yata zararlı bir etkisi yok. Arsenik kanserojen ekiler yapıyor ve bildiğiniz gibi çok yüksek konsantrasyonlarda çok zehirleyici bir element. Bor bitkilere zararlı, fakat sudaki hayatı etkilemiyor. Civa, bildiğiniz gibi beslenme zincirinde birikme yaptığı için oldukça tehlikeli. H2S, O.Ol ppm'cle koku olarak bizim tarafımızdan algılanıyor, 15 ppm üzerinde gözlerimizde yanmaya neden oluyor, 150 ppm üzerinde felce neden olabiliyor. 100 ppm civarında ani ölümlere ele neden olabiliyor. Özellikle ülkemiz jeoteımal kaynaklarındaki elementlerin değerleri, bu kadar zararlı etkilere sahip gözükmüyor. Bunun için şanslı sayılabiliriz. ki basıncın düşmesini önleriz ve göçük sorunu ortadan kalkar. Yüzey sularının kimyasal olarak değilse ele, ısıl olarak kirlenmesini önlüyoruz. Bir ele jeotermal gelişimin sosyo-ekonomik etkileri var. Önce yasalar var, ÇED raporu var. Elbette ÇED raporu almadan herhangi bir işlem yapamıyorsunuz. Bu hem ülkemizde hem yurtclışıncla çok önemli. Özellikle Amerika'cla bana söylenen, bir jeotermal projenin lisans alabilmesi için 10 yıl geçiyor. 10 yıl boyunca bu işe yatırım yapanlar özellikle avukatlara çok para harcıyorlar. Bu ela önemli bir yatırım bileşeni haline geliyor. Çünkü 10 yıl insanları bıktıracak bir süre. Bizde böyle değil, ÇED raporu alınJeotermal suların taşıdığı zararlı maddelerden kurtulmak için Reenjeksiyon en önemli çözüm yolu. dıktan sonra, lisans alınması daha kolay. Etkilenen sektörlerin ve kültürel sınırların tanımlanması gerekiyor. Kültürel sınırlar için Pamukkale Karahit gibi yerlerimizi örnek verebiliriz. Oralarda çok ciddi etkilenmeler var. Sosyo-ekonomik değerlendirme yapılması lazım. Bunun için an- "Yenilenebilirlik" kaynağa, "sürdürülebilirlik" işletmeye özgüdür. Jeotermal bileşenlerin saptanan eşik değerlerin üzerine çıkması halinde tatlı su hayatını olumsuz yönele etkiliyor ve çevremizi kirletiyor. Tarıma etkisine baktığınızda özellikle bor'un o/o 0,75 mg/1 üstüne çıkmaması lazım ama, bor'un 0,5 mg/l'de ele bazı ürünlere zararlı olduğunu biliyoruz. Jeotermal suların bu taşıdığı zararlı maddelerden kurtulmak için neler yapmalıyız? Reenjeksiyon bunun için en önemli çözüm yolu. Bu nasıl yapılıyor? Çıkan jeotermal suyu alıp, tekrar aynı rezervuara enjekte ederek gerçekleştiriliyor. Bu yöntemin, kaynağın devamlı şekilde işletilebilmesi açısından faydası var. Kaynağı hidrolik ve ısı olarak ela besleyebiliyorsunuz. Eğer jeotermal suyun sıcaklığını koruyamazsak, çevreden gelen daha soğuk sular bizim jeotermal kaynağımızı soğutabilir. Göçükler ele bu sayede önlenebilir. Eğer bir reenjeksiyon yaparsak yeraltıncla- ~ SU VE ÇEVRE TEKNOLOJİLERİ• SAYI 10 ketler, danışmalar, sosyal faaliyet analizlerinin yapılması gerekiyor. Halkın rızasını almadan herhangi bir projeyi özellikle ele bir jeotermal projeyi yürütmek pek mümkün değil. Türkiyemiz'de jeotermal enerjinin çevreye etkisini çok net saptayamıyoruz. Reenjeksiyon uygulanıp uygulanmadığı pek belirgin değil. Denetimin yeterli olduğunu söyleyemiyoruz. Denetimin olmaması, yasanın olmamasından kaynaklanıyor. Reenjeksiyon uygulamalarından bir kısmının da yanlış olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla sahayı soğutuyorsunuz, kaynak elinizden çıkabiliyor. Kültürel mirasımız olan kaplıcalar, merkezi ısıtma sistemlerine feda edilmiş durumda. Bu kaplıcalar Romalılar döneminden beri var ve bizim kültürel mirasımız. Örneğin Bursa'da bir Osmanlı Hamamı var ve hemen yakınında ısıtma projesi geliştirmek istediler. Bir kuyu yaptılar ve kuyudan üretim başlar başlamaz, hamama giden doğal su oıtaclan kalktı. Onun ötesinde, onun yakınında termal tedavi yapan Uludağ Üniversitesi'nin bir merkezi vardı, onun ela suyu bitti. Ondan sora artan şikayetler üzerine bu projeden vazgeçilmek zorunda kalındı. Özellikle Pamukkale, Karahit gibi doğal güzelliklerimizin kirletildiği kanaatindeyim. Artık Pamukkale giderek kararmakta olan bir traverten kütlesi haline geldi. Karahit, Pamukkale'nin yakınında dünyada çok az bulunan kızıl traveıtenlerin bulunduğu bir yer, onun yanında birçok otel yapıldı, her ev kendine bir pansiyon yapmış, kuyu açmışlar. Sular aşağı çekileli ve eskiden yüzeyden akarken oluşturduğu travertenler artık oluşmuyor. Bir belediye başkanı ela tekrar su gelir diye dozerle oraları kırmış. Tüm bunların olmaması gerekiyor. Bir önemli husus da; kaplıca sularına kimyasalların karışması. Kaplıcaların belli kimyasal kompozisyonları var. Bu sular belli hastalıkların tedavi edilmesinde kullanılıyor. Ama bizde yanlış uygulamalar söz konusu. Örneğin o kaynak aynı zamanda başka bir amaçla işletildiği zaman çok fazla su çekiliyor. Çok fazla su çekildiği zaman ela bu kuyularda kalsiyum karbonat çökelmeleri oluyor. Bunların önlenmesi için kimyasallar kullanılıyor. Bu kimyasallar acaba tedaviyi ne kadar etkiliyorlar. Bu konuda yapılmış bir araştırma yok. Bunların dışında ruhsatsız ve yetkin olmayan kişiler tarafından delinen kuyular var. Bu çok ciddi bir sorun. Çünkü, bizim jeotermal kaynaklarımız yeraltı suyunun daha altında bulunuyor. Doğru düzgün bir kuyu yapmazsanız, alttaki jeotermal sularla yer altındaki suları ilişkilendiriyorsunuz. O zaman, bizim daha tuzlu olan jeotermal sularımız basınçları daha fazla olduğu için yeraltı sularının içine girip, onları kirletiyorlar. Bu suretle yeraltı sularımız elden çıkıyor. Yine bu tür insanların yaptığı kuyulardan oluşan bazı çevre felaketleri var. Gerekli önlemler alındığı taktirde jeotermal enerji diğer enerji türlerine oranla çevreye etkisi en az olan enerji haline gelebilir. Jeotermal sahalarda reenjeksiyon
RkJQdWJsaXNoZXIy MTcyMTY=