sektöründe yeni bir idari yapılanma orta ya çıkmıştır. Bu yeni yapılanmanın temel çizgisi şirketleştirme-özelleştirme kısaca suyun ticarileştirilmesi olarak adlandırılabilir. İSKİ yasasına tabi idarelerin, yasanın tanıdığı imkanı kullanarak Uluslararası Finans Piyasalarından kredi talep etmeleri ile kredi verecek kuruluşların ve özellilde Dünya Bankası'nın bir takım koşullarını da beraberinde getirmektedir. Finansman ihtiyacı içindeki idareler Kredi Kuruluşları ve Dünya Bankasınca dayatılan bu koşullan kabullenmekte, kredi anlaşmaları ve projelerle yeni bir kurumsal yapılanma içine girmektedirler. Dış finansmana dayalı modelin uygulamaya konulması ile dünyanın en büyük su şirketleri Antalya belediye su işletmeciliği imtiyazına 10 yıllık süre ile el koymuştur. İzmit'te Yuvacık Barajı'nın işletme imtiyazı 16 yıllığına küresel bir şirkete devredilmiş, en son İzmit halkının susuz kalmasının yanında kamu kaynaklan bu proje ile haksız şekilde şirkete akıtılırnştır. İstanbul'da, Adana'da, Bursa'da, Çeşme'de, Diyarbakır'da, Erzurum, Konya, Fethiye, Siirt, Sivas ve Van'cla özellikle su kanalizasyon, arıtma, atık su projeleri çok uluslu şirketlerin oluşturduğu konsorsiyumlarla yürütülmektedir. Birçok belediye Dünya Bankası'nın, özel bankaların, çeşitli ülkelerin yatırım bankalarının fonlarını kullanarak atık su arıtma, içme suyu arıtma, su dağıtım sistemlerinin yenilenmesi, baraj inşaatı gibi projeleri çokuluslu tekeller aracılığı ile sürdürmektedir. Bu yeni yapılanma sürecinde; nüfusu yüz binden düşük yerleşim yerlerinin alt yapı projelerini hayata geçiren Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapatılmış, öncelikle öz kaynaklarla bu hizmeti sürdüren İller Bankası, Dünya Bankası projeleri ile dış kaynaklara bağımlı hale getirilmiş, belediyelerin arkasındaki kamu finansmanını ortadan kaldıracak İller Bankası A.Ş. Kanun Taslağı hazırlanmış ve su hizmetlerinde kamu-özel ortaklığı çerçevesinde taşeronlaştırma politikası uygulanmaya başlanmıştır. Dünya Bankası'nın Haziran 2006 tarihli Türkiye'de Su Yönetimi üzerine hazırladığı son raporunda sürdürülebilir su yönetimi ve gelecekteki su sorununun önüne geçilmesi için DSİ'nin sulama projelerinden vazgeçmesi önerisi yapılmıştır. Bu öneriler dikkate alındığında yakın bir gelecekte DSİ'nin bu fonksiyonunun da ortadan kalkacağı görülmektedir. Diğer taraftan halen DSİ Genel Müdürlüğünde Sulama Suyu Satış ve Dağıtımının özelleştirilerek özel sektöre devredilmesi çalışmaları sürdürülmektedir. Bu kapsamda öncelikle Diyarbakır -Silvan ve Balıkesir -Manyas sulama suyu özelleştirilmesinin altyapısı oluşturulmaktadır. Diğer yandan Fırat, Dicle ve Kızılırmak olmak üzere 12'clen fazla akarsuyun ve göletin kullanım hakkının 49 yıla kadar vadeler ile sulama amacıyla özel sektöre devri planlanmakta olup bu projenin sulama amacıyla sınırlı kalmayıp kısa süre içerisinde içmesuyu alanına ela uzanacağı hükümet yetkilileri tarafından dile getirilmektedir. "Devletin boşa akan su kaynaklan değerlendirme girişimi" olarak kamuoyuna yansıtılan proje, akarsuları metaya dönüştüren açık bir özelleştirme girişimidir. IMF ve Dünya Bankası borçları ödeyebilmek üzere yine bu kuruluşlarca dayatılan özelleştirme programına harfiyen uyan ve bu yolda arınan ve mera alanlarını satılığa çıkaran zihniyet şimdi ele akarsuları özel sektörün insafına terk etmektedir. Sonuç Yerine Temiz içilebilir suya erışım tüm dünya halklarının hakkıdır. Su yönetimi ile ilgili tüm politikalar; toplumun tamamının su kaynaklarına ulaşım hakkı olduğu ve su kaynaklarının kamu yararına uygun kullanımı temelinde oluşturulmalıdır. Herkesin ücretsiz, temiz su hakkı güvence altına alınmalıdır. Bu temelde Çevre Mühendisleri Odası'nın su kaynaklan yönetimi üzerine görüş ve önerileri şunlardır; • Su varlıklarının korunması ve gelecekteki ihtiyaçların karşılanması için, gerekli araç ve teknikler geliştirilmeli, bu noktada yeni bir bakış açısı öne çıkarılmalıdır. • Ulusal ve yerel ölçekte, kamucu bir su politikası oluşturulmalıdır. • Bireysel ve küresel ölçekte, eşitlikçi, doğa korumacı uluslararası bir su politikasının tesisinde Türkiye öncü ülke olmalıdır. • Su varlıklarının korunması, geliştirilmesi, doğru ve planlı kullanımında, yasal düzenlemeler bilim ve toplum yaran ekseninde yapılmalıdır. • Su politikası ve yönetiminde, görev ve yetki karmaşasını çözecek merkezi, yerel örgütlenmeler ve tüzel düzenlemeler, yeni bir anlayışla ele alınmalıdır. • Mevcut su kaynakları, miktar ve kalite olarak korunmalı ve iyileştirilmelidir. • Su varlıklarının, atık sular, katı atıklar, tarımsal ilaç ve gübre kullanımı ile kirlenmesinin önüne geçilmeli, bu alanda proje ve yaptırımlar öncelikle tesis edilmelidir. • İller Bankası ve DSİ Genel Müdürlüğü gibi kurumların, su politikaları ve su yönetimi alanındaki görev ve sorumlulukları yeniden tanımlanmalı, havza yönetimi temelinde yetkileri genişletilmelidir. • Uluslararası su tekellerinin, kent ölçeğindeki su yönetimi politikalarına, bu alandaki projelerine karşı, kentsel su dağıtım şebekeleri ve arıtım sistemleri hemen kamulaştırılmalı, İller Bankası ve belediyeler eli ile yönetilmelidir. Odamız, toplum ve kamu yararı eksenli politikaları hayata geçirmek, kamucu su politikasını ulusal, bölgesel ve kentsel düzeyde tesis edebilmek için bu alandaki çalışmalarını yoğunlaştırarak sürdürmeyi ve bu konuda yetkili makamları uyarmayı ve kamuoyunu bilgilendirmeyi kamusal sorumluluğu olarak görmektedir. SU VE ÇEVRE TEKNOLOJİLERİ• SAYI 18 ~
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=