Su ve Çevre Teknolojileri Dergisi 148. Sayı (Kasım 2020)
mamıştı. Almanya’daki eğitim büyük özveri gerektiriyordu ve iki kısımdan oluşuyordu. Eğitime başlandıktan dört sömestrden sonrasında bir baraj bulunuyordu. Ben bu dört sömestr döneminde sadece bir defa hastalığım nedeniyle derse katılım göstermemiş- tim. Baraj sınavına, Alman arkadaşla- rımdan bir tanesinin akrabasına ait olan bir yazlıkta adeta kampa girerek üç ay hazırlanmıştık. Dört sömestre sonunda girdiğim sınavlardan sadece birinde başarı gösterememiştim, ancak beşinci sömestre de o dersi geçerek Namzet Mühendisi olmuştum...” Talebe Parlamentosu’na seçilmiştim “İlk dört sömestrde birçok etkinlik- ten uzak durmaya gayret etmiştim. Bu dönem yalnızca Hannover Talebe Par- lamentosu’na üye olmak için bir adaylık başvurum olmuştu. Fakat bana, inşaat bölümünden aday olamayacağım, sadece yabancı öğrenciler kontenja- nından aday olabileceğim söylenmişti. Bu olay ağırıma gitmişti ve bu zorla- mayı kabul etmemiştim. İnşaat Fakültesi öğrencisi olduğumu vurgulamış ve bu bölümden aday olmam gerektiği konu- sunda ısrarcı olmuştum. Büyük uğraşı- lardan sonra adaylığım kabul edilmişti ve çok sayıda Alman adayın arasında İnşaat Bölümü temsilcilerinden biri olarak Talebe Parlamentosu’na seçil- miştim. Buradaki görevim üç yıl kadar sürmüş ve sonrasında Haysiyet Diva- nı’na seçilmiştim. Almanya’da öğren- cilerin karışmış olduğu kopya çekme, yolsuzluk yapma, kural dışı davranma gibi olaylarda, öğrencilere cezalar öğre- tim elemanları tarafından değil, Talebe Haysiyet Divanı tarafından veriliyordu. Çok önemli bir yapılanmaydı...” Babamın vefatını benim dışımda herkes biliyordu “O dönemde öğrencilere, eğitimin başlamasının ardından iki yıl süre- since ülkelerine geri dönemeyecekleri yönünde bir zorunluluk getirildiğinden Türkiye’ye ilk ziyaretimi 1958 yılının yazında yapabilmiştim... Bu seyahat, her yönüyle enteresan ve duygusal bir seyahat olmuştu... Almanya’ya beraber gittiğimiz Yalçın arkadaşımın babasının vefat ettiğini ve ailesinin kendisine bu bilgiyi vermediğini biliyordum. Diğer taraftan benim babam da vefat etmişti ve benim de bundan haberim yoktu. Yalçın’ı böyle bir hassas ortamda yal- nız bırakmamak için bir talebe gezisiyle birlikte İtalya’ya gitmeye ben yönlendir- dim. Roma’da o, babasına hediye ola- rak fötr şapka alırken, ben ona ‘Almana gerek yok, baban vefat etti’ diyememiş- tim... İşin tuhafı, seyahat boyunca o da benim babamın vefat ettiğini biliyor ve ben de babama köstekli bir cep saati alırken, ‘alma’ diyemiyordu...” “Napoli’den İstanbul’a giderken bin- diğimiz gemide Yaşar Holding’in sahibi Durmuş Yaşar da bulunuyordu. Bizim gibi genç öğrencilere çok yakın ve şef- katli davranıyordu. İkimizin de duru- munu diğer arkadaşlardan öğrenmiş. Aslında o gemide herkes bizim acımızı paylaşmış, sadece biz hiçbir şeyin far- kında değilmişiz... Sonraki yıllarda Dur- muş Yaşar, Samsunlu soyadım dolayı- sıyla beni hep Samsun’da aratmış... Yıl- lar sonra İzmir’e öğretim görevlisi olarak gittiğimde kendisini ziyaret etmiştim...” Tudor seçilmiştim “Babamın ölümünü ancak Türki- ye’ye geldiğimde öğrenmiştim. Bir ay için geldiğim Türkiye’de, vefat sonrası ailevi ticari işlerle ve hukuki süreçlerle uğraştığımdan, üç ay kalmıştım. Ardın- dan, bir buçuk sene sonra Türkiye’yi tekrar ziyaretimde, siyasi ortamın ve ülkenin gergin olduğunu hissetmiştim. 1960 ihtilalinin havası seziliyordu. Bir ay kaldıktan ve tekrar Almanya’ya dön- dükten sonra, memleketteki işlerimi de toparlamış olmamın rahatlığıyla sosyal faaliyetlere daha çok ağırlık vermeye başlamıştım. Türk arkadaşlarla da sık görüşüyordum. Hannover Türk Talebe Cemiyeti’nin Başkan Yardımcısı olmuş- tum. Ardından da Başkan olarak seçil- miştim. Daha sonra kaldığım yurtta, sosyal hayatla ilgili sorunlarla ilgilenen, öğrencilerin yaşamış oldukları zorlukları çözen ve yurda ‘yön ve kültürel hava veren’ kişi olarak tanımlanan ‘Tudor’ olarak seçilmiştim. Bu uygulama Alman hükümetinin desteğiyle bütün yurtlarda vardı. Yurt sakinlerinin üçte ikisinin oyuyla Tudor seçilen kişi, 200 mark maaş ve yurtta ücretsiz konaklama hak- kına sahipti. Ayrıca sosyal faaliyetlerin hayata geçirilmesi için harcanacak büt- çeden de sorumluydu. Mezuniyetime kadar yürüttüğüm bu görevde birçok sosyal aktivite düzenlemiştim...” Otostopla İngiltere... 1960 yazında İngilizcemi ilerletmek için İngiltere’ye gitmiştim. O dönem Londra ucuz bir şehirdi; yaşlı bir kadı- nın pansiyon olarak işlettiği, haftalık üç buçuk pound ücret karşılığında bir odada konaklamıştım. Günümüzde hala faaliyette olan bu yer için bugünlerde istenen fiyatsa 500 pound. Londra’da Pittman School isimli bir lisan okullunda yaklaşık bir buçuk ay İngilizce eğitim almıştım. Burada iken Oxford, Camb- 1960 yazında Londra’da lisan eğitiminden sonra otostopla çıkılan İngiltere - İrlanda - İskoçya gezisi. PORTRE & RÖPORTAJ 36 Su ve Çevre Teknolojileri / Kasım 2020 suvecevre.com
Made with FlippingBook
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=