaynaklarını, dereleri ele satıyorlar. Eğer bir çiftçi 3 metrekarelik bir toprağında üretim yapar da es kaza yanından akan suyu almaya kalkarsa, diyecekler ki kusura bakma, bu derenin sahibi benim, sen öyle babanın hayrına buradan su alamazsın. Ben pompanın ucuna sayacımı takacağım, paranı ödeyip öyle alacaksın. Bakın bir ticarileşme boyutu daha ... Bir günde 600 HES proje başvurusunu kabul edip onayladılar. Karacleniz'de, derelerin üzerinde HES işletme ruhsatı almış yüzlerce şirket var. Ama Karadeniz halkı sokmuyor ... Bütün HES'lerclen ve barajlardan elde edilen enerjinin, bizim enerji gereksinimlerimizin ne kadarına karşılıyor diye baktığınızda, konunun uzmanı arkadaşlarımız binde 7'lik bir değer veriyor. Kayıp ve kaçaklara baktığınızda ise bu oran % 30'ları aşmış durumda. Acaba biz kayıplarımızı gidersek daha doğru olmaz mı? Ya da güneş enerjisi, rüzgar enerjisi gibi Türkiye'nin çok zengin olduğu yenilenebilir enerji kaynaklarını yaşama clönclürsek daha uygun olmaz mı? Güneş enerjisinde bağımsızlık kazanıyorsunuz. Yani hücreyi alıyorsunuz sonrasında şirkete bağlı değilsiniz artık. Ticarileşme boyutuna uymuyor. Dolayısıyla Türkiye'cle sadece nehirler, göller, yer altı suları satılmıyor, onların geçtiği arazilerin, arazi kullanım hakları ela satılıyor. HES'i alan bir şirketin, ruhsatını Artvin'cle siyanürlü altın arama ruhsatına çevirdiğini ele biliyor musunuz? Aldığı bölgede tesadüfen ele altın var. Ancak şirket gene da oraya giremiyor, çünkü Artvin halkı izin vermiyor. Karbon ticareti getirdiler. Kotalar koyarak, kirletme hakkını verdiler. Buyurun kotanız kadar kirletin elediler. Büyük kirleticiler ne yaptı? Kota satın almaya başladılar. Yani kirletici kirliliği ile ilgili bir sınırlama getirmeyip, kirletin ödeyin elediler. Evet şimdi kirleten kotası dolunca kota satın alıyor. Kirli üretimini devam ettirebiİmek için kotası dolmamış ya ela kotası düşük olan yerlerden kota satın alıyor ama kirletmeye devam ediyor. Bir başka yol ela yine kirli üretimini, sen bu işi beceremiyorsun diye-

RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=