söyleşi 1 yedincisi İzmir'de yapılacak olan Ulusal Çevre Mühendisliği Kongreleri bu çalışmalar arasında en önemli etkinliklerimizdendir. Çevre mühendisliği alanında üretilen bilimsel ve teknik çalışmalar bu kongrelerde paylaşılır, yeni ilgi alaları ve teknolojiler kamuoyuna sunulur. Sektördeki en önemli etkinliklerden biri olan Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi, kamuyu, özel sektörü, yerel yönetimleri, sivil toplumu ve akademik çevreleri buluşturan çok önemli bir alandır. Bu dönem yapılan çalışmalarımızdan öne çıkan bir diğer etkinlik de Yerel Yönetimler Sosyal-Teknik Hizmet Seminerleri (SOSTEK-1) oldu. Yerel Yönetim Araştırma Yardım ve Eğitim Derneği ile birlikte düzenlediğimiz seminerler "İçme ve Kullanma Suyu", "Çöp/Katı Atık" ve "Atıksu" başlıklarında gerçekleştirildi. Her seminer yöneticiler için için 2 gün, teknik elemanlar için 5 gün olmak üzere planlandı. Çok değerli akedemisyenler ve sektör çalışanlarının katkı verdiği bu seminerlere belediyeler, kamu kuruluşları ve özel sektörden birçok meslektaşımız ve bu konuda çalışan teknik elemanlar ve yöneticiler katıldı. Eğitim seminerlerinin daha önce yapılanlardan farklı olarak sosyal konulan da içermesi bu seminerin getirdiği yeniliklerden biriydi. Çevre konusu sadece teknik boyutu olmayan insan ve diğer ~ SU VE ÇEVRE TEKNOLOJİLERİ• SAYI 16 7. Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi Faruk İşgenç 7. Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi Düzenleme Kurulu Başkanı Ulusal Çevre Mühendisliği Kongresi TMMOB Çevre Mühendisleri Odası tarafından her iki yılda bir düzenlenmektedir. 24-27 Ekim 2007 tarihleri arasında İzmir'de düzenlenecek 7.Kongre'de çevre teknolojileri, çevre yönetimi, çevre politikaları vb. konularda 120'nin üzerinde bildiri sunulacaktır. İki paralel oturum halinde yürütülecek olan kongre süresince, panel, atölye çalışmaları ve teknik gezinin yanı sıra, Belgesel Sinemacılar Derneği'nin katkılarıyla çevre konulu film gösterimleri de gerçekleştirilecektir. Türkiye, küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenecek ülkeler arasında görünüyor. Bu bağlamda su kaynaklarının doğru yönetimi ve bunun da ötesinde "su politikaları" kongremizin önemli başlıklarından birisini oluşturuyor. Diğer yandan ülkemiz çevre yatırımlarının hızla yoğunlaştığı bir döneme giriyor. Bu dönemde uygun çevre teknolojilerinin seçimi de kongrenin önemli tartışma konularından birisini oluşturuyor. Böyle bir değerlendirmeyi kolaylaştırmak açısından, ülkemizde atık oluşumları ve bertaraf oranlarını hatırlamakta yarar var. Örneğin 3227 belediyemiz olmasına rağmen, TÜİK 2004 verilerine göre, 172 atıksu arıtma tesisimiz var ve ülke nüfusunun ancak 1/3'ünün atıksuları arıtılıyor. Yıllık miktarı 25 milyon tona ulaşan katı atıklarımızın yalnızca 7.5 milyon tonu, sayıları ancak 25'e ulaşan tesislerde bertaraf ediliyor. Tehlikeli atıklarımızın miktarı tam olarak bilinmiyor bile. Çevre Kanunu'nun yayımlanışı üzerinden 24 yıl, Çevre Bakanlığı'nın kuruluşunun üzerinden 13 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına ve bu sürede onlarca yönetmelik, tebliğ yayımlanmış olmasına rağmen bu rakamlar ve doğal ortamlarımızda görülen kirlenmenin boyutları ülkemizde bu güne kadar sürdürülegelen çevre yönetimi uygulamalarının yetersiz ve başarısız olduğunu göstermektedir. Bir ülkenin çevre kalitesi, o ülkede uygulanan kentleşme, sanayileşme, enerji, tarım ve nüfus politikalarıyla yakından ilgilidir. Ülkemizin bu alanlarda tutarlı ve sürdürülebilir politikaları olduğunu söylemek mümkün görünmemektedir. Diğer yandan kendi içerisinde çelişen uygulamalara çok sık rastlanılmaktadır. Örneğin, ÇED yönetmeliği ile çeşitli faaliyetlerin çevreye olumsuz etkilerinin başlangıçta hesaplanıp, engellenmesi hedeflenirken, madencilik gibi çevresel etkileri çok büyük olabilen bir sektör, bu yönetmelik dışında değerlendirilebilmektedir. Ya da içme suyu koruma mesafelerinin daraltılmasına yönelik mevzuat düzenlemeleri gündeme getirilebilmektedir. Diğer bir neden ise, kamu kaynaklarının kullanımı ile ilgilidir.Ülkemizin çevrenin korunması için yeterli kaynağa sahip olmadığı çok sık dile getirilmektedir. Ancak, 2000'Ii yılların başında yaşanan ekonomik krizde sayıları onu aşkın bankanın batmasının devlete (halka) maliyetinin 40 milyar doları aştığı hatırlanırsa, ülkemizde bir kaynak kıtlığından ziyade, kaynakların kullanımı ile ilgili tercihlerde bir yanlışlık olduğu ortaya çıkmaktadır.
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=